Soru

Birinci Reşha'nın Şerh ve İzahı / 19. Söz

19. Söz Mucizat-ı Ahmediyye Risalesinin Birinci Reşha'sını izah eder misiniz?

Tarih: 14.02.2025 16:46:19

Cevap

Mu‘cizât-ı Ahmediye’nin (ASM) Birinci Zeyli

On Dokuzuncu Söz

Risalenin Kimliği: 19. Mektub’da yer alan 19. Söz Peygamberimiz Aleyhissalâtü vesselam’ın Peygamberliğini ispat eden harikulade bir risaledir. Zülfikar mecmuasında ve Hüsrev Efendi tarafından ezber risalesi olarak derlenen ‘Beş Risale’ kitabında yer almaktadır. 1929-30 yıllarında Barla’da telif edilmiştir

Risâlet-i Ahmediye’ye (asm) dâirdir.

Peygamberimizin (sav) mucizelerinden bahseden 19. Mektub’un eklerinden birincisi olup, 19. Söz risalesidir. Hz. Peygamber’in (sav) peygamberliğinin ispatına dairdir.

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

On dört reşehâtı tazammun eden On Dördüncü Lem‘a’nın

Burada zikredilen 14. Lema; Lemalar eserindeki 14. Lema değil, Nurun İlk Kapısı[1] adlı eserde yer alan 14. Lemadır. 14. Derste, 14 adet Lema vardır; 14. Lemada da 14 adet reşha vardır.

Birinci Reşhası: Rabbimizi bize ta‘rîf eden üç büyük, küllî muarrif var.

Reşha; sızma, sızıntı ve terleme gibi manalara gelmektedir. Bu risaledeki her bir reşha Peygamber Aleyhissalâtü Vesselam gibi bir okyanusu kısaca anlatan damlalar hükmündedir.

Allah’ı insanlara tanıtan ve bildiren üç büyük umumî; tanıtıcı vardır.

Birisi: Şu kitâb-ı kâinâttır ki, bir nebze şehâdetini on üç lem‘a ile Nûr Risâlesi’nden on üçüncü dersten işittik.

Kâinat; Cenab-ı Hakk'ın sonsuz kudretiyle yazılmış, varlıklardan oluşan büyük bir kitaptır. Bu büyük kâinat kitabındaki her bir varlık; Allah’ın varlığını, birliğini ve büyüklüğünü apaçık göstermektedir.

Burada zikredilen 13 Lema, Nurun İlk Kapısı’ndaki 14. dersin ilk 13 Lemasıdır. İlk 13 Lema, kâinat kitabını okuyarak Allah’ın varlığını ve birliğini, 14. Lema ise Aleyhissalâtü Vesselam'ın peygamberliğini ispat ediyor.

Birisi: Şu kitâb-ı kebîrin âyet-i kübrâsı olan, Hâtemü’l-Enbiyâ Aleyhissalâtü Vesselâm’dır.

Şu büyük kâinat kitabının en büyük âyeti, Peygamberlerin sonuncusu olan Hz. Peygamber Aleyhissalâtü Vesselamdır. Yani, yaratılan varlıkların her biri Allah’ın varlığına ve birliğine birer delildir. Yaratılmışlar içerisinde en büyük delil ise, Hz. Peygamber Aleyhissalâtü Vesselamdır. Yani getirmiş olduğu Kur’ân ile bine yakın gösterdiği mucizeleriyle, imanıyla, ahlakıyla ve daha pek çok cihetlerle Allah’ın varlığına ve birliğine en büyük bir delildir.

Birisi de: Kur’ân-ı Azî-mü’ş-Şân’dır.

Allah’ı tanıtan diğer büyük, umumi delil ise Allah’ın ezeli kelamı olan şanı yüce Kur’ân-ı Kerim’dir. Kur’ân-ı Kerim; Allah’ın varlığını ve birliğini anlatmakla beraber, Allah’ın emir ve yasaklarını, razı olduğu ve olmadığı şeyleri anlatan kutsal bir kitaptır.

Şimdi şu ikinci burhân-ı nâtık olan Hâtemü’l-Enbiyâ Aleyhissalâtü Vesselâm’ı tanımalıyız, dinlemeliyiz. Evet, o burhânın şahs-ı ma‘nevîsine[2] bak: 

Şimdi, Allah’ı umumî olarak tanıtan delillerden ikincisi olup aynı zamanda ‘konuşan bir delil’ olan Peygamberlerin sonuncusu Hz. Muhammed Aleyhissalâtü Vesselam’ı tanımak ve dinlemek gerekir.  Onun için öncelikle O Zat’ın (sav) manevi şahsiyetine bakılmalıdır.

Nasıl ki, bir insanın gözümüzle gördüğümüz şekli zatını, şahsını gösterir. Öylede davası, işleri, icraatı, himmeti, samimiyeti, ahlakı ve ortaya koyduğu eserleri de manevi şahsiyetini göstermiş olur. Bu risalede, Resûl-ü Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm Efendimizin manevi şahsiyeti izah edilecektir.

Sath-ı arz bir mescid,

Hz. Peygamber Aleyhissalâtü Vesselam; getirmiş olduğu din ile tüm yeryüzünü kısa bir zamanda büyük bir mescid haline dönüştürmüştür. Öyle ki, getirmiş olduğu iman nuru ile yeryüzünü küfür ve şirk karanlıklarından kurtarıp, hidayete, hakka, nura ve istikamete sevk etmiştir.

Aynı zamanda diğer dinlerde olduğu gibi, sadece kilise ve havra gibi yerleri ibadet yeri olarak göstermemiş, yeryüzünün temiz olan her yerini ibadethane olarak göstermiştir. Zira bir hadis-i şerifte Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: “…Yeryüzü bana mescit ve temiz kılındı, onun için ümmetimden namaz vaktine kavuşan herkes (bulunduğu mekânda) namazını kılıversin…”[3]

Mekke bir mihrâb,

Mihrâb; cami ve mescitlerde imamın namaz kıldırdığı yer olup kıbleyi gösteren yere denir.

Yeryüzü mescidinde de Mekke’nin yeri mihraptır. Yani Mekke hem vahyin ilk merkezi olması hem de Peygamberimizin imanında, ahlakında, ibadetinde, tüm hal ve hareketlerinde tüm insanlığa her cihetle imam olup model olduğu yerdir.

Mekke’de inen âyetler, genel olarak inanç esaslarıyla ilgilidir. Bu ayetler, daha ziyade Allah’ın varlık ve birliğini nazara verir. Kâbe de bir tek Allah’a yönelmenin ifadesi olarak bütün mü’minlerin ve diğer bütün peygamberlerin kıblesi olmuş, tevhid inancının sembolü haline dönüşmüştür. Bunun için bütün Müslümanlar namazda kâbeye yönelerek o tevhid inancına tabi olduklarını göstermek için namazlarını o şekilde kılarlar. Bu yönüyle Hz. Peygamber (sav), tevhid inancına inanların hepsinin imamı olmuştur.

Medine bir minber,

İmamın hutbe okuduğu yüksek yere minber denir. Medine; ibadet esaslarının öğretildiği ve tam anlamıyla yaşandığı, İslâmî medeni bir toplumun oluştuğu, İslam’ın yayılıp güç ve kuvvet kazandığı, devlet haline geldiği bir yerdir. Öyle ki o zamanın büyük devletleri olan Bizans, Roma, İran, Sasani ve diğer devletlere buradan İslam’a davet mektupları gönderildi. Yani Medine, İslamiyet’in dünyaya ilan edilip İslâm hakikatlerinin haykırıldığı, Resulullâh Aleyhissalâtü Vesselam’ın minberi olmuştur.

O burhân-ı bâhir olan Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselâm bütün ehl-i îmâna imam,

Allah’ın varlığına ve birliğine açık bir delil olan Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, kendisine tâbi olan milyarlarca ehl-i imana her cihetle imam olmuştur. Öyle bir imam ki asırlar geçmiş olmasına rağmen bugün iki milyar insan ona tabi olmuştur.

Bütün insanlara hatip.

Hz. Peygamber’in (sav) ‘Her peygamber sadece kendi kavmine gönderilirken ben bütün insanlığa gönderildim.’[4] İfadesinden anlıyoruz ki Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm getirmiş olduğu İslâm dinini bütün insanlığa tebliğ etmekle bütün insanlara hatip olmuştur.

Bütün enbiyaya reis,

Hz. Peygamber (sav), Âdem Aleyhisselam'dan kendisine gelinceye kadar gönderilmiş olan bütün peygamberlerin reisi olmuştur. Âl-i İmran suresi 81. âyette Allahu Teâla ‘’Ben size kitap ve hikmet verdikten sonra yanınızdakini tasdik eden bir elçi size geldiğinde O’na mutlaka inanacak ve yardım edeceksiniz’’ âyetiyle tüm peygamberlerden Hz. Peygamber’e (sav) tabi olmaları hususunda söz almıştır.

Başka bir ayette de ‘’Nihâyet (kıyamet gününde) her ümmetten (peygamberlerini) birer şâhid (olarak)getirdiğimiz ve seni de onların üzerine şâhid tuttuğumuz zaman, (bakalım o kâfirlerin hâlleri)nasıl olacak!’’[5] buyurularak Peygamber Efendimizin bütün peygamberlere reis olduğu hususu vurgulanmaktadır.

Ayrıca Miraç gecesinde bütün peygamberlere imamlık yapması, hiç kimseye nasip olmayan "İki yay kadar yahut daha yakın..."[6] âyetinde ifade edilen ‘Kab-ı Kavseyn’ makamına çıkarak Allah ile konuşması da Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam’ın peygamberlerin reisi olduğunu bildirmektedir.

Bütün evliyaya seyyid,

Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselâm evliyaların, ariflerin ve âlimlerin önderi ve efendisi olmuştur.

Bütün enbiya ve evliyadan mürekkep bir halka-i zikrin serzakiri

Hz. Peygamber (sav), 124 bin peygamber ve 124 milyon evliyadan meydana gelen büyük ve nuranî bir topluluktan oluşan zikir halkasının başıdır.

Bütün enbiyâ hayatdâr kökleri, bütün evliyâ tarâvetdâr semereleri bir şecere-i nûrâniyedir ki; her biri da‘vâsını, mu‘cizâtlarına istinâd eden bütün enbiyâ ve kerâmetlerine i‘timâd eden bütün evliyâ tasdîk edip, imza ediyorlar.

Peygamber Efendimiz’i (sav) nurani bir ağaca benzetecek olursak, diğer peygamberler Hz. Peygamber’den önce geldiklerinden bir nevi o ağacın köklerini oluştururlar. Peygamber Efendimiz’den (sav) sonra gelen bütün evliyalar ise o nurani ağacın dalları ve meyveleri hükmünde olurlar.

Bütün peygamberler gösterdikleri mucizelerle kendi peygamberliklerini ispat etmekle beraber aynı zamanda Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselâm’ın tevhid davasını da tasdik etmişlerdir. Evliyalar da Risalet güneşinden aldıkları nur ile kerametler göstermişler ve bu kerametleriyle Resulullah Aleyhissalâtü Vesselâm’ın davasını tasdik edip imza basmışlardır.

Zîrâ o Peygamberimiz Aleyhisselâtü Vesselâm لَٓا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ der, da‘vâ eder. Bütün sağ ve sol, yani mâzî ve müstakbel taraflarında saf tutan o nûrânî zâkirler aynı kelimeyi tekrar ederek, icmâ‘ ederek, ma‘nen “Sadakte ve bi’l-hakkı natakte” derler.

Çünkü Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselam, لَٓا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ diyerek Allah'tan başka ilah olmadığını tüm dünyaya ilan etmiştir. Kendisinden önce gelen bütün peygamberler ve kendisinden sonra gelen bütün evliyalar, ârifler, âlimler de aynı kelimeyi tekrar ederek tevhid davasında birleşmişler ve manen “Sadakte ve bi’l-hakkı natakte” (Doğru söyledin, hakkı konuştun!) demişlerdir.

Hangi vehmin haddi var ki, böyle hesabsız imzalarla te’yîd edilen bir müddeâya parmak karıştırsın?

Doğruluk ve hakkaniyetleriyle meşhur olup farklı zamanlarda ve coğrafyalarda yaşamış olan 124 bin peygamberin ve milyonlarca evliyanın yalan üzerine birleşmesi kesinlikle mümkün değildir. Yalanda ittifak etmeleri mümkün olmayan bu nurani cemaatin en büyük davaları olan لَٓا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ (Allah’tan başka ilâh yoktur!) davasına karşı bir takım boş vehim ve kuruntuların, asılsız fikir ve safsataların parmak karıştırması, o davayı sarsması imkânsızdır. 


[1] 1926 yılında Burdur’da telif edilmiştir. 14 dersten oluşur.

[2] Peygamberimizin (sav) şahs-ı manevisi, O’nun kendi şahsına ait imanını, ahlakını, kulluğunu ifade ettiği gibi peygamberliği noktasında kıyamete kadar devam edecek olan İslâm dinini ve şeriatını ve diğer bütün icraatlarını da kapsamaktadır. Aynı zamanda Mirac Gecesi’nde Hz. Cebrail (as) ile Sidre-i Münteha’ya kadar gidip ondan sonraki makamlara Hz. Cebrail (as) gidemediği halde 70 bin perdeyi geçip Kab-ı Kavseyn makamına kadar çıkıp Cenâb-ı Hak’la bizzat görüşmesi, bütün âlemlere rahmet olarak gönderilmesi dolayısıyla bütün varlıkların yaratılış sebebi ve bütün peygamberlerin reisi olması dahi O’nun manevi şahsiyetinin büyüklüğünü göstermektedir.

[3] Buhârî, Salât, 56; M1163 Müslim, Mesâcid, 3

[4] Buhârî, Salât, 56; M1163 Müslim, Mesâcid, 3

[5] Nisa, 4/41

[6] Necm, 53/9


Yorum Yap

Yorumlar