"Elcevab: Eğer insan yalnız bir kalbden ibaret olsaydı; bütün masivayı terk, hattâ esma ve sıfâtı dahi bırakmak, yalnız Cenab-ı Hakk'ın zâtına rabt-ı kalb etmek lâzım gelirdi." (27.söz Zeyl 3.vecih 3.sual.)
Soru 1) Biz Cenab-ı Hakkı isim ve sıfatları ile tanıyoruz. İsim ve sıfatları bırakmak nasıl olabilir.
Soru 2) Cenab-ı Hakkın zatını düşünmek caiz değil, zaten Allah bununlada bizi yükümlü tutmamıştır. Öyleyse metinde geçen Cenab-ı Hakk'ın zâtına rabt-ı kalb etmek nasıl anlaşılmalıdır, üstadımız burda ne demek istiyor, İzah eder misiniz?
Üçüncü Suâl: Tarîkatler hakîkatlerin yollarıdır. Tarîkatlerin içerisinde en meşhur ve en yüksek ve cadde-i kübrâ iddiâ olunan tarîk-i Nakşibendî hakkında, o tarîkatin kahramanlarından ve imamlarından bazıları esasını böyle ta‘rîf etmişler, demişler ki,دَرْ طَر۪يقِ نَقْشِبَنْد۪ي لَازِمْ اٰمَدْ چَارِ تَرْكْ؛ تَرْكِ دُنْيَا، تَرْكِ عُقْبٰي، تَرْكِ هَسْت۪ي، تَرْكِ تَرْكْ Yani“Tarîk-i Nakşî’de dört şeyi bırakmak lâzım. Hem dünyayı, hem nefis hesabına âhireti dahi maksûd-u hakîkî yapmamak, hem vücûdunu unutmak, hem ucba, fahra girmemek için bu terkleri düşünmemektir.” Demek hakîkî ma‘rifetullâh ve kemâlât-ı insaniye, terk-i mâsivâ ile olur? Elcevab: Eğer insan yalnız bir kalbden ibâret olsa idi, bütün mâsivâyı terk, hatta esmâ ve sıfâtı dahi bırakmak, yalnız Cenâb-ı Hakk’ın zâtına rabt-ı kalb etmek lâzım gelirdi. Fakat insanın akıl, ruh, sır, nefis gibi pek çok vazîfedâr letâifi ve hâsseleri vardır. İnsan-ı kâmil odur ki, bütün o letâifi kendilerine mahsûs ayrı ayrı tarîk-i ubûdiyette hakîkat cânibine sevk etmek ile Sahâbe gibi geniş bir dâirede, zengin bir sûrette, kalb bir kumandan gibi letâif askerleriyle kahramanâne maksada yürüsün. Yoksa kalb, yalnız kendini kurtarmak için askerini bırakıp, tek başıyla gitmek, medâr-ı iftihâr değil, belki netice-i ızdırârdır.
Üçüncü sualin tamamına baktığımız zaman Üstadımızın bunu kabul etmediğini anlıyoruz. Yani insan sadece kalpten ibaret bir varlık değildir. Akıl, ruh, sır, nefis, vicdan, hisler ve daha birçok maddi ve manevi cihazları olan mükemmel bir varlıktır. İnsan bu cihazlarıyla Allah’ı isim ve sıfatlarıyla tanıyarak ibadet etmek üzere dünyaya gönderilmiştir.
Üstadımız, İnsan-ı Kamil yolunun her şeyi terk etmekte değil, insana verilen bütün cihazları ve latifeleri kendilerine mahsus ibadetlerine sevk etmekle olacağını anlatıyor. Sahabe Efendilerimizin takip ettikleri yol ve meslek de budur. İnsanın kalbi bir kumandan olarak diğer latifeleri yönlendirip hakiki maksat olan kulluk ve İnsan-ı Kamil yolunda ilerleyecek, diye burayı izah ediyor Üstadımız.
Eğer insan bütün bu latifeleri ihmal edip sadece kalp ayağıyla giderse, Allah’ın isim ve sıfatlarını unutup veya haşa önemsemeyip direk Allah’ın Zatına yönelebilir. Halbuki kulun Allah’ı en iyi tanıma usulü isim ve sıfatları yönüyle tanımaktır. Metindeki Allah’ın Zatına rabt-ı kalb etmek doğru bir usul olmayabilir veya çok zor bir yoldur. Üstadımız da zaten bunu kabul etmiyor. Sadece kalbi kurtarmak iftihar edilecek bir durum değil belki de zarardır. Çünkü kumandan sadece kendini düşünmez, tüm askerlerini düşünerek hareket eder. Kalp de diğer latifelerle birlikte hareket ederse İnsan-ı Kamil olur.
Ayrıca insanın Allah’ın isim ve sıfatlarına ayinedarlık (aynalık) yapmak gibi önemli bir vazifesi de vardır.
Ayrıca bakınız:
https://risale.online/soru-cevap/allahin-sifatlari-ve-zati
https://risale.online/soru-cevap/insanin-esmaya-mazhariyeti