Peygamberler

21.01.2022

6544

Hz. Musa'nın Kıptıyi Öldürme Meselesi

Şuarâ 26/20’deki ‘mined-dallîn’ ifadesi Hz. Musa (aleyhisselâm)’ın cehaletini mi gösterir? Peygamberlere ‘cahil’ denebilir mi? Hz. Musa’nın kazara adam öldürmesi ismet sıfatıyla nasıl bağdaştırılır?

28.01.2022 tarihinde soruldu.

Cevap

Peygamberlerde İsmet Sıfatı
Bütün peygamberlerde bulunan beş sıfattan biri de ismet sıfatı, yani günah işlememeleridir. İsmet; sözlükte men etmek, korumak, nikâh akdi, gerdanlık anlamlarına gelmektedir. İsmet, güç yetirebildiği halde günah işlemekten ve günaha meyletmekten men eden ilahî melekeye denir. İsmet, sahibini günahlardan men eden nefse ait melekeye denir. Bu meleke, kötülüklerin çirkinliğini ve taatın iyiliğini bilmeye bağlıdır. İsmet kulları kendi iradeleri ile hayırlı işleri yapmaya sevk eden ve kötülüklerden men eden ilahi bir inayettir.

Kelamcılara göre ismetin mahiyeti, yüce Allah'ın peygamberlerinde günah yaratmamasıdır.1  Ayrıca, büyük tefsir ve kelâm âlimi, Fahruddin Er-Râzî Hazretleri, Ehl-i Sünnet âlimlerinin çoğunun görüşüne göre Peygamberlerin, peygamber olmadan önce günah işlemelerinin mümkün olduğunu söylemişlerdir.2  İlgili olay Kur'an'ı Kerim'de şöyle geçmektedir:

Derken (Mûsâ,) halkının habersiz olduğu bir sırada şehre girdi de orada birbiriyle öldüresiye dövüşen iki adam buldu; birisi kendi kabîlesinden (İsrâiloğullarından), diğeri düşmanından (Mısırlı bir kıbtî) idi. Bunun üzerine kendi kabîlesinden olan kimse, düşmanından olana karşı, ondan (Mûsâ’dan) yardım istedi. Mûsâ da ona (o kıbtîye) bir yumruk vurdu, böylece onun hakkında kazâya (ölümüne) sebeb oldu. (Hatâen de olsa, bundan çok üzüldü ve:) “Bu, şeytanın işindendir. Gerçekten o, saptırıcı apaçık bir düşmandır!” dedi.

(Mûsâ:) “Rabbim! Doğrusu ben nefsime zulmettim; artık beni bağışla!” dedi. Bunun üzerine (Allah da) onu bağışladı. Çünki Gafûr ve Rahîm ancak O’dur.3

“Hz. Mûsâ sarayda iyi bir eğitim gördü. Olgunluk çağına ulaşınca Allah tarafından kendisine “hikmet ve ilim” verildi. Hz. Mûsâ, kendisine daha peygamberlik gelmeden Firavun’un yanlış yolda olduğunu biliyor ve İsrâiloğulları’na baskı uyguladığını görüyordu. O sebeple muhtemelen bu konudaki düşüncesini yakınlarına açmış, muhalefeti ağızdan ağıza yayılınca da gözden kaybolup kendini gizlemişti. Şehre ancak geceleri çıkıyordu. Ahalisinin haberi olmadığı bir sırada girdiği şehrin neresi olduğu kesin olarak bilinmemekle beraber müfessirlerin çoğunluğuna göre Mısır’da Firavunun ikamet ettiği şehirdir. Müfessir Dahhâk, buranın geçmişte müstakil bir yerleşim merkezi olan bugünkü Aynişems olduğunu söylemiştir.4

Rivayete göre Hz. Mûsâ, öğle vakti halkın istirahate çekilmiş olduğu bir sırada bu şehre girmiş, şehirde biri İsrâiloğulları’ndan, diğeri Kıptîler’den olan iki kişinin kavga ettiğini görmüş, İsrâilli’nin kendisinden yardım istemesi üzerine Kıptî’ye bir yumruk vurarak ölümüne sebep olmuştur.

Tefsirlerde Hz. Mûsâ’nın günahsız olduğunu göstermek için 15. âyeti çeşitli şekillerde yorumlayanlar olmuştur. Şevkânî, bu yorumların, “Peygamberler günah işlemekten mâsumdur” prensibine dayandığını, ancak peygamberlerin (küçük günah değil) büyük günah işlemekten mâsum bulunduklarını, Mûsâ (as) da adamı kasten öldürmediği için bu olayın büyük günah sayılmayacağını ifade etmektedir. Esasen bu sırada Hz. Mûsâ’ya peygamberliğin gelmemiş olduğu da göz önüne alınmalıdır. Bize göre Hz. Mûsâ’nın kavgaya müdahalesi hor görülen ve ezilen topluluktan birinin imdat istemesi üzerine olmuştur ve bunda kusur yoktur. Yaptığı şey, sadece tedbirsizlikle bir tokat veya yumruk vurmaktı. Böyle bir darbenin ölüm sonucunu doğurması nâdirdir. Şu halde Hz. Mûsâ’nın yaptığı, “istemeden ölüme sebep olmak” şeklinde ifade edilebilir ve bu tutumu, zayıfın yanında yer almak şeklinde bir erdem olarak da değerlendirilebilir. Kavga esnasında haklıyı haksızdan ayırmak güçtür. Mûsa’nın kendisini günahkâr görmesi, fiilinin ölüme sebep olmasındandır. 15. âyete göre Mûsâ’nın (as) şeytana gönderme yapması da kötü kastının olmadığını gösterir. İleride gelecek âyetlere bakılırsa bu sırada Mûsâ’ya (as) peygamberlik de gelmiş değildir. Özellikle Tevrat’ın çok daha sonra, İsrâiloğulları’nı Mısır’dan Sînâ çölüne geçirmesinin ardından inzâl edildiği bilin­mektedir."5 

Değerlendirme

Bu olay gerçekleştiğinde henüz Hz. Musa'ya (as) peygamberlik verilmemiş olması, zayıfın ve yardım isteyen kimsenin yanında yer alması ve istemeden yaptığı bir fiilin ölümle sonuçlanması dikkate alınıp bu mesele öylece değerlendirilmelidir. 

Ayrıca; "cehalet" kelimesi bilgisizlik, kibir, bozgunculuk, serkeşlik gibi anlamlara gelen bir ahlâk terimidir. Her türlü ilim ve malumattan habersiz olma gibi anlamlara da gelen cehalet kelimesini bir Peygamber için kullanmak doğru değildir. “Ben sonucunun ölüm olacağını bilmeden yaptım” veya “o zaman Peygamber değildim hikmeti tam olarak bilmiyordum” demek ayrıdır, bütün bütün ilimden mahrum olup, ahlak ve görgüden uzak olmak ayrıdır. Şu an toplumda kullanılan cahil ifadesi aşağılayıcı bir ifade olup karşı tarafı rencide etmektedir. Halbuki “ben bu işi bilmeden yaptım, şaşırarak yaptım, yanlış hareket ettim” demek kişiyi alçaltmaz, bilakis hatasını anladığı için insanların takdirini kazanmaya vesile olur.

Ayrıca ayette geçen “mine-ddâllîn” ifadesi birçok lügatte şaşırmak, yanılmak gibi manalarda da kullanılmıştır.6 

Öyle ise; Hz. Mûsâ kendisine bizim anlayacağımız şekilde cahil demiyor, Peygamber olacak birisine has bir üslupla sonucunu bilmeden yaptım, o zaman Peygamber değildim manasında bir ifade kullanıyor. Ayeti bu şekilde anlamak daha doğru olacaktır.

  1. Muhlis Körpe, Risale-i Nur Istılahları, Hayrat Neşriyat, Isparta 2015, s. 98

  2. Râzî, Muhassal, s. 161; İbnü’l-Hümâm, el-Müsâyere, s. 125.

  3. Kasas, 28/15-16

  4. Râzî, Tefsîrü’l-kebîr, XXIV, 233

  5. Elmalılı Hamdi Yazır, Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 219-221

  6. https://islamansiklopedisi.org.tr/dalalet


Paylaş

Facebook'ta paylaş

Whatsapp'da paylaş

Hesaplarımıza abone olun sorularımızdan ilk siz haberdar olun

Yorumlar (0)

Yorumunuz

Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız