Soru

18. Lema'nın Şerh ve İzahı- 11

18. Lema'nın sonundaki şu suali ve cevabını izah eder misiniz?

“Rüyâ-yı sâdıka vâsıtasıyla veya hakîkî keşif cihetiyle, Hazret-i Alî kerremallâhu veche ve Gavs-ı A‘zam radıyallâhü anhümâ gibi zevât-ı kudsiye, cüz’î işlere dâir âmî adamlarla da temas edebilirler. Ve bazı şeyleri haber veriyorlar. Nedendir ki, bunların bir işâret-i gaybiyelerini gayet ehemmiyetle binler keşif ve binler rüyâ-yı sâdıka kadar tutuyorsunuz ve ehemmiyet veriyorsunuz?”

Tarih: 14.05.2025 00:24:46

Cevap

Suâl: “Rüyâ-yı sâdıka vâsıtasıyla veya hakîkî keşif cihetiyle, Hazret-i Alî kerremallâhu veche ve Gavs-ı A‘zam radıyallâhü anhümâ gibi zevât-ı kudsiye, cüz’î işlere dâir âmî adamlarla da temas edebilirler. Ve bazı şeyleri haber veriyorlar. Nedendir ki, bunların bir işâret-i gaybiyelerini gayet ehemmiyetle binler keşif ve binler rüyâ-yı sâdıka kadar tutuyorsunuz ve ehemmiyet veriyorsunuz?”

Sual: Hazret-i Ali (ra) ve Abdulkadir Geylani Hazretleri gibi mübarek ve yüce şahsiyetler, görüldüğü gibi gerçekleşen sadık rüyalar vasıtasıyla veya Allah tarafından kendilerine bildirilen hak ilhamlarla, avam halktan olan sıradan şahısların küçük ve basit işleri için onlarla temas kurup onlarla alakadar olabilirler. Bu tarz olayların haddi hesabı yoktur. Nedendir ki bu mübarek zâtların gayba dair bir işaretlerini, binlerle keşif ve binlerle sadık rüya kadar değerli görüp üzerinde çokça duruyorsun?

Elcevab: Sekiz yüz sene ve bin üç yüz sene mesâfede, verâset-i nübüvvet makamında âlem-i İslâm’ın istikbâli nokta-i nazarında küllî bir nazara o uzun mesâfede görünen hâdisâtın, elbette çok ehemmiyeti olacak ve dağ gibi bir büyüklüğü olacak ki, o uzun mesâfede ve o küllî nazarda, âlem-i İslâm’ın menfaati nokta-i nazarında uzaktan görünsün ve ona dikkat edilsin. Ve vücûda gelmeden evvel ondan haber verilsin.

Cevap: Hazret-i Ali Efendimiz bin üç yüz senelik mesafeden ve Gavs-ı Azam Hazretleri sekiz yüz sene öncesinden İslâm âleminin geleceğiyle alakalı çok ehemmiyetli hadiseleri Allah’ın izniyle görüp haber vermişlerdir.

Bu iki mübarek zât, bulundukları dönemde Hz. Peygamberin (sav) mübarek neslinden olmakla beraber O’nun hakiki bir varisi olarak hem sünnetinin koruyucusu hem de sünnet-i seniyyesine tam olarak tabi olup devam ettiren bir makamda bulunmaktadırlar. Gelecek zamanları görecek kadar kapsamlı bir nazara ve bakışa sahiptirler. Öyle ki asırlar sonra meydana gelecek önemli olayları o manevi yüksek makamlarıyla görüp tarihleriyle ve uygulama tarzlarıyla bütün ümmete bildirmişlerdir.

Bu uzun zaman diliminde pek çok olay ve hadiseler meydana gelmişken Hz. Ali Efendimizin ve Abdulkadir Geylani Hazretlerinin haber verdikleri meseleler elbette çok daha ehemmiyetli ve dağ gibi büyük meseleler olduğundan, onların geleceği gören kapsamlı ve derinlikli bakışlarıyla o kadar uzun bir mesafeden bu olaylar, onlar tarafından rahatlıkla görülmüştür. İslâm âleminin ve ümmet-i Muhammedin (sav) menfaatlerini dikkate alarak, ümmeti bu büyük olaylar karşısında dikkatli olmaya davet edip onları ikaz etmişlerdir. Ve o hadiseler daha meydana gelmeden önce kerametleriyle haber vererek ümmet-i Muhammedin (sav) teyakkuzda olmalarını sağlamışlardır.

Rüyâ-yı sâdıka ve keşif ise, cüz’î ve hususîdir. Vücûda geldikten sonra, yakından bakmaktır. Elbette böyle keşif cihetinde, rûhânî temessül i‘tibâriyle yakından bakıldığı vakit zerreler dahi görünebilir. Âdî adamlar da onların rûhânî misâlleriyle görüşebilirler. Ve gayet ehemmiyetsiz şeyler de medâr-ı nazar olabilir.

Keşif ve sadık rüyalar, hususi, küçük ve özel durumları bildirirler. Çok yakın bir zamanda meydana gelecek olayların ruh tarafından sezilip bilinmesinden ibarettir. Meydana geldikten sonra yakından bakılıp tam olarak anlaşılabilir.

Elbette keşif sayesinde yani Allah’ın ilham yoluyla Evliya kuluna hakikati gösterdiği durumlarda ruhanî temessül devreye girmektedir. Yani ruh temessül sırrıyla öyle nurani ve latif bir hal alır ki, yakın zamanda olacak şeyleri taramaya ve hissetmeye başlar. Zira ruh için zaman ve mekân sınırlaması yoktur. Temessül sırrıyla sadık rüyalar veya keşif aracılığıyla basit, özel ve şahsî hadiseleri hissedip görür. Böyle bir durumda küçücük atomlar dahi görünür. Âdi, sıradan insanlar bile o mübarek zâtların ruhanî suretleriyle görüşebilirler. Hatta dünyaya ait çok basit ve ehemmiyetsiz şeyler bile bu görüşmede mevzu bahis olabilir. Nitekim nice avam insanın böyle rüyalara veya keşiflere nail olduklarını da görmekte ve duymaktayız.

Fakat bir aynadaki misâlî güneşle münâsebetdâr olmak ve sohbet etmek nerede? Hakîkî semâdaki güneşle münâsebetdâr olmak nerede? Aynadaki güneşi herkes eline alabilir. İltifâtına mazhar olabilir. Konuşabilse, belki konuşturabilir. Fakat semâdaki güneşin iltifâtını celb eden ve kendisiyle konuşturan kimse, kamere çıkmalı, makamı kamerde olmalı veya kamer gibi bir vazîfe görmeli. Yoksa o sultân-ı semâvi olan güneşin haşmetli nazarı altında hiç görünmeyecek derecede gizlenecektir.[1]

Fakat güneşin aynadaki yansımasıyla görüşüp sohbet etmek nerede? Dünyamızdan yüz binlerce defa büyük olan gökyüzündeki gerçek güneşle alakadar olmak nerede? Aynaya yansımış olan güneşi herkes eline alıp onun iltifatına ve muhabbetine nail olabilir. Hatta güneş konuşabilmiş olsa onunla sohbet edip konuşabilir. Fakat gökyüzündeki gerçek güneşin iltifatını ve ilgisini çekip güneşi kendisiyle konuşturacak olan kişi, aya çıkmalı. Makamı ve mevkisi ayda olmalı veya ay gibi büyük bir vazife görmeli ki perdesiz olarak güneşle görüşebilsin. Makamı ayda olmayan veya ay gibi yüksek ve büyük bir vazifeyi görmeyen bir kişi, gökyüzünün sultanı olan güneşin, ihtişamlı, görkemli ve büyük bakışı altında hiç görünmeyecek derecede gizli kalacaktır. 

Demek Hazret-i Ali Efendimiz ve Şeyh Geylani Hazretleri, bu asırda ay büyüklüğünde ve yüceliğinde bir hizmet olan Risale-i Nur davasını, başındaki üstadını ve fedakâr talebelerini görüp onlardan haber vermişlerdir. Zira dünyada imandan ve imana dair yapılan hizmetlerden daha ehemmiyetli bir mesele yoktur. Milyonlarca kişinin imanlarına hizmet eden Hz. Üstad ve Nur Talebeleri, kahramanlar kahramanı mübarek zâtların dikkatini ve muhabbetlerini üzerlerine çekmiş, müjdeli haberlerle alkışlanıp takdir edilmişlerdir.

Önceki kısmın şerh ve izahı için lütfen bakınız;

https://risale.online/soru-cevap/18-lema-11


[1] [1]  Said Nursi, Sikke-i Tasdik-i Gaybi, Hayrat Neşriyat, Isparta 2015, s.141


Yorum Yap

Yorumlar