Onuncu Hücceti İmaniye'yi özetler misiniz?
Risalenin İsmi: 10. Hüccet-i İmaniye, 20. Mektub
Telif Tarihi ve Yeri: 1930 – Barla
Dili: Türkçe
Konusu: Rububiyetteki tevhidin açıklanması
Risalenin Müellife Göre Değeri:
İnsanlar için büyük müjdeler veren bir risaledir.
Rububiyyetteki tevhidi ispat eden, vahdaniyetin kemal mertebesini ve vahdetin kibriya mertebesini gösteren hadisin bir tefsiridir.
Büyük ve ulvî hakikatlerden bahsetmektedir.
Metodu: Müşahede-i âlem ile istidlal, kelamî tefsir, tahkik, psikolojik deliller
Mukaddime
İnsanın yaratılış gayesi ve neticesi Allah’a iman etmek, onu tanımak ve sevmektir. Allah’ı tanıyan ve seven nihayetsiz nimetlere, nurlara ve saadete mazhar olur. Onu hakiki tanımayan ve sevmeyen talihsizliklere, acılara ve kuruntulara mübtela olur.
Muhtaç ve aciz olan insan, şu kelimede yardım alacak bir mercii ve dayanak noktası bulur. Bu kelime insanın
İnsanın bütün ihtiyaçlarını temin eder ve rahmet hazinelerini ona açar.
İnsanı bütün düşmanlarından kurtarır.
İnsanın yaratıcısını ve sahibini ona tanıttırır.
İnsanın kalp ve ruhunu hüzünlerden kurtarır.
Mutluluk verir.
İnsan kâinatla alakadardır. Bu alakadardık onu boğulmak derecesine getirebilir. İnsan bu kelime sayesinde bir kurtarıcı ve sığınılacak mercii bulur. Bu kelime sayesinde her türlü perişanlıktan kurtulur.
Ulûhiyet ve saltanatında ortağı olmayan yüce Allah’ın rububiyet, icraat ve icadında da ortağı yoktur. Allah, ortaklara ve yardımcılara muhtaç değildir. Emir ve iradesi olmadan hiçbir şey hareket edemez. Herkes, hiçbir engel, müdahale, perde olmadan onun huzuruna çıkabilir ve ihtiyaçlarını arz edebilir.
Her şey Allah’a aittir. İnsan dahi onun mülkü ve kölesidir. Onun mülkünde çalışmaktadır. Bu kelime ile insan:
Kendisine malik olmadığını,
Kendisini muhafaza edemediğini,
Allah’ın kudret ve rahmetine güvenmesi gerektiğini,
Her şeyin Allah’ın mülkü olduğunu,
Allah’ın mülkünde dilediği gibi tasarruf edeceğini,
Yüce Allah’ın yaptığı her şeyin güzel olduğunu anlar.
Hamd, sena, medih ve minnet Allah’a mahsustur. Öyle ise nimetler Allah’ındır. Onun hazinesinden çıkar. Hazinesi ise daimidir. Bu kelime ile insan:
Nimet ve lezzetin bitmesinden dolayı acı çekmemesi gerektiğini,
İnsan, hamd, şükür, nimetlendirilmeyi düşünmek ve nimetlendireni bilmek ile nimetten çok yüksek zevk ve lezzet alınabileceğini anlar.
Hayatı veren, rızk ile devam ettiren ve hayatın tüm ihtiyaçlarını karşılayan Allah’tır. Hayattan beklenen tüm gayeler Allah’a mahsustur. Bu kelime ile insan:
Hayatın ağır yükünü taşımak zorunda olmadığını,
Yaratılışından pişmanlık göstermemesini,
İstikametle hayatı yaşaması gerektiğini idrak eder.
Ölümü veren Allah’tır. Bu kelime ile insan:
Ölümün, idam, yok olmak, hiç olmak, yıkılmak, sönmek, ayrılmak, tesadüf, fail-i meçhul olmadığını,
Ölümün, bir failin fiili, terhis, yer değiştirme, ebedi saadete bir sevkiyat ve dostlarına kavuşmak olarak anlar.
Cenab-ı Hakkın hayatı ezelî ve ebedîdir. Bu kelime ile insan:
Sevdiklerinin ayrılmasından kaynaklanan bütün acılara merhem süren baki bir mahbub olduğunu,
Sevmenin nedeni olan hüsün, ihsan, fazıl ve kemalin, Allah’ın baki cemalinin birer zayıf tecellisi olduğunu idrak eder.
Her hayır Allah’ın elindedir. İnsanın yaptığı tüm hayırlar kaydedilir. Bu kelime insan:
Ölüm ile hiçbir şeylerinin harap olmadığını,
Mezarın dar bir âlem olmadığını,
Her şeyin korunduğunu,
Ölümün rahata, rahmete, ücret almaya bir gidiş olduğunu anlar.
O, Vahiddir, Ehaddir. Her şeye Kâdirdir. Hiçbir şey ona ağır gelmez. Bu kelime ile insan:
Yaptıklarının boşa gitmediğini,
Ücret verilecek bir yerin hazırlandığını,
Baki bir cennetin beklediğini,
Yüce Allah’a itimat etmesi gerektiğini,
Onun sözünden dönmeyeceğini,
Onda hiçbir eksikliğin bulunmadığını,
Onun aciz olmadığını anlar.
İnsan, dünyadaki vazifelerini bitirdikten sonra Yüce Allah’ın huzuruna dönecektir. Bu kelime ile insan:
Her türlü vasıta ve perdelerden kurtulup rabbine kavuşacağını,
Cennetin bin sene lezzetinin bir saat lezzetine karşılık gelmeyen İlahi Cemali görmeye ve onun huzuruna gittiğini,
Cennete çağrıldığını,
Hiçliğe, yokluğa, unutulmaya, çürümeye, dağılmaya, kesrette boğulmaya gitmediğini,
Bekaya, ebediyete, nur âlemine, vahdet dairesinde teneffüs etmeye ve dostlar kavuşmaya gittiğini idrak eder.