İnsan mahşer gününde sevabları ile günahları eşit olması durumunda nasıl bir vaziyet alacaktır?
Mahşerde insanlar üç kısımdır:
Sevapları, günahlarına üstün gelenler,
Günahları, sevaplarına üstün gelenler,
Sevapları ve günahları eşit olanlardır.
Birinciler, Kur’anın nassı ile kurtuluşa ereceklerdir. İkinciler, sevabından fazla olan günahı sebebiyle israfil’in sur’a üflemesinden, ateşten çıkanların sonuncusuna kadar, günahlarının çokluğu- azlığına göre azap edileceklerdir. Bunlar da iki kısımdır: Azap çekip, şefaatle kurtulanlar, günahı affedilip hiç azap çekmeyenler
Üçüncüler, a’raftakilerdir. (Cennet ve cehennem arası bir yer.) (K.Sitte, c: 14, s:369, Akçağ yayınları)
A'raf meşhur görüşe göre Cennet ile Cehennem arasındaki perdenin, surun yüksek tepeleri demek olur. İbni Abbastan “sıratın şerefeleri” diye bir söz de nakledilmektedir. Fakat Haseni Basrî Hazretleri demiştir ki A'raf ma'rifettendir. Ve ma'nâ «cennetlikler ile cehennemlikleri yüzlerinden tanımak üzere bir takım insanlar vardır» demektir. Kendisine bu insanlar «sevapları ve günahları müsavi gelmiş bir taife-i muvahhidîndir ki Cennet ile ehli Nârı tanımak ve birbirinden ayırmak üzere ta'yin buyurduğu bir kavmdir. Vallahi bilmem belki ba'zısı şimdi beraberimizdedir.»
Hâsılı A'raftakiler hakkında başlıca iki görüş vardır: Birincisi Ebu Huzeyfe ve saireden nakl olduğu üzere bunlar amelde kusur etmiş ve mizanda sevapları ve günahları eşit/denk gelmiş bir taifei muvahhidîndir ki Cennet ve Cehennem arasında bir müddet kalırlar. Sonra Allah tealâ haklarında bir huküm verir.
İkincisi bunlar Enbiya, şühedâ, ahyar, ulemâ, veya rical suretinde görünür Melâike gibi dereceleri yüksek bir takım zevattır. Ya'ni eshabı Cennet, Cennete girmiş, bunlâr girmemişlerdir. Fakat tama' ve ümid ederler. Onlara gıbta ederler de selâm ve selâmet size derler. İkinciye göre ise, o sırada eshabı Cennetin halidir, Ya'ni ehli Cennetin henüz Cennete girmemiş ve girmek ümidinde bulunmuş oldukları sırada da dır ki eshab-ı A'raf onları selâmetle tebşir ederler. (Elmalı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili)