19. Söz Mucizat-ı Ahmediyye Risalesinin Beşinci Reşha'sını kısaca açıklar mısınız?
19. Söz'ün 5. Reşhasını cümle cümle kısaca izah edelim. Şöyle ki:
Beşinci Reşha: Hem o nûr ile; kâinâttaki harekât, tenevvüât, tebeddülât, tegayyürât; ma‘nâsızlıktan ve abesiyetten ve tesâdüf oyuncaklığından çıkıp, birer mektûbât-ı Rabbâniye, birer sahîfe-i âyât-ı tekvîniye, birer merâyâ-yı esmâ-yı İlâhiye ve âlem dahi bir kitâb-ı hikmet-i samedâniye mertebesine çıktılar.
Peygamber Aleyhissalâtü Vesselam'ın getirdiği Kur'ân nuru ile bakıldığında; kâinattaki hareketler, çeşitlenmeler, değişimler ve başkalaşmaların manasız, başıboş ve tesadüf oyuncağı olmadığı görülür. Aksine onların her biri Rabbanî bir mektup, yaratılış delillerini gösteren bir sayfa, Allah’ın güzel isimlerinin birer aynası ve kâinat dahi Allah’ın samediyetini gösteren hikmetli birer kitap mertebesine çıkarlar.
Kâinatta en küçük atomlardan ta en büyük cisimlere kadar bütün varlıklarda hareketler, çeşitlenmeler, başkalaşmalar, değişimler ve asli hüviyetinden çıkmakla başka bir hale geçmek ile oluşan tagayyürler gibi daimî değişiklikler oluşmaktadır.
Kâinata inkâr nazarıyla bakan ve vahiyden beslenmeyen insanlar, varlıklardaki değişim ve başkalaşmaları başıboş, faydasız, gayesiz ve tesadüf eseri olarak görür.
Peygamber Efendimizin (sav) getirdiği Kur’ân ve Sünnet nuruyla bakıldığında, kâinattaki varlıklar ve değişimler, manasızlıktan, gayesizlikten, başıboşluktan ve tesadüf oyuncaklığından çıkıp hakiki manalarına kavuşurlar. Şöyle ki:
Peygamberimizin (sav) nuru olan iman ve İslâmiyet’le varlıklara bakıldığında, varlıkların yüksek makamı ve ehemmiyetli vazifeleri görülür. Böylece kâinattaki her bir varlık ve değişim; Allah’ın isim ve sıfatlarını göstermek ve anlatmak için manidar, kıymetli birer ilahi mektup makamına çıkarlar ve mektûbât-ı Rabbâniye olurlar.
Varlıklar ve değişimler; düzen ve ölçüleriyle, güzel suretleriyle, süslü halleriyle, kendilerine has mükemmel bir şekilde yaratılmalarıyla ve sonsuz ilim ve kudret sahibi bir zatın eserleri olduklarını ispat ederler. Bu mana ile her bir varlık ve değişim, Allah’ın varlığının delili olan kâinat kitabının birer sayfası hükmünde olarak birer sahîfe-i âyât-ı tekvîniye olurlar.
Her bir varlığın merâyâ-yı esmâ-yı İlâhiye olması:
O nur ile baktığımızda her bir varlık ve değişimin Allah’ın isimlerine birer ayna olduklarını görüyoruz. Mesela ağaçlar ve yeryüzü ilkbaharda Muhyî ismini; sonbaharda Mümît ismini; çiçekler, güzel manzaralar ve sair güzellikler Müzeyyin, Musavvir gibi isimlerini; gıdalandığımız yiyecekler, içecekler Mün’im, Rezzak, Rahman isimlerini göstermekle Allah’ın isimlerinin nakışları ve aynaları olmaktadır.
Âlemin bir kitâb-ı hikmet-i samedâniye mertebesine çıkması:
Yukarıdaki izahlar ışığında, kâinata ve kâinattaki değişimlere Peygamberimizin (sav) nuruyla bakıldığında âlem başıboşluktan çıkıp hikmetlerle dolu bir kitap makamına çıkar.
Hem insanı bütün hayvânâtın mâdûnuna düşüren hadsiz zaaf ve aczi, fakr ve ihtiyâcâtı ve bütün hayvanlardan daha bedbaht eden, vâsıta-i nakl-i hüzün ve elem ve gam olan aklı, o nûr ile nûrlandığı vakit, insan bütün hayvânât ve bütün mahlûkāt üstüne çıkar. O nûrlanmış acz ve fakr ve akıl ile, niyâz ile nâzenîn bir sultan ve fîzâr ile nâzdâr bir halîfe-i zemîn olur.
Hem insanı bütün hayvanların aşağısına düşüren sınırsız aczi, kuvvetsizliği, fakirliği, sonsuz ihtiyaçları ve bütün hayvanlardan daha bahtsız olmasına sebep olan, üzüntüyü, gam ve elemi taşıyan aklı, Peygamberimizin (sav) getirdiği o nur ile nurlandıran insan zelil, fakir ve aciz olmaktan sıyrılıp bütün hayvanların ve yaratılmışların üstüne çıkar. O nurlanmış aczi, fakirliği ve aklı, duayla ağlayıp inleyip yalvarmakla yeryüzünün nazlı bir sultanı ve halifesi olur.
İnsan aciz, zayıf ve fakir olmasına karşılık ihtiyaçları sonsuzdur. Sonu olmayan ihtiyaçlarının giderilmesi ve tatmin edilmesi için acizliğinin ve yoksulluğunun farkında olup, aczini ve fakrını şefaatçi yaparak sermayesi ve iktidarı sonsuz olan, her şeye gücü yeten Allah’ın rahmetine ve kudretine iltica etmelidir. İnsan, dua ve niyaz ile Allah’a dayandığında mahlûkat içerisinde alçalmasına sebep olan zaafı, aczi ve fakirliği yükselmesine sebep olup zaafını kuvvette, aczini kudrete, fakirliğini zenginliğe dönüştürür ve yaratılmışlar içerisinde yüksek bir kıymet alır.
Hem insan akıl sahibi olması itibariyle hayvanlardan farklıdır. Hayvanlar sadece bulunduğu anı bilirler. Ne geçmişteki sıkıntılar ne de gelecekteki endişeler onları rahatsız eder. İnsan ise geçmişin elemleriyle acı çektiği gibi geleceğin endişelerini de aklında taşır. Geçmişin elemi, üzüntüsü ve geleceğin endişelerine, sıkıntılarına vasıta olan insan aklı, Peygamberimizin (sav) nuruyla, iman ile nurlandığı vakit, acı ve endişelere araç olmaktan çıkıp aklın imandan kaynaklanan büyüklüğü ile yeryüzünün halifesi ve sultanı olur.
Demek o nûr olmazsa; kâinât da insan da, hatta her şey dahi hiçe iner. Evet, böyle bedî‘ bir kâinâtta, böyle bir zât lâzımdır. Yoksa kâinât ve eflâk olmamalıdır.
Demek Peygamberimizin (sav) nuru olmazsa her şey başıboş, ehemmiyetsiz ve hikmetsiz olur. İnsanın, kâinatın ve her şeyin kıymeti hiçe iner, kıymetsizleşir. Evet, böyle eşsiz ve güzel bir kâinatta, insanın ve varlıkların kıymet kazanması için, insanlara en harika bir şekilde yol gösteren, rehber olan, tarif eden ve onları yönlendiren Hz. Muhammed (sav) gibi bir zat lazımdır. Yoksa kâinat ve âlem olmamalıdır.