Peygamber Efendimizin (sav) kendi nefsiyle arası nasıldı? Nefis terbiyesi hakkında bilgi verir misiniz?
Kur’an-ı Kerim’de üç yüzü aşkın ayette bahsedilen nefis kelimesinin en sık kullanıldığı anlamı, kişinin öz benliği[1], ruhu[2] veya iç dünyası manalarıdır. Nefs, hem olumlu hem de olumsuz yönü olan bir kavramdır. Yüce Allah tarafından insanın yaratılışında, iyiliği ve kötülüğü gerçekleştirme kuvvesi olarak var olan nefsin; kıskançlığa, cimriliğe ve bencil tutkulara elverişli olduğu, süflî duygulara kaynaklık ettiği, iradesini iyilik için kullananı cennete, kötülüğe yönelteni ise cehenneme götüreceği yine Kur’an’da belirtilmektedir[3]. Kur’an’da nefsin kötü arzuları genellikle heva kelimesiyle ifade edilir. Nitekim ilgili kaynaklarda bu kelime “nefsin, akıl ve din tarafından yasaklanan kötü arzulara karşı eğilimi” ve “haktan ve faziletten saparak haz ve menfaatlere yönelen nefis” şeklinde açıklanmıştır.[4] Nefsin tezkiyesi (arınması), İslam ahlakında önemli bir vazifedir. Cenâb-ı Hak “Nefsini temizleyen kurtuluşa ermiştir…”[5] Buyurmuştur. Peygamber Efendimiz (sav), bu ayeti hayata geçiren en mükemmel örnektir.
Nefs-i Emmare, insanı günaha teşvik eden, haz ve şehvet peşinde koşan nefistir. Hz. Peygamber (sav), nefsin bu mertebesine asla tabi olmamış, nefsinin arzularına kapılmamıştır. Dünyaya ve maddi hırslara meyletmemesi bunu en güzel şekilde gösterir. Kur’an’da nefsi emareden “… nefis daima kötülüğü emreder.”[6] Diye bahsedilmiştir. Allah Rasulü’nün (sav): “Ey Allah’ım, göz açıp kapayıncaya kadar, hatta ondan daha kısa bir süre beni nefsime bırakma!”[7] Duası, nefsi emareye karşı nasıl dikkat edilmesi gerektiğinin en güzel ifâdesidir.
Nefs-i Levvâme, günah işlediğinde pişmanlık hissi duyan, kendini devamlı sorgulayan nefistir. Hz. Peygamber (sav), hayatı boyunca nefsini sık sık muhasebeye tabi tutmuştur. Kur’an’da: “Hayır! Kendini kınayan nefse yemin ederim.”[8] Ayetiyle nefs-i levvameden bahsedilmiştir. Peygamber Efendimiz (sav): “Akıllı, nefsine hâkim olup onu hesaba çekerek ölüm ötesi için çalışan, ahmak ise nefsinin hevasına tabi olduğu hâlde bu durumundan hayır umandır.”[9] Buyurmuşlardır.
Nefs-i Mutmainne, Allah’a tam bir teslimiyet ve huzur içinde bulunan nefistir. Allah’a tam tevekkülü, sabrı ve rızası ile nefis terbiyesinin zirvesinde olduğunu göstermiştir. Kur’an’da bu nefse: “Ey huzura ermiş nefis! Razı olmuş ve razı olunmuş olarak Rabbine dön.”[10] İfadesiyle işaret edilmiştir.
Sevgili Peygamberimiz (sav) Nefs-i Kâmile veya Nefs-i Sâfiye denilen en yüksek mertebedeki nefse sahipti. Nefis mertebeleri için bakınız;
https://risale.online/soru-cevap/nefis-2
Kur’ân-ı Kerîm’de Cenâb-ı Hak, nefs tezkiyesinden başka hiçbir hususta, üst üste on bir defa yemin[11] etmemektedir. Bu gerçek, insanın kurtuluşu için nefs tezkiyesinin ne kadar mühim ve zarûrî olduğunu ifâdeye kâfîdir.
Hz. Peygamberin (sav) Nefis Terbiyesi
Allah Rasulü’nün bir savaştan sonra söylediği rivâyet edilen: “Şimdi küçük cihattan büyük cihada nefis ile cenge dönüyoruz!”[12] sözü nefsiyle arası nasıldı? sorusuna en güzel cevap olabilir. Başka hadislerinde de nefis ile cihadın önemi konusunda şöyle buyurmuştur: “Mücahit, nefsine karşı cihat eden kimsedir.”[13]
Sevgili Peygamberimiz (sav), nefsin terbiyesinde sabrın önemini, "Güçlü kişi güreşte rakibini yenen değil, öfkelendiğinde nefsine hâkim olandır"[14] diyerek belirtmiştir. Mekke döneminde maruz kaldığı eziyetlere sabır göstermesi, savaşlarda disiplinini koruması ve kin gütmeyerek affı tercih etmesi, onun nefis terbiyesindeki üstünlüğünü göstermektedir. Hz. Aişe validemiz, "Onun ahlakı Kur'an’dı"[15] diyerek, Peygamber Efendimizin (sav) nefis terbiyesinin vahiy doğrultusunda gerçekleştirdiğini vurgulamıştır.
Hz. Muhammed (sav), dünyaya karşı zahidâne bir yaşam sürdürmüştür. Sahabe Efendilerimiz, O’nun (sav) dünyaya rağbet etmediğini şöyle anlatır: "Resulullah’ın evinde üç gün üst üste doyasıya yemek yendiğini görmedik."[16] Bu durum, Peygamber Efendimizin (sav) nefsini açgözlülükten ve mal sevgisinden arındırdığına en güzel örneklerdendir. Peygamberimiz (sav), "Dünyada bir garip ya da yolcu gibi ol"[17] diyerek nefsin aşırı dünya sevgisinden arındırılması gerektiğini öğretmiştir. Sahip olduğu maddi imkânları infak etmesi, sade bir hayat yaşaması, lüksü ve konforu reddetmesi, nefs terbiyesi noktasında nasıl bir ahlaka sahip olduğunu açıkça göstermektedir.
Hz. Peygamber (sav), nefsiyle olan mücadelesinde sabır ve şükür dengesinde yaşamıştır. Hayatı boyunca maruz kaldığı bütün sıkıntılara sabretmiş ve her hâline şükretmiştir. O (sav) şöyle buyurur: “Mü’minin hâli ne hoştur! Çünkü onun her işi hayırlıdır. Başına bir nimet gelirse şükreder, bu onun için hayırlıdır. Başına bir musibet gelirse sabreder, bu da onun için hayırlıdır.”[18]
Peygamber Efendimizin (sav) nefsiyle olan ilişkisi, tevazu temelinde şekillenmiştir. Sahabe Efendilerimiz O’nun (sav) nefsine kibir bulaşmadığını şöyle anlatır: Kureyşli bir kadın hırsızlık yapınca Hz. Peygamber’in (sav) huzuruna getirdiler. Onun cezalandırılmasını istemeyenler şefaatçi gönderdiler. Resulullah (sav) çok öfkelendi ve şöyle buyurdu: “Allah’a yemin ederim ki, kızım Fatıma bile hırsızlık yapsaydı, ona da cezayı uygulardım!”[19] Bu olay, nefsinin adaletten sapmasına izin vermediğini gösterir. Başka bir hadis-i şeriflerinde: "Allah için tevazu göstereni Allah yüceltir"[20] buyurarak alçakgönüllülüğün nefs terbiyesindeki önemine işaret etmiştir. Devlet başkanı olmasına rağmen sade bir hayat sürdürmesi, hizmetçi ve fakirlerle aynı sofraya oturması, onun nefsini kibirden arındırmış olduğunun en güzel örneklerindendir.
Hz. Peygamber, ismet sıfatına sahip olmasına rağmen sürekli istiğfar etmiştir. Nefsini kontrol altında tutmaya devam etmiştir. Bir hadis-i Şeriflerinde: “Günde yetmiş defa Allah’tan bağışlanma dilerim.”[21] Diyerek nefsin sürekli muhasebe edilmesi gerektiğini bizzat ders vermiştir. Zeyd b. Erkam (ra) şöyle demiştir: “Size Allah Resûlü’nün dediğinden farklı bir şey demeyeceğim! O derdi ki, “Allah’ım! Âcizlikten, tembellikten, korkaklıktan, cimrilikten, bunaklıktan, kabir azabından sana sığınırım. Allah’ım! Nefsime, senden sakınma şuurunu (takvasını) ver ve nefsimi arındır. Onu en iyi arındıracak olan sensin. Onun koruyucusu da onun efendisi de sensin. Allah’ım! Fayda vermeyen ilimden, huşû duymayan kalpten, doymayan nefisten ve kabul edilmeyen duadan sana sığınırım.’”[22] Buyurmuştur.
Nefis terbiyesi için lütfen bakınız;
https://risale.online/soru-cevap/nefis-terbiyesi
[1] Âl-i İmran, 3/28, 30
[2] En’am, 6/93
[3] Âl-i İmran, 3/117, 135; Nisa, 4/64,
[4] Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, “hvy” md.; et-Ta‘rîfât, “hevâ” md.; Tehânevî, Keşşâf, II, 1543
[5] eş-Şems, 91/9-10
[6] Yusuf, 12/53
[7] Ebu Davud, Edeb, 100-101
[8] el-Kıyâme, 75:2
[9] Tirmizi, Kıyâmet, 25/2459; İbn Mâce, Zühd, 31
[10] el-Fecr, 89:27-28
[11] eş-Şems, 1-10
[12] Süyûtî, II, 73; Münâvî, Feyzü’l-kadîr şerhu’l-câmii’s-sağîr, Beyrut 1994, III, 141/2873; Ali el-Müttakî, IV, 430/11260
[13] Tirmizi, Fedâilü’l-Cihâd, 2/1621; İbn Hanbel, VI, 20
[14] Buhârî, Edeb, 76
[15] Müslim, Müsâfirîn, 139
[16] Buhârî, Rikâk, 17
[17] Buhârî, Rikâk, 3
[18] Müslim, Zühd, 64
[19] Buhârî, Enbiyâ, 54
[20] Müslim, Birr, 69
[21] Buhârî, Deavât, 3
[22] Müslim, Zikir, 73