18. Lemada geçen ve Hz Peygamberin (sav) huzurunda Hz Ali'nin kucağına Hz. Cebrail'in "Sekine duasını" yazılı bir şekilde bırakması hadisesini nasıl anlamalıyız? Hz. Ali'ye vahiy mi geliyor diye bu hadiseyi tenkit edenlere karşı nasıl cevap verebiliriz?
İlgili metin şu şekildedir:
"Sonra Hazret-i Cebrâîl’in, Alâ Nebiyyinâ ve Aleyhissalâtü Vesselâm huzûr-u Nebevîde getirip ‘Sekîne’ nâmıyla bir sahîfede yazılı İsm-i A‘zam, Hazret-i Alî radıyallâhü anhın kucağına düşmüş. Hazret-i Alî radıyallâhü anh diyor: “Ben Cebrâîl’in şahsını yalnız alâimü’s-semâ sûretinde gördüm. Sesini işittim, sahîfeyi aldım, bu isimleri içinde buldum” diyerek, bu İsm-i A‘zam'dan bahis ile[1]
Sonra Hz. Peygamberin (sav) huzurunda Cebrail Aleyhisselâm “Sekine” namıyla bir sayfada yazılı olan ism-i azamı (Ferd, Hayy, Kayyum, Hakem, Adl, Kuddüs isimlerini) Hazret-i Ali Efendimizin kucağına bırakmış. Hz. Ali Efendimiz bu durumu ercûze kasidesinde; “Ben Hz. Cebrail’in şahsını yalnız gökkuşağı tarzında gördüm. Sesini işittim, sayfayı aldım, bu isimleri içinde buldum” diyerek ism-i azamın ehemmiyetinden bahsetmektedir.
Bediüzzaman Hazretlerinin anlam bakımından aktardığı bu meşhur hadise Ercûze’de tam olarak şöyle geçmektedir: “Beşir (asm) beni çağırdı ve dedi ki: “Senin Basîr olan Rabbin şu müjdeyi verdi: “Sana öyle bir tılsım hediye etti ki onun ile düşmanlar kahrolup zelil olur. Öyleyse o Hâdi’ye şükret!”. Bunun üzerine kucağıma sahife düştü. Ve onun yazısı şerefli bir daire şeklinde idi. Cibril dedi ki “Ya Ali! Onu al! Çünkü o yüce Rabbin sekinesidir. Seni korktuğun kötülükten korur. Düşmanla karşılaşınca onu zayıflaştırır.” Sesini işittim, hayalini görmedim. Fakat bana gök kuşağı gibi temessül etti.” [2]
Yukarıdaki ifadelere bakıldığında sekinenin ism-i azam olduğu ve Rabbimiz tarafından Cebrail Aleyhisselâm vasıtasıyla gönderildiğini anlamaktayız.
Bu noktada bazı tenkit ve itirazlar da gelmiyor değil. Bazıları bu kasidede anlatılanlardan yola çıkarak “Hz. Ali (ra) peygamber mi ki, Cebrail (as) ona bir sayfa getiriyor?” diye soruyorlar. Evet, Cebrail Aleyhisselâm, peygamberlere vahiy getiren bir melektir. Fakat onun peygamberler haricinde herhangi bir beşerle konuşması, o şahsın peygamber olmasını gerektirmez. Nitekim Kur’ân’da Hz. Cebrail’in Hz. Meryem’le konuştuğu şu şekilde zikredilmektedir. “Biz ona ruhumuzu (Cebrail’i) gönderdik de o, kendisine bir insan şeklinde göründü.”.[3]
Nasıl ki Hz. Meryem’in Hz. Cebrail’le görüşmesi ve konuşması onu peygamber yapmıyorsa, Hz. Cebrail’in Hz. Ali’ye bir sayfa hediye etmesi –ki içinde ism-i azam var- onu peygamber yapmaz.[4] Üstelik Hz. Cebrail’in Hz. Ali’yle konuşması yalnızca Hz. Ali Efendimize mahsus bir olay da değildir. Buna benzer çok hadiseler vardır. Konunun ehemmiyetine binaen bir misalle devam edelim. Şöyle ki:
Medine’ye hicretten sonra müşrikler Müslümanları şiirle hiciv ederek rahatsız ediyorlardı. Peygamberimiz (sav), sahabe şairlerine de müşrikleri hicvetmelerini emretti. Bu şairler içinde Hassan bin Sabit’e şöyle dua etmiştir: “Allah’ım, onu Ruhü’l-Kudûs’le teyid et! (Hz. Cebrail ile destekle, kuvvetlendir)”[5]
Bir başka rivayette ise Peygamberimiz (sav), Hassan bin Sabit’e “Sen Allah ve Resulü namına müdafaada bulundukça hiç şüphesiz Ruhu'l-Kudüs seni te'yide devam edecektir!” buyurdu.[6]
Ruhü’l-Kudûs’ün Hz. Cebrail olduğu bilinen bir husustur. Burada sorulması gereken soru şudur: Cebrail Aleyhisselâm Hassan bin Sabit’i nasıl teyid edip destekleyecektir? O peygamber olmadığına göre vahiyle olması mümkün değildir. Öyleyse burada söylenecek en makul söz, bunun ilham şeklinde olmasıdır. Dolayısıyla Peygamberimiz (sav), Hz. Cebrail’in Hassan bin Sabit’e ilhamda bulunmasını duasında Cenab-ı Hak’tan istemiştir, diyebiliriz.
Hem sahabelerin pek çokları melekleri görmüşlerdir.[7] Cebrail Aleyhisselâm’ı Dıhye suretinde pek çok sahabenin gördüğüne dair sahih rivayetler vardır. Onlar içinde en meşhuru da Cibril hadisidir.
Netice itibariyle şunu söyleyebiliriz ki; peygamberlerin haricinde bazı insanlar mesela sahabeler meleklerle hatta Hz. Cebrail’le görüşebilir ve onlarla konuşabilirler. Bu pek çok sahih rivayetle doğrulanmış bir hakikattir. Fakat bu görüşme ve konuşmalar, onların peygamber olmalarını gerektirmez. Hz. Cabrail’in Hazret-i Ali Efendimizle konuşup sekine duasını ona vermesi de bu tarz hadiselerden birisidir.
[2] Ahmed Ziyaeddin Gümüşhanevî, Mecmuatu’l-Ahzab, (Şazeli cildi), Sezgin Neşriyat, s, 582-597.
[3] Meryem, 19/17.
[4] Bu risale (18. Lem’a) 1934 yılında telif edilmiştir. Aradan geçen yaklaşık 91 sene içinde hiçbir Nur Talebesi Hz. Ali’ye peygamber demiş değildir.
[5] Müslim, Fezailü’s-Sahabe, bab 34, Hassan b. Sabit’in fazileti, hadis no: (2485) 152.; Buharî, Kitabu Bed’ü’l-Halk, bab, 6.
[6] Müslim, a. g. y. , hadis no: 157- (2490)
[7] M. Yusuf Kandehlevî’nin “Hayatü’s-Sahabe” adlı eserinin 4. cildinin son kısmında uzun bir bahis “Sahabelerin melekleri gördüğü ve konuştuğuyla” ilgilidir. İlgili kısma bakılabilir.