Soru

"Evet, bir zîhayatın cesedindeki zerrelerin her bir a‘zâya mahsûs bir hey’et ile küme küme toplanıp dağılmadıkları; ve sel gibi akan unsurların fırtınaları içinde vaz‘iyetlerini muhâfaza edip dağılmamaları ve muntazaman durmaları, bilbedâhe kendi kendine olmayıp, belki sırr-ı kayyûmiyetle olduğundan..."

30. Lema'da geçen ilgili metni devamıyla birlikte izah eder misiniz?

Tarih: 13.03.2025 14:29:59

Cevap

Evet, bir zîhayatın cesedindeki zerrelerin her bir a‘zâya mahsûs bir hey’et ile küme küme toplanıp dağılmadıkları; ve sel gibi akan unsurların fırtınaları içinde vaz‘iyetlerini muhâfaza edip dağılmamaları ve muntazaman durmaları, bilbedâhe kendi kendine olmayıp, belki sırr-ı kayyûmiyetle olduğundan,

Kayyûmiyet, Kayyûm olan Allah Teâlâ’nın bütün varlıklarıyla tüm unsurlarıyla ve her birinin görmüş oldukları tüm vazifeleriyle beraber varlık sahasında nihâyetsiz kudretiyle ayakta tutup kıyâm ettiriciliğine verilen isimdir. Zîhayat; bitkiler, hayvanlar ve insanlar gibi canlılar kümesinin ortak adıdır. Zerre ise bölünemeyen ve bölünmenin kendisi hakkında imkânsız olduğu ölçekteki en küçük parçaya verilen addır. Günümüzde gelinen nokta itibariyle bilimsel araştırmaların gösterdiği üzere gökteki gezegenlere, yıldızlara varıncaya değin tüm evren gibi canlılar da atom adı verilen maddenin yapı-taşı konumunda bulunan parçacıklardan oluşmaktadır.

Örneğin insan bedeni trilyonlarca hücreden -ki bilim adamlarınca yüz trilyona ulaşan sayılar ifâde edilmektedir- ve her bir hücrenin ise yaklaşık yüzlerce trilyon atomdan müteşekkil olduğundan bahsedilmektedir. Yine yapılan araştırmalarla atomun dahi en küçük parça olmadığı ve kendi atom-altı parçacıklarından oluştuğu belirtilmektedir. İşte bölüne bölüne son kertede, henüz bilimsel anlamda ulaşılamamış olsa da, hakikatte ulaşılabilecek en küçük parça olan zerreler hesabıyla bir zîhayat olan insan bedeninde havsalamızın alamayacağı çoklukta bir sayıya ulaşılmaktadır. Dolayısıyla bir bütün tıp ilminin kendisi vasıtasıyla teşekkül ettiği insan bedeninde yer alan yapılar, sistemler, organlar, bağ ve dokular vs. bedeni oluşturan her bir unsurun hem muhteşem vazifeleri üstlenmeleri hem de bu unsurların kendi içlerinde akılları hayrette bırakan bir uyumla çalışmaları açısından yaklaşıldığında; bütünüyle zerrelerden oluşan bu zîhayat bedeninde her bir zerrenin varlık sahasına gelmesi, olması gereken yerde mevzilenmesi, hangi unsurun içerisinde bulunuyorsa onun işlevlerini mükemmelen ortaya koyacak şekilde faaliyet sergilemesi ve o unsura ait hayâtî işlevleri sürdürecek tarzda mevcûdiyetini ve formunu muhafaza etmesi hem de hiçbir şekilde karışıklık ve düzensizliğin böylesi aklın sınırlarını zorlayacak kadar çok sayıdaki zerre grubu içerisinde meydana gelmemesi elbette tüm bunların akıldan, şuurdan, idrâkten, kudret ve irâdeden yoksun zerrelerin değil; Kayyûm olan Allah’ın tümüyle hem zerreleri hem de zerrelerden oluşan bu sistemleri kıyâm ettirmesi ve gereken en mükemmel hâl üzere ayakta tutması neticesinde olduğunun apaçık göstergesidir.     

herbir cesed muntazam bir tabur, herbir nev‘ muntazam bir ordu hükmünde olarak bütün zîhayatın ve mürekkebâtın, zemin yüzünde ve yıldızların fezâ-yı âlemde durmaları ve gezmeleri gibi bu zerreler dahi sırr-ı kayyûmiyeti hadsiz dilleriyle i‘lân ederler.[1]

Nihâyetsiz ilim, irâde ve kudret sahibi “Kayyûm” olan bir zâtın “Kayyûmiyetiyle” her bir zîhayat beden karmakarışıklıktan ve dağılmaktan kurtularak muntazam bir tabur vaziyetini almakta ve her bir canlı türü ise âdeta bir ordu düzenliliği/mükemmelliğine bürünmekte ve hayat sahibi tüm varlıklar bütün mükemmellikleriyle mevcudiyetlerini sürdürmektedirler. İşte yalnızca hayat sahibi varlıkların bu hâli, yörüngelerinden asla şaşmayan yıldızların vaziyetini andırmakta ve kendilerinden müteşekkil oldukları zerreler adedince Allah Teâlâ’nın Kayyûmiyetine delil olmaktadırlar.   

[1] Bediüzzaman Said Nursi, Lemalar, Hayrat Neşriyat, Isparta 2015, s.405


Yorum Yap

Yorumlar