Bana birisi şöyle bir şey sordu: "Allah'ın bizi yaratmasına ne gerek var ki, buna ihtiyacı mı var "dedi ben de Rabbimiz dilediğini yapar sana mı soracak dedim. Daha iyi bir cevap için sizlere sorayım dedim.
Bu hakikati anlamak için öncelikle “acaba yaratmak ihtiyaçtan mıdır?” sorusunun cevabını bilmemiz gerekir. Bu sorunun cevabı bilinmediği takdirde bu tarz şüpheler ortaya çıkabilmektedir. Acizlikten ve noksanlıktan münezzeh olan Allah (cc), hiçbir şeye muhtaç değildir. Yaratılmaya ve her şeye muhtaç olan insandır. Bir şeyi yapmak veya yaratmak ihtiyaçtan değildir.
İhtiyacımız olmadığı halde biz insanların bile yaptığımız birçok şey vardır. Mesela:
İnsanoğlunun bile yaptığı bazı şeyler ihtiyaçtan kaynaklanmadığı halde, her türlü eksik ve noksandan münezzeh olan Cenab-ı Hakka karşı “ihtiyaç” atfetmek son derece yanlıştır.
İlk iki misali biraz daha açarsak, bu meselesinin daha iyi anlaşılacağını ümit ediyoruz;
Birinci misal: Gayet merhametli, cömert ve zengin bir zat düşünelim. Bu zat yaratılışındaki yüksek karakteri ve güzel ahlakı sebebiyle büyük bir seyahat gemisine çok muhtaç ve fakir insanları bindirip dünyanın her tarafındaki denizleri ve memleketleri gezdirse ve seyahat esnasında çok çeşitli ziyafetlerle o muhtaç fakirlere ikramda ve ihsanda bulunsa, o kimseler bundan ne kadar memnun ve mutlu olurlar. Ne kadar zevk ve lezzet alırlar. İşte o cömert zat dahi o muhtaç fakirlerin memnuniyetlerinden ve sevinçlerinden dolayı memnun ve mesrur olur. Onları seyrederek onların lezzet almalarından ve minnetdar olmalarından lezzet alır. Bu cömert zatın yaptığı iyilikler bir ihtiyaçtan kaynaklanmamaktadır.
Madem, dağıtım memuru hükmünde olan bir insan ihtiyacı olmadığı halde, böyle küçük bir ziyafet vermekten dolayı bu derece memnun ve mesrur oluyor ve böyle sevinip lezzet alıyor. Elbette bütün hayvanları ve insanları ve bu kadar çok melekleri ve cinleri ve ruhları dünya gemisine bindirerek yeryüzünü, çeşitli yiyeceklerle ve bütün duyguların zevklerine hitap edecek erzaklarla dolu rabbani bir sofra şeklinde açmakla, sonra o muhtaç, minnetdar, sevinçli ve müteşekkir mahlukatını dünyada bu kadar ikramlarla ve kainatın her tarafında gezdirmekle memnun ve mesrur etmekle, ve sonra baki bir alem olan cennette daimi ve bitmez ziyafetlerle ve nimetlerle onları sevindiren zat-ı kayyuma ait o varlıkların teşekkürlerinden ve minnetdar olmalarından ve sevinçlerinden gelen memnuniyet-i mukaddese, iftihar-ı kudsi, lezzet-i mukaddese gibi tabirlerle ifade edilen şuunat-ı ilahiye vardır. Bu şuunatı asla bir ihtiyaçtan kaynaklanmamaktadır.
İkinci misal: Hüner sahibi bir sanatkârın, son zamandaki bütün teknik ve fenleri kullanarak bize benzeyen bir robot yaptığını düşünelim. Yaptığı robotun insana yardımcı olacak birçok özelliği olsa, bizleri anlayıp ona göre davransa ve istenen her şeyi yapsa, hatta bizler gibi sevinip üzülse, o robotu yapan usta ne kadar sevinir. Ne kadar iftihar eder. Ne kadar memnun olur.
Elbette bütün varlıkların sanatkârı ve ustası olan Sani-i hakîm, bütün varlıkları hususen her bir canlıyı birçok isim ve sıfatlarının tecellisi ile onların üstünde çok harika belki mucize nakışlarla işleyip yaratmış. İşte bütün bu varlıkların O’nun istediği gibi hareket etmesi, özellikle bütün varlıkları ve kendisini kim yaratmış ve ne için yaratmış bunları bilen, varlıklar üstündeki ince manaları ve nakışları anlayıp takdir edebilen ve kendini yaratan Zatın isteğine göre hareket eden aklı başında insanların kendilerini yaratan zatın istediği tarzda işleyip istediği neticeleri vermesinden gelen iftihar-ı kudsi ve memnuniyet-i mukaddese ve lezzet-i mukaddes gibi isimlerle ifade edilen şuunatı vardır. Bu şuunatlar dahi asla bir ihtiyaçtan kaynaklanmamaktadır.
İnsan, Allah'ı meleklerden de yüksek bir mertebeden, en a'lâ bir şekilde, bütün isim ve sıfatları ile tanımak ve bu tanıma neticesinde, O'nu nihayetsiz bir sevgi ile sevmek ve O'nun tarafından sevilmek ve Allah'ın ebedi saltanat başkenti olan Cennet'te O'nun daimi halkı olmak için yaratılmıştır.
İnsan, Allah'ı tanıyabilmek, sevebilmek ve Cennet'e layık olabilmeyi sağlayacak istidadlarla donatılmış ve bu istidadların inkişaf ederek gelişmesi için dünyada zorlu bir imtihana tabi tutulmuştur.
Yaratılış gayesine uygun bir şekilde Allah'a itaat ederek bu dünya imtihanını kazanan insanlar, ahirette O'nun ebedi dostları ve seçkin Cennet halkı olurlar. Bu gayeye ters hareket ederek Allah'a değil, nefsine tapan insanlar, imtihanı kaybederek ve ruhlarındaki istidadlarını köreltirler. Allah'ın düşmanları olup Cehennem'e müstehak olurlar.
Ek Bilgi İçin Aşağıdaki Bağlantıya Tıklayınız;
Kainat ve insan niçin yaratıldı? Allah neden bizleri yarattı? Bunun hikmeti nedir?
https://risale.online/soru-cevap/insanin-yaratilis-amaci