"Gördü ki, isti‘dâdları gayet muhtelif ve mezhebleri birbirinden uzak ve muhâlif olan umum istikametli ve nûrlu akılların îmân ve tevhîddeki ittisâfkârâne ve râsihâne i‘tikādları, tevâfuk; ve sebatkârâne ve mutmainâne kanâat ve yakînleri tetâbuk ediyor. Demek tebeddül etmeyen bir hakîkate dayanıp bağlanmışlar. Ve kökleri metîn bir hakîkate girmiş, kopmuyor. Öyle ise, bunların nokta-i îmâniyede ve vücûb ve tevhîdde icmâ‘ları, hiç kopmaz bir zincîr-i nûrânîdir. Ve hakîkate açılan ışıklı bir penceredir. Hem gördü ki, meslekleri birbirinden uzak ve meşrebleri birbirine mübâyin olan o umum selîm ve nûrânî kalblerin erkân-ı îmâniyedeki müttefikāne ve itmi’nânkârâne, müncezibâne keşfiyât ve müşâhedâtları, birbirine tevâfuk ediyor. Ve tevhîdde birbirine mutâbık çıkıyor." (7. Şua)
Buradaki umum istikametli ve nûrlu akılların ve umum selîm ve nûrânî kalblerin arasındaki fark nedir?
Akılların nurlanması ilim ve fen iledir. Dolayısıyla ilimle nurlanmış olup aynı zamanda istikamet sahibi olan akıl sahibleri kastediliyor. Bu kimseler istikametli alimlerdir.
Kalplerin nurlanması ise zikir ve ibadetler ile olmaktadır. Dolayısıyla ibadetlerle ve zikir gibi şeylerle nurlanmış selametli kalpler kastediliyor. Bu kimseler evliya denilen Allah dostlarıdır.