Nefis ve nefsin mertebeleri nelerdir?
Sözlükte nefis; ‘’ruh, can, hayat, hayatın ilkesi, nefes, varlık, zat, öz varlık, insan, kişi, hevâ ve heves, kan, beden ve bedenden kaynaklanan süflî arzular” gibi mânalara gelir.
Başka bir ifade ile nefis; dar manada insanın ruhundaki çok latifelerinden bir latifesi iken (nefs-i emmâre), geniş manada kişinin bütün özelliklerinin tamamı olarak kendisi manasında kullanılır. Mesela Peygamber Efendimiz (asm) için “Nefsim sana feda olsun!” diyen sahabeler gibi. Ya da Allah (cc) hakkında söylenen “Kıyam binefsihî” yani kendiliğinden var olması sıfatında olduğu gibi.
Demek nefis; benlik duygusunun kaynağı olan latife anlamıyla ve insanın zatı ve kendisi
anlamında kullanılmaktadır.
Tasavvufta ise nefis; ‘’Kulun kötü, beğenilmeyen, bayağı ve hayvânî arzuları, huy ve fiilleri, kibir gazap, kin, haset, hırs, tahammülsüzlük, hasislik, dedikodu, şehvet, ihtiras, hevâ ve heves gibi zaaflarının merkezi’’ olarak tanımlanır.
Daha detaylı olarak tasavvufta nefis denilince; şer ve günahın kaynağı olan, “Kötü huy ve süflî arzuların tamamı” anlamına gelen ve kötülüğü emreden nefis anlaşılır.
Bu bağlamda, “Sana gelen iyilik Allah’tan, başına gelen kötülük ise nefsindendir”[1] gibi âyetlere, “Allahım! Nefislerimizin şerrinden sana sığınıyoruz”[2] ve “Allahım! Nefsimizin şerrinden sana sığınırım” [3] gibi hadislere sıkça atıf yapılır. Kötülük sebebi olması bakımından şeytanın iş birlikçisi sayılan nefis insanın içindeki en büyük düşman olduğundan, “Allahım! Bir an bile beni nefsimle baş başa bırakma!”[4] diye dua edilir. (TDV)
Bediüzzaman Hazretleri; “Düşman istersen nefis yeter. Evet, kendini beğenen belâyı bulur, zahmete düşer. Kendini beğenmeyen safâyı bulur, rahmete gider.’’[5] diye tanımladığı nefis de latife olan ve her daim kötülüğü emreden nefs-i emmâredir. Ve nefs-i emareye asla itimat edilmemesi gerektiğini de ifade eder.
Risale-i Nur'da nefse muhabbet iyi bir şey olarak değil, terk edilmesi gereken zararlı bir hastalık olarak anlatılır. Zaten hadîs-i şerîfte de; "Senin en zararlı düşmanın nefsindir."[6] buyrulmuştur.
Oldukça geniş bir bahis olan nefsin tanımlamasını kısa ve öz ifade ettikten sonra muteber kaynaklardan istifade ederek nefsin mertebelerini ve kısaca manalarını maddeler halinde nakledelim;
Nefsin yedi mertebesi vardır. Bunlar;
1. Nefs-i Emmâre: Bu mertebede nefis insana kötülükleri, günâhı, şehveti emreder ve kişi her türlü günâhı pişmanlık duymadan işleyebilir. Cenâb-ı Hakk’ın: “Muhakkak ki nefs, kötülüğü şiddetle emreder.”[7] âyet-i kerîmesindeki beyânı, bu mertebedeki nefse dâirdir.
2. Nefs-i Levvâme: Bu mertebede kişi, henüz kendini kötülükten menedecek dereceye gelmemiş olmakla berâber yaptığı işlerden vicdan huzursuzluğu ve pişmanlık duyup kendini suçlar. Nefsin vâsıl olduğu bu merhalenin ismi, Kur’ân-ı Kerîm’deki: “Levvâme (pişmankâr) nefse kasem ederim…”[8] âyetinden gelmektedir.
3. Nefs-i Mülheme: Bu mertebede tam bir teslîmiyet hâlinde olan kul hakîkatlerden ilham sûretiyle haber alır. Yani, ilhâma mazhar olan nefistir. Nefsin bu mertebesinin “mülheme” tâbiriyle ifâde olunması da Kur’ân-ı Kerîm’deki: “Nefse ve onu yaratılış maksadına uygun olarak şekillendirip, ona fücûr ve takvâsını ilham edene andolsun!”[9] âyetlerinden gelmektedir.
4. Nefs-i Mutmainne: Bu mertebede kötülüklerden tamâmen arınmış ve iyi ahlâkla vasıflanmış olan kul, her türlü şüphe ve kuşkudan kurtulup kesin ve tam bir îmâna erişir ve korkulardan emin olur. Nefsin bu mertebesine, ‘’Ey mutmain olan nefs!”[10] şeklindeki iltifatkâr ilâhî hitaba mazhariyet nasîb olmuştur.
5. Nefs-i Râzıye: Bu mertebede kul Allah’ın her türlü tecellîsinden hoşnut ve râzı olur. Kur’ân-ı Kerîm’deki: “Sen O’ndan, O da senden râzı olarak Rabbine dön!”[11] âyetindeki “Sen O’ndan râzı olarak” hükmünün bu makâma işâret ettiği beyân olunmaktadır.
6. Nefs-i Marzıyye: Bu mertebede kul Allah’ın kendisinden tam râzı olacağı duruma gelmiştir. Kur’ân-ı Kerîm’deki: “...Allâh onlardan hoşnud olmuş, onlar da Allah’tan hoşnûd olmuşlardır...”[12] beyânı bu hakîkati ifâde etmektedir.
7. Nefs-i Kâmile/Nefs-i Sâfiye: Bu mertebede tüm fenalıklardan arınmış, sâf, berrak, ulvî ve olgun nefistir. Bu eşsiz mertebe ancak Peygamberler gibi kâmil insanlara ilâhî bir lutuf olarak
[1] Nisâ, 4/79
[2] Dârimî, “Nikâḥ”, 20; İbn Mâce, “Nikâḥ”, 19; Nesâî, “Cumʿa”, 24
[3] İbn Mâce, “Ṭıb”, 36; Tirmizî, “Daʿavât”, 14
[4] Muhâsibî, er-Riʿâye, s. 384-385
[5] Mektubat, 126
[6] Keşful Hafa, 1 /143
[7] Yûsuf, 12/53
[8] Kıyâme, 75/2
[9] Şems, 91/7-8
[10] Fecr, 89/27
[11] Fecr, 89/28
[12] Beyyine, 98/8