İnsanlardaki bitkilerde ki hayanlardaki hayatın mahiyeti nedir?
30. Lemada Hayy isminin tefsirinde hayat şu şekilde izah edilmiştir:
"Hayat, şu kâinâtın en ehemmiyetli gāyesi, hem en büyük neticesi, hem en parlak nûru, hem en latîf mayası, hem gāyet süzülmüş bir hulâsası(özeti), hem en mükemmel meyvesi, hem en yüksek kemâli, hem en güzel cemâli, hem en güzel zîneti(süsü), hem sırr-ı vahdeti(birlik sırrı), hem râbıta-i ittihâdı(birlik ve birleştirme bağı), hem kemâlâtının menşei(mükemmeliklerin kaynağı), hem san‘at ve mâhiyetçe en hârika bir zîruhu(ruh sahibi), hem en küçük bir mahlûku bir kâinât hükmüne getiren mu‘cizekâr bir hakîkati, hem güya kâinâtın küçük bir zîhayatta(canlıda) yerleşmesine vesîle oluyor gibi koca kâinâtın bir nevi‘ fihristini o zîhayatta göstermekle beraber, o zîhayatı ekser mevcûdâtla münâsebetdâr küçük bir kâinât hükmüne getiren en hârika bir mu‘cize-i kudrettir. Hem en büyük bir küll kadar hayat ile küçük bir cüz’îyi büyüten ve bir ferdi dahi küllî gibi bir âlem hükmüne getiren ve rubûbiyet(terbiye edicilik) cihetinde kâinâtı tecezzî(parçalara ayrılma) ve iştirâki ve inkısâmı(bölünmeyi) kabûl etmez bir küll(Bütün) ve bir küllî(Umumî, bir bütünün tüm parçalarında bulunan) hükmünde gösteren fevkalâde hârika bir san‘at-ı İlâhiyedir. Hem kâinâtın mâhiyetleri içinde Zât-ı Hayy-ı Kayyûm’un vücûb ve vücûduna ve vahdetine ve ehadiyetine şehâdet eden burhânların en parlağı ve en kat‘îsi ve en mükemmelidir. Hem masnûât-ı İlâhiye içinde en hafîsi(gizlisi) ve en zâhiri ve en kıymetdarı, en ucuzu, en nezîhi ve en parlağı ve en ma‘nîdârı bir nakş-ı san‘at-ı Rabbâniyedir. Hem sâir mevcûdâtı kendine hâdim ettiren nâzenîn, nâzdâr, nâzik bir cilve-i rahmet-i Rahmâniyedir. Hem şuûnât-ı İlâhiyenin gāyet câmi‘ bir aynasıdır. Hem Rahmân, Rezzâk, Rahîm, Kerîm, Hakîm gibi çok esmâ-yı hüsnânın cilvelerinicâmi‘; ve rızık ve hikmet ve inâyet ve rahmet gibi çok hakîkatleri kendine tâbi‘ eden, görmek ve işitmek ve hissetmek gibi umum duyguların menşei, ma‘deni bir u‘cûbe-i hilkat-i Rabbâniyedir. Hem hayat, bu kâinâtın tezgâh-ı a‘zamında öyle biristihâle makinesidir ki, mütemâdiyen her tarafta tasfiye yapıyor ve temizlendiriyor, terakkî veriyor, nûrlandırıyor. Ve zerrât kāfilelerine, güya o hayatın yuvası olan her cesed, o zerrelere vazîfe görmek, nûrlanmak, ta‘lîmât yapmak için bir misâfirhâne, bir mekteb, bir kışladır. Âdetâ Zât-ı Hayy-ı Muhyî, bu makine-i hayat vâsıtasıyla; bu karanlık ve fânî ve süflî olan âlem-i dünyâyı latîfleştiriyor, ışıklandırıyor, bir nevi‘ bekā veriyor, bâkî bir âleme gitmeye hazırlandırıyor. Hem hayatın iki yüzü, yani mülk ve melekût vecihleri parlaktır, kirsizdir, noksânsızdır, ulvîdir. Onun için perdesiz, vâsıtasız, doğrudan doğruya dest-i kudret-i Rabbâniyeden çıktığını âşikâre göstermek için, sâir eşyâ gibi, zâhirî esbâb, hayattaki tasarrufât-ı kudrete perde edilmemiş bir müstesnâ mahlûktur. Hem hayatın hakîkati, altı erkân-ı îmâniyeye bakıp, ma‘nen ve remzen isbat eder. Yani, hem Vâcibü’l-Vücûd’un vücûb-u vücûdunu ve hayat-ı sermediyesini, hem dâr-ı âhireti ve hayat-ı bâkiyesini, hem vücûd-u melâikeye, hem sâir erkân-ı îmâniyeye pek kuvvetli bakıp iktizâ eden bir hakîkat-i nûrâniyedir. Hem hayat, bütün kâinâttan süzülmüş kâinâtın en sâfî bir hulâsası olduğu gibi, kâinâttaki en mühim bir maksad-ı İlâhî ve hilkat-i âlemin en mühim neticesi olan şükür ve ibâdeti ve hamd ve muhabbeti netice veren bir sırr-ı a‘zamdır." (30. Lema)
Ayrıca bakınız.