Allah (C.C.)

16.12.2011

23223

Kâinat ve İnsan Niçin Yaratılmıştır?

Kâinat ve insan niçin yaratıldı? Allah neden bizleri yarattı, bunun hikmeti nedir?

08.02.2012 tarihinde soruldu.

Cevap

Bunun hikmetleri çoktur. Bizlerin yaratılmamızın, Allah'ı tanımak, O'nu Rab olarak kabul etmek, Allah'a şükür, dua ve kulluk etmek, Allah'ın isim ve sıfatlarına ayna olmak, istidat ve kabiliyetlerimizi geliştirmek gibi bir çok hikmeti ve gayesi vardır. Cenâb-ı Hak buyuruyor ki:

(Ben) cinleri ve insanları, ancak bana ibâdet etsinler diye yarattım!1 

Bir hadis-i kudside de şöyle buyrulmuştur:

Ben gizli bir hazineydim, bilinip tanınmak için bu mahlukatı yarattım.2 

Bu âyet ve hadis ışığında baktığımızda, insanın asıl yaratılış gayesinin marifetullah (Allah’ı tanımak) ve ibadet olduğunu anlamaktayız. Bu konuda Bedîüzzamân Hazretleri de şöyle demektedir:

Her cemal ve kemal sahibi, kendi cemal ve kemalini görmek ve göstermek ister.3 

Cenâb-ı Hak da kendi isim ve sıfatlarındaki, sanat ve eserlerindeki güzellik ve mükemmelliği hem görmek hem de insanlar gibi şuurlu varlıklara göstermek için bu âlemi ve insanları yaratmıştır.

Bir de kendisindeki isim ve sıfatlarının tecellisini görmek ve göstermek istiyor. Nasıl ki mahir ve hünerli bir usta sanatını ve hünerlerini göstermek için nakışlar ve sanatlar yapar. Sonra kendisi kendi yaptıklarına bakar ve görür. Sonra da bir sergi açar ve başkalarına da gösterir. Onların gözüyle de görmek ister. İşte Cenab-ı Hak da kendisindeki nihayetsiz cemal ve kemal görmek ve göstermek istemiş. Bu yüzden her biri birer mucize olan mahlukatı yaratmıştır. 

İnsan üzerinde tecelli eden isim ve sıfatlar ile ilgili detaylı bilgi için lütfen bakınız;

https://risale.online/soru-cevap/allahin-isimlerinin-insan-uzerinde-tecellisi

Bedîüzzamân Hazretleri mevcudatın vücudlarının hikmetini ve gayelerini şöyle izah eder:

Evet, her şeyin hikmet-i vücûdu ve gāye-i fıtratı ve fâide-i hilkati ve netice-i hayatı üçer nev‘dir. Birinci Nev‘ kendine ve insana ve insanın maslahatlarına bakar. İkinci Nev‘ daha mühimdir ki; her şey, umum zîşuûr mütâlaa edebilecek ve Fâtır-ı Zülcelâl’in cilve-i esmâsını bildirecek birer âyet, birer mektub, birer kitap, birer kasîde hükmünde olarak ma‘nâlarını hadsiz okuyucularına ifade etmesidir. Üçüncü Nev‘ ise, Sâni‘-i Zülcelâl’e âittir, ona bakar. Herbir şeyin fâidesi, neticesi kendine bakan bir ise, Sâni‘-i Zülcelâl’e bakan yüzlerdir ki, Sâni‘-i Zülcelâl kendi acâib-i san‘atını kendisi temâşâ eder; kendi cilve-i esmâsına, kendi masnûâtında bakar.4 

Yani kâinatın yaratılışındaki hikmet üç yönlüdür.

Birincisi, mahlûkatın kendisine ve insana faydasıdır; insanın istifadesi ve maslahatları için yaratılmıştır.

İkincisi, daha ulvîdir; her şey Cenâb-ı Hakk’ın isimlerinin tecellîsini gösteren bir âyet, bir kaside hükmündedir ve şuur sahiplerine tefekkür dersi verir.

Üçüncüsü ve en yücesi ise, doğrudan doğruya Sâni-i Zülcelâl’e bakar; zira Allah kendi san‘atını, esmâsının cilvelerini bizzat seyreder. Böylece kâinat, sadece insan için değil, asıl olarak Allah’ın esmâsının tecellîgâhı ve cemâlinin aynası olarak yaratılmıştır.

Ayrıca Bedîüzzamân Hazretleri "11. Söz Risalesinde" insanın yaratılış gayelerinden özetle şöyle bahsetmektedir:

1. Duygularla Tanıma: İnsana verilen duygular, birer ölçü aletidir. Tat alma, görme, işitme gibi duygularla Allah’ın hazinelerindeki nimetler tadılır ve tanınır. Böylece kul, bu nimetlerin büyüklüğünü idrak ederek küllî bir şükürle Allah’a yönelir.

2. İstidatlarla Tanıma: İnsanın fıtratına yerleştirilen istidatlar (kabiliyetler), Allah’ın isimlerinin gizli hazinelerine birer anahtar gibidir. Aklı, kalbi, hayali ve vicdanı vasıtasıyla insan, Cenâb-ı Hakk’ın isim ve sıfatlarını tanır. Böylece O’nu bilip marifetullah yolunda ilerler.

3. Esmâ-i İlâhîyenin İlânı: Allah’ın insana ihsan ettiği güzellikler, akıl ve sanat kabiliyetler vermiştir. İnsan bu özellikleri kullanarak yaptığı işler ve ortaya koyduğu davranışlarla Allah’ın kudretini yansıtır. İnsan, bu sanat ve cilveleri mahlukata göstererek Allah’ın kudretinin bir aynası olur. Böylece insan, Allah’ın verdiği sanat ve güzelliklerin bir aynası ve göstergesi olur.

4. Ubûdiyet İlânı: İnsan hem diliyle hem de haliyle Rabbine kulluğunu ilan eder. Namaz, oruç gibi ibadetler lisan-ı kal iken; sabır, şükür, tevazu gibi haller lisan-ı haldir. Bu iki dil birleşerek insanın Allah’a kulluğunu açıkça gösterir.

5. Esmâ-i İlâhîyeye Ayna Olan İnsan: İnsana verilen kabiliyetler ve güzellikler, Allah’ın isimlerinin cilveleridir. Kul bunları işleyip ortaya çıkartması ve bu isimleri üzerinde göstermesidir. Aynı bir askerin resmi törenlerde padişahın kendisine verdiği madalyaları takması gibi.

6. Mahlûkatın Ubûdiyetine Şahitlik: Kâinattaki her varlık, kendi diliyle Allah’a ibadet eder. İnsan ise aklıyla bunları tefekkür eder ve mahlukatın ubudiyetini müşahede ederek Rabbini tanır. Böylece kâinatın bir seyircisi ve tefekkürcüsü olur.

7. Ene ile Küllî Sıfatları Ölçmek: İnsandaki sınırlı güç, ilim ve irade; Allah’ın mutlak kudret, ilim ve iradesini anlamak için birer ölçüdür. İnsan, kendi küçücük varlığıyla Allah’ın sonsuz sıfatlarını tanıyabilir. Bu farkı anlamak, hem Allah'ı tanımaya hem de insanı aczini bilmeye ve kulluğa sevk eder.

8. Mevcudatın Vahdâniyeti İlanı: Her varlık, kendine mahsus diliyle Allah’ın vahdâniyetini ve rubûbiyetini ilan eder. Ağaçların meyveleri, kuşların ötüşü, gökyüzünün düzeni hep bu lisanın ifadeleridir. İnsan ise aklıyla/tefekkürüyle bu dilleri anlar ve tevhidi idrak eder.

9. Acz ve Fakrın İdrâkı: İnsanın acziyeti, zayıflığı ve ihtiyaçları, Allah’ın kudret ve zenginliğini tanımasına vesiledir. İnsan, fakrını bilerek Allah’a dayanır; aczini bilerek Allah’a sığınır. Böylece kul, ubudiyetin en yüksek makamına çıkar.

Bu dokuz maddenin detaylı izahı için lütfen bakınız;

https://oku.risale.online/tilsimlar/on-birinci-soz#12

Sonuç olarak; insanın ve kâinatın yaratılışında birçok hikmet vardır. İnsanın yaratılış gayeleri, yalnızca dünyada yaşamak ve ihtiyaçlarını karşılamakla sınırlı değildir. İnsana verilen duygu, kabiliyet ve cihazlar, Allah’ı tanımak, O’na şükretmek ve ubudiyetini ilan etmek içindir.

Aynı zamanda kâinat, Allah’ın isim ve sıfatlarının sergilendiği muazzam bir sergi, ilâhî sanatın görüldüğü bir tecellîgâh hükmündedir. Her şey, şuur sahiplerine Allah’ı tanıtan bir âyet, bir işaret, bir kaside gibidir. Ancak en yüksek hikmet, Cenâb-ı Hakk’ın kendi cemalini ve kemalini kendi sanatında görmesi ve göstermesidir.

Demek ki yaratılışın asıl gayesi, Allah'a iman, marifetullah ve ubûdiyettir.

  1. Zâriyât 51 / 56.

  2. Keşfu’l-Hafâ, II/132.

  3. Bediüzzaman Said Nursi, Tılsımlar, Hayrat Neşriyat, Isparta 2013, s. 12.

  4. Bediüzzaman Said Nursi, Lemalar, Hayrat Neşriyat, Isparta 2013, s. 405-406.


Paylaş

Facebook'ta paylaş

Whatsapp'da paylaş

Hesaplarımıza abone olun sorularımızdan ilk siz haberdar olun

Yorumlar (0)

Yorumunuz

Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız