Soru

Peygamber Efendimiz(s.a.v) Olmadan Kur'an-ı Kerim Anlaşılabilir mi

Kur'an'ı Kerim'i Peygamber Efendimizin açıklamalarını dikkate almadan anlamaya çalışmak doğru mudur?

Tarih: 13.01.2021 08:11:15
Okunma: 1703

Cevap

Bizler matematik gibi bir dersi kendi başımıza kitaptan bakarak öğrenemiyoruz, bir hocadan ders alıyoruz. Bunun gibi birçok işlerimizde işin ehline başvuruyoruz. İşte Kur’an’ı anlama noktasında işin ehli Peygamber Efendimizdir. Ayrıca bizler Cenâb-ı Hakk’ı isim ve sıfatlarıyla tanımak, Kur’an’daki hakikatleri anlamak ve İslamiyet’e dair her şeyi Peygamberimizden (a.s.m) öğreniyoruz. Peygamberimizin izahları ve uygulamaları olmadan Kur’an’ı tam olarak anlayamayız.

Peygamberimiz (a.s.m), kendisine indirilen vahiyleri tebliğ etmekle mükellef olduğu gibi ayetleri şerh etmek, tebyin etmek yani açıklamak, izah etmekle ile de görevlendirilmiştir.

Kur’an insanlara daha çok esaslardan, ana kaidelerden bahseder. Sünnet ise usulleri açıklar. İbadetleri ayrıntılı bir şekilde ders verir. Kur’an, hükümleri ana hatlarıyla anlatır; pek az konu haricinde detay vermez. Nitekim Kur’an’da niçin yapılması noktasında oldukça çok izahlar varken nasıl yapılacağı noktasındaki izahlar pek azdır. Örneğin bir ayette “(O peygamberleri) apaçık belgeler ve kitaplarla gönderdik. İnsanlara, kendilerine indirileni açıklaman ve onların da (üzerinde) düşünmeleri için sana bu Kur’an’ı indirdik.”[1] buyrulmuştur. Bu ayet-i kerimede Hz. Peygamber’e Kur’an’ın indirildiği açıkça bildirilmiş ve ona (a.s.m) Allah’ın (cc) hükümlerini açıklama vazifesi de verilmiştir. Buna göre Peygamberimiz (a.s.m) nazil olan ayetleri sadece nakletmemiş; aynı zamanda konuşmalarıyla, fiilleriyle, tavırlarıyla ve halleriyle uygulayarak müminlere örnek olmuştur.

Kur’an’da “Namazı kılın, zekâtı verin. Rükû edenlerle birlikte siz de rükû edin”[2], “Namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin. Kendiniz için her ne iyilik işlemiş olursanız, Allah katında onu bulursunuz. Şüphesiz Allah bütün yaptıklarınızı görür”[3] gibi ayetler vardır. Ayet-i kerimelerde Allah (c.c) namaz kılmayı ve zekât vermeyi emretmiş fakat bu ibadetlerin nasıl yapılacağı hakkında ise ayrıntı vermemiştir. Cenâb-ı Hak bunların nasıl yapılacağını Peygamberimize Hz. Cebrail (as) ile öğretmiş.[4] Peygamberimiz de bunları ümmetine ders vermiştir.

Yine Kur’an’da teyemmüm ve gusül abdestinin emredildiği, “Eğer cünüp olursanız temizlenin. Şayet hasta veya yolculuk halinde veya içinizden biri ayakyolundan gelirse yahut kadınlara yaklaşmışsanız, bu hallerde su bulamadığınız takdirde temiz bir toprağa yönelin (teyemmüm edin), yüzünüzü ve ellerinizi onunla mesh edin. Allah size herhangi bir güçlük çıkarmak istemez, fakat o, sizi tertemiz kılmak ve üzerinizdeki nimetini tamamlamak ister ki şükredesiniz.”[5] gibi ayetler temizlenmeyi anlatmış, ancak bunun nasıl yapılacağı konusunda tafsilat verilmemiştir. Bu tafsilat ise Hz. Peygamberin (s.a.v) uygulamalarıyla çok açık bir şekilde izah edilmiştir. 

Yine Kur’an’da “Ey iman edenler! Cuma günü namaz için çağrı yapıldığında Allah’ı anmaya koşun ve alışverişi bırakın. Eğer bilirseniz, bu sizin için çok hayırlıdır.”[6] diyerek müminlere Cuma Namazı emredilmiş ancak namazın fazları, zamanı ve vücub şartları açıkça bildirilmemiştir. Bunlar da Peygamberimizin (asm) uygulamaları ile belirlenmiştir. Eğer böyle olmamış olsaydı ümmet bin dört yüz yıldır guslün, namazın, cenaze namazının, zekâtın, haccın rükûnlarını bilemeyecek, bu emirleri hakkıyla yerine getiremeyerek bu ibadetlerden mahrum kalacaktı.

Bu konuya dair El-Müstedrek’te kaydedilen bir rivayet dikkat çekicidir: Ashabtan İmran İbnu Husayn (r.a) Peygamberimizden hadis rivayet ederken bir adam atılarak: “Ey Ebu Nüceyd, bize Kur’an’dan anlat” der. İmran adama şu cevabı verir: “Sen ve arkadaşların Kur’an okuyorsunuz Hatîbu’l Bağdâdî tarafından El-Kifâye’de kaydedilen vechinde İmran (r.a) itirazcıya daha açık bir dille şöyle der: “….Sen ve arkadaşların. Bana söyler misin, namaz ve namazla ilgili rükünler nelerdir? Keza altun, deve, sığır ve diğer çeşit mallara terettüp eden zekât ne miktardadır? Ben Resulullah aleyhissalatu vesselamı gördüm sen görmedin. Resulullah aleyhissalatu vesselam bize zekâtı şöyle şöyle vermemizi emretti.” Bu açıklama karşısında ikna olan adam: “Bana hayat verdin, Allah da sana hayat versin.” der. Aynı hadisin sadece Kur’an’a dayandığınız takdirde öğle namazının dört rekât olduğunu…. Kâbe’yi tavafın yedi kere olacağını, Safa ve Merve arasında da say yapılacağını ayetlerde bulabilecek misiniz?”[7]

Dolayısıyla sünnete müracaat edilmediği takdirde Kur’an’da emredilen ibadetleri hakkıyla yapmak mümkün olmaz. Demek ki ortaya atılan bu fikirler, güya “Kur’an Müslümanlığı” ifadeleriyle masum gibi görünürken aslında Müslümanları Kur’an’dan uzaklaştırmaktadır.

 


[1] Nahl, 16/44.

[2] Bakara, 2/43.

[3] Bakara, 2/110.

[4] Ebû Dâvûd, “Salat”, 2.

[5] Maide, 5/6.

[6] Cum’a, 62/9.

[7] Hâkim, el-Müstedrek, 1: 180, h. No: 372., Hatib Bağdâdî, el-Kifâye, 1: 105, h. No: 24.


Yorum Yap

Yorumlar