Kur’ân-ı Kerîm

29.05.2008

15601

Kur’ân’ın Belâgat Mucizesi

Kur’â'nın belâgatinin mucize oluşunu bir örnekle anlatabilir misiniz?

* *

**** ****

29.05.2008 tarihinde sordu.

Cevap

Belâgat sözlükte “sözün fasih ve açık seçik olması” anlamında masdardır. Aynı zamanda belâgat, sözün, fasih olmakla beraber yer ve zamana da uygun olmasıdır.1

Kur’ân’ın edebî yönü yani belâgati, onun mucize oluşunun en açık görünen cihetidir.

Bedîüzzamân Hazretleri Kur'ân'ın, belagâti konusuna bir misal olarak şöyle demektedir:

Kur’ân, o asırdan tâ şimdiye kadar, öyle bir belâgat göstermiş ki, Ka‘be’nin duvarında altın ile yazılan en meşhur edîblerin ‘Muallakāt-ı Seb‘a’ nâmıyla şöhret-şiâr kasîdelerini, o dereceye indirdi ki, Lebîd’in kızı, babasının kasîdesini Ka‘be’den indirirken demiş: “Âyâta karşı bunun kıymeti kalmadı.2 

Lebîd b. Rabîa, Muallakât3  şairlerinden biridir. Kur’ân nazil olduktan sonra şiiri bırakıp Müslüman olmuş; kızı da babasının şiirinin Kâbe’den indirilmesine bu sözüyle sebep olmuştur.

Ayrıca ünlü şair Lebîd b. Rabîa ki, Kabe’ye asılan şiiri ve diğer şiirleriyle edebiyatçılar arasında bilinir. Hz. Peygamber’in sağlığında onun huzuruna gelip İslam ile şereflendikten sonra şiir söylemekten vazgeçmişti. Hz. Ömer bir gün, ‘’Ey Lebîd! Bize şiirlerinden bir şey oku…’’ deyince, ‘’Bakara ve Âl-i İmrân surelerini işittikten sonra şiir okumaktan caydım…’’ cevabını vermişti.4 

Bu hadiselerden de anlaşılacağı üzere demek ki Kur'ân o dönemde öyle bir belâgat örneği sergilemiş ki toplumda en itibar edilen ve övünç kaynağı olan şairlerin kasidelerini dahi gözden düşürmüştür.

Bedîüzzamân Hazretleri yine aynı yerde şöyle demektedir:

Hem bedevî bir edîb فَاصْدَعْ بِمَا تُؤْمَرُ   okunurken işittiği vakit, secdeye kapanmış. Ona demişler: “Sen müslüman mı oldun?” O demiş: “Hayır. Ben, bu âyetin belâgatine secde ettim.5 

Bir başka bedevî edîb ise Yûsuf sûresi okunurken: فَلَمَّا اسْتَيْـَٔسُوا مِنْهُ خَلَصُوا نَجِياًّۜ âyetini işitir işitmez: "Şehadet ederim ki, hiçbir yaratık buna benzer bir söz söyleyemez" demiş.6

Birde, Selemenoğulları kabilesinden birkaç yiğit, Mekke'ye geldiler. Bazı Kur'an âyetlerini dinleyip, hemen Hz. Muhammed'in (sav) önünde İslâm oldular. Sonra dönüp yerlerine gittiler. Resûl-i Ekrem'in vasıflarını diğerlerini anlattılar.

İçlerinden birisinin babası olan Cemûh oğlu Amr oğluna: "O şahıştan işittiğin sözleri bana söyle" demiş. O da Fâtiha sûresini okumuş. Cemûh oğlu Amr: "Ne güzel sözdür. Öbür sözleri de böyle güzel midir? diye sormuş. Oğlu: "Daha güzelleri var" diye cevap vermiş.7 Bu hadiselerden anlaşılacağı üzere o toplumda Kur'ân, özellikle belâgati cihetiyle insanları bir hayli etkilemiştir. Bunun taklit edilebilir olmaması ise Kur'ân'ın belâgat mucizesidir. Nitekim Kur'ân hem nâzil olduğu zamandaki insanlara hem de sonraki asırdaki insanlara belâgat noktasında meydan okumaktadır.

Bu meydan okuma Kur'ân'da şöyle geçmektedir:

Yoksa, “Onu (Muhammed) uydurdu” mu diyorlar? De ki: “O hâlde (iddiânızda)doğru kimseler iseniz, (yardım için) Allah'dan başka gücünüzün yettiklerini de çağırarak onun benzeri bir sûre getirin!8 

Bu meydan okumaya karşı, o dönemde belâgat ve edebiyat noktasında zirve olan Arap toplumu eğer kalem ile / şiir ile cevap verebilselerdi pek kolay ve zahmetsiz bir şekilde Kur'ân'ı çürütme(haşa) yoluna gidebilirdi. Fakat bakıyoruz ki kalem ile savaşmak yerine pek zahmetli ve meşakkatli hem canlarını ve mallarını tehlikeye atarak, kılıç ile savaşmayı tercih ettiler. Demek ki Kur'ân ile belâgat noktasında mücadele etmek pek mümkün değildi.

Bu hususu Bedîzzamân Hazretleri şöyle aktarmaktadır:

İşte eğer muâraza mümkün olsa idi, acaba hiç mümkün mü idi ki, bir-iki satırla muâraza edip da‘vâsını ibtâl etmek gibi rahat bir çare varken, en tehlikeli, en müşkilâtlı muhârebe tarîki ihtiyâr edilsin?... Demek muâraza-i bilhurûf mümkün değildi, muhâldi. Onun için muhârebe-i bi’s-süyûfa mecbûr oldular.9 

Peki hiç deneyenler olmamış mı? Evet olmuş, fakat başaramamışlar ve sözleri toplum tarafından itibar görmemiş, Kur'ân'nın belâgati karşısında yanında sönük kalmıştır. Mesela özellikle yalancı peygamberler kendilerince Cebrâil(as)'dan vahiy aldıklarının iddia ederek bazı âyetler uydurmuşlar fakat toplum nazarında pek gülünç duruma düşmüşler ve etrafında ki insanlar yavaş yavaş onları terk etmeye başlamışlardır.

Mesela Müseylime'tül-kezzâbtan bir örnek verecek olur. "Görünen ekinlere, onu biçenlere, buğdayı savuranlara, onu öğütenlere, yoğuranlara, pişirenlere, yiyenlere and olsun; insanlar için rızık kılınmıştır."10  Vahiy olduğu iddia edilen bu söz durumun vehâmetini gözler önüne sermektedir.

Ayrıca Kur'ân belâgati noktasında sadece bulunduğu asırdaki insanları değil, sonraki asırdaki insanları da aciz bırakmış ve belâgatinin yüceliğine boyun eğdirmiştir. Hiçbir asırda benzeri bir sûre, bir âyet yazılamamıştır. Hatta sonraki asırda gelen ve işin uzmanı olan insanlar Kur'an'ın belâgatinin insan sözü üstünde olduğunu tasdik etmişlerdir.

Bu konuda Bedîzzamân Hazretleri şöyle demektedir:

Hem ilm-i belâgatin dâhîlerinden Abdülkāhir-i Cürcânî ve Sekkâkî ve Zemahşerî gibi binler dâhî imamlar ve mütefennin edîbler, icmâ‘ ve ittifâkla karar vermişler ki, “Kur’ân’ın belâgati, tâkat-i beşer fevkındedir, yetişilmez.11 

Sonuç olarak; Kur’ân’ın belâgat mucizesi, en beliğ şairleri ve edipleri aciz bırakan bir üslupla, asırların ötesine dahi bu yönü ile meydan okumasıyla benzeri gelmemiş/gelmeyecek bir mucizedir. Nitekim Kur’ân’ın edebiyât ve belâgatindeki mucizevî yönü, onun ilahî kaynaklı olduğunu açıkça göstermektedir. Bu sebeple, Kur’ân’ın her âyetinde ayrı bir mucize parlamaktadır. Netice olarak Kur’ân'ın belâgati, her asırda akılları hayrette bırakan, beşer kelâmından tamamen farklı, ebedî bir mucizedir.

  1. Hulusi Kılıç, "Belagat", TDV İslâm Ansiklopedisi, İstanbul, 1992, c. 5, s. 380.

  2. Bediüzzaman Said Nursi, Asâ-yı Mûsâ, Hayrat Neşriyat, Isparta 2013, s. 114.

  3. Câhiliye döneminde yedi (veya on) şaire ait seçkin kaside koleksiyonuna verilen ad. Süleyman Tülücü, "Muallakat", TDV İslâm Ansiklopedisi, Ankara, 2020, c. 30, s. 308.

  4. Ahmet Cevdet Paşa, "Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefa", Çığır Yayınları, İstanbul, 2018, s. 527.

  5. Bediüzzaman Said Nursi, Asâ-yı Mûsâ, Hayrat Neşriyat, Isparta 2013, s. 114.

  6. Ahmet Cevdet Paşa, "Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefa", Çığır Yayınları, İstanbul, 2018, s. 82.

  7. Ahmet Cevdet Paşa, "Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefa", Çığır Yayınları, İstanbul, 2018, s. 82.

  8. Yûnus 10 / 38.

  9. Bediüzzaman Said Nursi, Zülfikar, Hayrat Neşriyat, Isparta 2013, s. 83.

  10. İbn Hişâm, Sîre, c. 1, s. 242. - Ahmet Cevdet Paşa, "Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefa", Çığır Yayınları, İstanbul, 2018, s. 276.

  11. Bediüzzaman Said Nursi, Asâ-yı Mûsâ, Hayrat Neşriyat, Isparta 2013, s. 114.


Paylaş

Facebook'ta paylaş

Whatsapp'da paylaş

Yorumlar (0)

Yorumunuz

Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız