Peygamberimiz’den bu zamana kadar yaklaşık 1450 sene geçtiği halde, hadislerin bizlere doğru bir şekilde ulaştığını nereden bileceğiz?
Bu soruya Üstad Bediüzzaman Hz. şu mealde açıklayıcı bir cevap vermektedir:
“Sahabeler, Kur'anın ve âyetlerin muhafazasından sonra en çok, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ın fiillerinin ve sözlerinin muhafazasına, hususen dini hükümlere ve mucizelere dair hallerinin korunmasına bütün kuvvetleriyle çalıştıklarını ve doğruluklarına pek çok dikkat ettiklerini, Tarih ve Siyer şehadet ediyor. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'a ait en küçük bir hareketi, bir sîreti, bir hali ihmal etmemişler. Ve etmediklerini ve kaydettiklerini, hadis kitapları şehadet ediyor. Hem Asr-ı Saadette (Peygamberimiz (asm)’ın sağlığında), mu'cizeleri ve hadisleri, yazıyla çok sahabeler kaydedip yazdılar. Hususan Abadile-i Seb'a (Hepsinin de isimleri Abdullah olan yedi âlim sahabe), yazarak kaydettiler. Hususan onlardan Tercüman-ül Kur'an olan Abdullah İbn-i Abbas ve Abdullah İbn-i Amr İbn-il Âs kaydettiler. Bilhassa (Peygamberimiz’den) otuz-kırk sene sonra, Tâbiînin binlerce araştırmacı âlimleri, hadisleri ve mucizeleri (sahabelerden dinleyerek) yazı ile kaydettiler. Daha ondan sonra, başta dört müçtehid imam ve binler araştırmacı hadis âlimleri hadisleri naklettiler; yazı ile muhafaza ettiler. Daha Hicretten ikiyüz sene sonra başta Buharî, Müslim, Kütüb-ü Sitte-i Makbule (İslam dünyasında güvenilirlikleriyle en çok kabul ve alaka gören altı hadis mecmuası) hadisleri koruma görevini omuzlarına aldılar. Hadis âlimlerinden İbn-i Cevzî gibi şiddetli binler hadis tenkitçileri çıkıp; bazı dinsizlerin veya düşüncesizlerin veya yanlış hatırlayanların veya haddini bilmez kimselerin karıştırdıkları uydurma hadisleri ayırt ettiler, gösterdiler. Sonra kalp gözleri açık ehl-i keşfin tasdikiyle; yetmiş defa Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm uyanık halde iken kendisine görünüp onun sohbetiyle müşerref olan Celaleddin-i Süyutî gibi allâmeler ve muhakkikler (çok büyük hadis âlimleri ve arşatırmacıları), sahih hadislerin elmaslarını, sair sözlerden ve uydurmalardan ayırt ettiler. İşte buna binaen; "Bu zamana kadar uzun mesafeden gelen şu zamandan tâ o zamana kadar bu hadisleri nasıl bileceğiz ki karışmamış ve safidir" diye hatıra gelmemelidir. (Bkz. Zülfikar, 19. Mektup Mucizat-ı Ahmediye Risalesi)