Kainata baktığımızda görerek bilerek yapılan icraatleri görüyoruz ve bunların Allah'ın varlığını ,kudreti ve ilmini gerektirdiği muhakkak. Ancak bu işleri yapan zatın ilim ve kudretinin sonsuz olduğunu nasıl anlayabiliriz?
Şu kâinata ve içinde yaratılan, zerrelerden yıldızlara kadar hadsiz çoklukta ve büyüklükte olan varlıklara ve bunlar üzerinde sürekli devam eden faaliyetlere baktığımızda bunların birbiri içinde ve birbirini tamamlayan parçalar olduğunu görürüz. En küçük bir atom zerresi ile en büyük galaksiler aynı binanın parçalarını oluşturuyorlar.
Adeta koca kainat tek bir saray gibi olup her bir galaksi o sarayın bir bölümü ve her bir güneş o bölümün bir odası ve dünya o odadaki eşyalardan biri, mesela bir halısı ve dünyadaki varlıklar o halının desenleri ve atomlar ise bütün sarayın çimentosu gibi bir bütünü oluşturuyorlar.
Mesela Dolmabahçe Sarayı gibi böyle bir sarayı gördüğümüzde bu kadar sanatlı ve özenerek yapılmış bir sarayın tesadüfen oluştuğuna ya da bir ustası olmadığına ihtimal verebilir miyiz?
Halbuki kâinat sarayı insanların sarayından neredeyse sonsuz kat büyük ve sonsuz derecede harikadır. Öyle ise aynı mantıkla bu büyük sarayın büyük bir ustasının olması sonsuz kat daha büyük bir gerekliliktir.
Demek ki bu kainat bütün alemleriyle onu yaratan Allah'ın varlığını, kudretini ve ilmini çok kesin bir şekilde gösterir.
Peki, O yaratıcının ilim ve kudretinin sonsuzluğunu nasıl anlarız?
Bu sonuca bir kaç adımda ulaşabiliriz.
1- Şu büyüklüğünü anlamaktan aciz kaldığımız kainat, önce onu Yaratan Allahu Teâlâ Hazretleri'nin ilim ve kudretinin o kainata yetecek ve her an yönetecek kadar büyük olduğunu akıllara katiyyen gösterir.
2- Yaptığı işleri ayrıntılı bir şekilde incelediğimizde, mesela bir atom içindeki faaliyeti ile bir galaksideki faaliyetini incelediğimizde aynı derecede kusursuzluk ve mahareti görerek onun kudretine nisbetle en büyük ile en küçük şeyin bir olduğunu ve şu kâinatta olan veya olması muhtemel hiç bir şeyin karşısında o kudretin aciz kalmayacağını anlarız.
3- Tümevarım (istikrâ-i tam) metoduyla kainatın yaratılışından bu güne kadar yapılan ve yaratılan şeylere rağmen hiç bir acizlik alametinin olmaması ve mesela her sene katrilyonlarca canlıların yeryüzünde zahmetsizce yaratılmaya devam etmesi, bundan sonra da bu kudretin aciz kalmayacağına, tükenmezliğine ve sonsuzluğuna dair tümevarım metoduyla akıl ve kalbe bir şüphesiz bir kanaat verir.
Bu üç adımdan başka, tamamen zıt iki sıfatın tek bir şeyin aslî vasfı olarak bir arada bulunması imkansızdır (cem-i zıddeyn muhaldir) kaidesi de kudretin sonsuzluğunu gerektirir. Hususen ezeli olarak iki zıttın bir arada bulunmasını akıl kabul etmez, imkânsızdır. Şöyle ki:
Kudret ve acizlik iki zıt sıfattırlar. Bir arada, bir zatta ezelî olarak bulunmaları imkansızdır. Neden?
Çünkü acizlik kudretin yokluğu demektir. Kudret ise onun varlığı demektir. Ezelî olarak kudretin hem var olması, hem yok olması düşünülemez. Allah'da herşeye yetecek bir kudret bulunduğuna bütün yaptığı icraatlar şahiddir. Öyleyse O Ezelî yaratıcıda ezelî bir aczin bulunması imakansızdır. (O ezelî olduğu için bütün sıfatlarının da ezeli olması gerekir.)
Acizlik ezelde yok demek, hiç bir zaman ve hiç bir şeklide ve ebediyen de o sıfat Allah'ta bulunmaz demektir. Acizlik hiç bir şekilde Allah'ın sıfatı olamayacaksa O'nun kudreti hiç bir şey karşısında yetersiz kalmayacak demektir. Bu ise o kudretin sonsuz olduğu anlamına gelir.
Netice olarak: O'nun kudretinin her şeye yeteceğini bu güne kadar yaptıkları isbat ediyor. Öyle ise bundan sonra da her şeye yetecektir. Hususen kıyametin kopması ve âhiret alemlerinin kurulmasına ve ölmüş insanların diriltilmesine de yetecektir. Bunu böyle anlamak ve kabul etmek o kudretin sonsuzluğunu anlamak ve akbul etmek demektir.