Kur'ân'ın Allah'ın sözü olduğunun delillerinden biri de onun usandırmaması ve dinleyenlere tat vermesidir. Buna Kur'an'ın halâveti, yani tatlılığı denir.
Bedîüzzamân Hazretleri Kur'ân'ın usandırmamasının onun Allah kelâmına delil oluşunu konusunda şöyle der:
Kur'an'ın manasını anlamayan cahil halk tabakasına karşı da Kur'an-ı Hakîm, usandırmamak suretiyle mucizeliğini gösterir.
Evet o âmi, cahil adam der ki: "En güzel, en meşhur bir beyti iki-üç defa işitsem, bana usanç veriyor. Şu Kur'an ise hiç usandırmıyor, gittikçe daha ziyade dinlemesi hoşuma gidiyor. Öyle ise bu insan sözü değildir.1
Kur’ân öyle hakîkatli bir halâvet göstermiş ki, en tatlı bir şeyden dahi usandıran çok tekrar, Kur’ân’ı tilâvet edenler için değil usandırmak, belki kalbi çürümemiş ve zevki bozulmamış adamlara tekrâr-ı tilâveti halâvetini ziyâdeleştirdiği, eski zamandan beri herkesçe müsellem olup, darb-ı mesel hükmüne geçmiş.2
En tatlı olan şeyde dahi çok tekrar, o şeyden bizi usandırır. Sürekli aynı yemeği yediğimizi, aynı oyunu oynadığımızı veya sürekli aynı şarkıyı dinlediğimizi düşünelim. Belli bir yerden sonra bu fiiller bize zevk vermemeye başlar. En sevdiğimiz bir kitabı en fazla kaç defa okuyabiliriz? Sevdiğimiz bir filmi kaç defa izleyebiliriz? Sevdiğimiz bir ilahiyi en fazla kaç defa dinleyebiliriz? 5 - 10 - 50 - 100? cevap hiç fark etmez, belli bir yerden sonra bunların tekrarı bizi usandırır ve lezzet vermemeye başlar.
Fakat Kur’an’ın okunması değil usandırmak belki kalbi çürümüş ve zevki bozulmuş adamlara dahi tekrar tekrar okunması halâvetini (tatlılığını) ziyadeleştirir.
5 vakit namaz kılan bir insan gün içinde 40 defa Fatiha suresini okur. Acaba hiç yine mi Fatiha diyen olmuş mudur? Acaba sürekli Kur’an okuyan bir insan tekrarından dolayı usanmış mıdır? Kur’an’da öyle bir tatlılık vardır ki değil 100 defa belki 1000 defada okunsa yine de usandırmaz, ilk kez duyuyormuşçasına lezzet verir.
Hatta ehli iman olmayan insanlar bile dinlediği zaman, birçok kez bu sözlerde bir farklılık, tuhaflık ve kalbe nüfuz eden bir hal olduğunu dile getirmişler. Demek ki Kur’an’da akılla izah edilemeyecek hissi bir yön vardır. "Hiçbir insan sözünde olmayan bu hal" Kur’ân’nın ilâhî bir kitap olduğunu kör gözlere dahi ispat eder.
Yine Bedîüzzamân Hazretleri bu konuda şöyle diyor:
Demek Kur’ân, hak ve hakîkat ve sıdk ve hidâyet ve hârika bir fesâhat olduğundandır ki, usandırmıyor. Dâimâ gençliğini muhâfaza ettiği gibi; tarâvetini, halâvetini de muhâfaza ediyor. Hatta Kureyş’in rüesâsından müdakkik bir belîğ, müşrikler tarafından, Kur’ân’ı dinlemek için gitmiş, dinlemiş. Dönmüş, demiş ki: “Şu kelâmın öyle bir halâveti ve tarâveti var ki, kelâm-ı beşere benzemez. Ben şâirleri, kâhinleri biliyorum. Bu onların hiç sözlerine benzemez. Olsa olsa, etbâımızı kandırmak için sihir demeliyiz.” İşte Kur’ân-ı Hakîm’in en muannid düşmanları bile fesâhatinden hayran oluyorlar.3
İşte, inanmayanlar dahî Kur'ân'ın usandırmaması ve tatlılığı ifade ediliyor. Bunun gibi, Kur'ân'ın sözleri, harfleri, manaları, kelimeleri Allah tarafından insanlığın kalb, ruh, akıl ve nefislerinin manevi ihtiyaçlarını giderecek şekilde indirilmiştir. İnsan ömür boyu ihtiyacı olan manevi gıdalarını Kur'an'dan, -manasını bilse de bilmese de-, alabildiği için hiç bir zaman usanmaz. Çünkü yalnız manaları ile değil, lafız, kelime ve harfleri ile de doyurabilmektedir.
Bediüzzaman Said Nursi, Zülfikâr, Hayrat Neşriyat, Isparta 2013, s. 307.
Bediüzzaman Said Nursi, Asâ-yı Mûsâ, Hayrat Neşriyat, Isparta 2013, s. 115.
Bediüzzaman Said Nursi, Zülfikâr, Hayrat Neşriyat, Isparta 2013, s. 91.

