Allahın bir şeyin yaratılması için ona ol der mi? Halbuki yaratmak için ol demesine ihtiyacı yok. Konu ile ilgili ayeti nasıl anlamalıyız?
Cevabımıza, bu meselenin detaylıca izah ve ispat edildiği Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin 16. Sözdeki ifadeleriyle başlayalım. Şöyle ki;
‘’İşte o Zât-ı Zülcelâl’dir ki, şöyle ferman ediyor: "Bir şeyin olmasını dilediği zaman, O’nun emri, ona sâdece “Ol!” demektir, (o da) hemen oluverir." (Yasin Suresi, 82) deyip, hem kemâl-i kudretini i‘lân ediyor, hem kudretine nisbeten haşir ve kıyâmet gayet sehil (kolay) ve külfetsiz olduğunu beyân ediyor. Emr-i tekvînîsi (Allahü teâlânın yaratmayı dilediği şeylere "kün" yâni "ol" demesi) kudret ve irâdeyi tazammun (içine alma) ettiğini; ve bütün eşyâ emrine gayet musahhar (itaat ettirilmiş) ve münkād (boyun eğme) olduklarını; ve mübâşeretsiz (temassız) muâlecesiz (çalışma çabalama olmadan) halk ettiği (yarattığı) için îcâdındaki suhûlet-i mutlakayı (sonsuz kolaylığı) ifade için sırf bir emirle işler yaptığını Kur’ân-ı Mu‘cizü’l-Beyân ile ferman ediyor. (Tılsımlar, 27)
Bu hakikati anlamanın yolu Rabbimizin kudretinin ve diğer bütün isim ve sıfatlarının sonsuz ve sınırsız olduğunu iyice anlamaktan geçiyor. Simdi ''Herşey zıddıyla bilinir '' düsturu ile hep beraber düşünelim; Sıcaklıktaki dereceler soğuğun müdahalesi ile, aydınlıktaki mertebeler ise onun zıddı olan karanlığın müdahalesi ile ortaya çıkar. Yani soğuk ve karanlık olmasa idi sıcaklık ve aydınlığın sayısız mertebe ve derecelerinden bahsedemezdik.
Evet, Rabbimiz Allah, bütün kâinatın yegâne yaratıcısı ve idare edicisidir. Zira sayısız isim ve sıfatları herhangi bir kayıttan, sınırdan ve miktardan uzaktırlar. Çünkü isim ve sıfatlarının zıtları Rabbimiz hakkında muhaldir. Meselâ; kudretin zıttı acizliktir. Biz mahlûklarda acizlik hat safhada olduğu için bizdeki kuvvet de varlıklar adedince mertebelere ayrılmıştır. Oysaki semadaki galaksilerden atomlara varıncaya kadar Rabbimizin yarattığı bütün varlıklarda mükemmel, kusursuz ve ölçülü bir yaratma, idare ve tasarruf var ki; en ufak bir acizlik ve güçsüzlük emaresi görülmemektedir. Her şeyde akıllara durgunluk veren bir düzen ve mükemmellik insanın gözüne çarpmaktadır. Bu meyanda Mülk Sûresi'nde yüce Rabbimiz; ''O ki, yedi göğü tabaka tabaka (birbiriyle âhenkli) olarak yarattı. Rahmân (olan Allah)'ın yarattığında hiçbir düzensizlik göremezsin! Haydi gözü (nü) çevir (de bir bak), hiçbir çatlak görecek misin? Sonra gözü (nü) tekrar tekrar çevir (ve yine bak); o göz (aradığı kusûru bulamadan) zelil ve bitkin sana dönecektir! '' (Mülk, 67 / 3-4) buyurarak bütün insanların nazar-ı dikkatini kâinattaki hükümranlığına, kusursuz ve sonsuz kudretine bakıp ibret almaya davet etmektedir.
Mademki atomlardan yıldızlara kadar küçük büyük, canlı cansız hiçbir varlıkta en ufak bir acizlik, güçsüzlük ve kusur emaresi görülmüyor. Öyleyse Allah'ın kudretine acz müdahale edemiyor demektir. Acizlilik müdahale edemiyorsa o zaman Allah’ın kudretinde herhangi bir mertebe ve derece yoktur, mutlak ve sonsuz bir mertebededir. Bu haliyle sonsuz kudretiyle aza çoğa, küçüğe büyüğe, ferde nev’e nisbeti bir olur. Bir çiçeği yaratmasıyla koca baharı yaratması, bir atomu yaratması ile galaksileri yaratması, bir sineği yaratmasıyla tüm hayvan çeşitlerini yaratması, bahar mevsimini yaratmasıyla cenneti ve ahiret hayatını yaratması aynı kolaylıktadır.
Demek ''Kün (ol!) emri'' Rabbimizin her türlü kayıt ve sınırdan, mekân ve zamandan münezzeh olup sonsuz isim ve sıfatlara sahip olduğunu, sayısız varlıkları aynı anda sonsuz bir kolaylıkta yaratmasını ifade etmek için kullanılan bir tabirdir.
Mesela biz insanlar; bir iş yapacağımız zaman iş başı yapmadan ve eşyaya temas etmeden onu yapamıyoruz. Çünkü bizler mahlûk (yaratılmış) cinsinden olduğumuz için zaman ve mekan ile sınırlıyız. Yapacağımız şeylerin durumuna göre bazıları kolay bazıları zor geliyor. Bizim için kolaylık ve zorluk mertebeleri vardır.
Cenabı Hakk'ın eşya ile alakası ise yaratıcılık cihetiyledir. Yani Allah varlıkları yaratandır. Zaman ve mekân O'nu kayıt altına alamaz. Kudreti zatî olduğu için zorluk yoktur. Mesela çiçeği daha kolay yapar da baharı yaparken biraz zorlanır, cenneti yaratırken daha da zor olur diye mertebeler yoktur. Yani kudretine nisbetle her şey aynı kolaylıktadır. Bütün eşya O'nun emirlerine karşı tam bir itaatla boyun eğer. Eşyaya temas etmeden sadece bir emirle var eder veya yok eder. Bizim gibi eşyaya dokunması ve işe başlaması gibi bir durum olmaz. Çünkü Allah "emr-i Kün feyekün" e maliktir. "Bir şeyi(n olmasını) dilediği zaman, O’nun emri, ona sâdece “Ol!” demektir, (o da)hemen oluverir." (Yasin Suresi, 82)
Merhum Ö. Nasuhi Bilmen bu ayeti tefsir ederken şöyle der: ‘’O (bir şeyi murat ettiği zaman) çeşitli mahiyetteki şeylerden herhangi birini yaratmak dilediği vakit (O'na ancak ol demesidir ki,) yani, vücuda gelmesini dilemesidir ki, (o da hemen oluverir) o da derhal varlık sahasına gelir. "Böyle bir kün = ol!" emrinden maksat, bir misâlden, yani: Allah'ın kudretinin yöneldiği şeyde hemen tesirini göstererek o şeyin derhal vücuda gelmesinden ibarettir. Binaenaleyh yüce Yaratıcı ölmüş insanların da tekrar hayat bulmalarını istediği vakit, hepsi de hemen yeniden teşekkül eder, hayata ererek varlık alanına atılmış olurlar.’’ (Ö. Nasuhi Bilmen, Kur'anı Kerimin Türkçe Meali Alisi ve Tefsiri)
Zemahşerî buradaki ifadenin Allah Teâlâ’nın evrendeki egemenliğinin mutlak olduğunu, irade buyurduğu bir şeyi gerçekleştirmek için vasıtaya ihtiyacının bulunmadığını ve O’nun hakkında zorluk, yorgunluk gibi yaratılmışlara ait kusurların düşünülemeyeceğini vurgulayan mecazî bir anlatım olduğu kanaatindedir.
Katâde bu âyetin tefsiriyle ilgili olarak Arap dilinde “kün” (ol) demekten daha kolay bir ifade bulunmadığını belirtir (Taberî, XXIII, 32).
Şu halde “Kün (Ol!)’’ kelimesinin basit yapısı da konuyu bizim zihnimize yaklaştırma amacı taşır diyebiliriz.
Son olarak Üstad Bediüzzaman’ın 26. Lema’da varlıkların yaratılmalarını, vücut sahasına çıkarılışlarını izah ettiği muhteşem izahından kısa bir alıntı yaparak cevabımızı tamamlayalım.
"Meselâ nasıl ki göze görülmeyen eczalı bir mürekkeple yazılan bir kitaba, o yazıyı göstermeye mahsus bir ecza sürülse; o koca kitab, birden her bir göze vücudunu gösterip kendini okutturur. Aynen öyle de; o Kadîr-i Ezelî'nin ilm-i muhitinde (sonsuz kudret sahibi Allah’ın her şeyi ihata eden sınırsız ilminde), her şeyin suret-i mahsusası (hususi suretleri) bir mikdar-ı muayyen (belirli bir miktar) ile taayyün ediyor (ortaya çıkıyor). O Kadîr-i Mutlak, emr-i Kün Feyekûn ile (Allah’ın yaratmayı dilediği şeye, “ol” diye emretmesi ve böylece onun varlık sahasına çıkması), o hadsiz kudretiyle ve nafiz iradesiyle, o yazıya sürülen ecza (kimyevî madde) gibi, gayet kolay ve sühuletle kudretin bir cilvesi olan kuvvetini o mahiyet-i ilmiyeye (ilmen var olan asıl, öz) sürer, o şeye vücud-u haricî (Maddî varlık, cismanî eşya) verir; göze gösterir, nukûş-u hikmetini okutturur." (Lemalar, 251))
Evet, emr-i Kün Feyekûn, sonsuz kudret, ilim ve irade sahibi Rabbimizin adeta kibrit çakar gibi hangi varlık olursa olsun her şeyi tam bir kolaylıkla yarattığını ifade etmektedir.
Ayrıca bakınız;
https://risale.online/soru-cevap/allah-ol-deyince-nasil-oluyor
https://risale.online/soru-cevap/mualecesiz-ve-mubaseretsiz-yaratma
https://risale.online/soru-cevap/vucud-u-ilmi-ve-vucud-u-harici
https://risale.online/soru-cevap/kudret-zatin-lazimidir
https://risale.online/soru-cevap/sonsuz-kudret-sonsuz-ilim