Soru

Hz. Peygamber (sav) Nasıl Yemek Yerdi? Sünnete Uygun Yeme-İçme Adabı Nasıldır?

Peygamber Efendimizin (sav) yemesi ve içmesi nasıldı? Yeme-içme adabı hakkında bilgi verir misiniz? 

Tarih: 12.03.2025 14:27:26

Cevap

1. Temizliğe Ehemmiyet Verirdi

Sevgili Peygamberimiz (s.a.v): “Allah temizdir, temizliği sever[1]  buyurmuş ve mü’minlere temiz olmayı her daim emretmiştir. Öyle ki başka bir hadisinde “Temizlik imanın yarısıdır”[2]diyerek temizliğin ehemmiyetini vurgulamıştır. Dolaysıyla Allah Resulü yeme ve içmede de temizliğe dikkat etmiştir. Rasûlullah (s.a.v.): “Yemeğin bereketi yemekten önce ve sonra elleri yıkamaktır[3] buyurarak yemek öncesi ve sonrasında elleri temizlemeyi bereketin burada olduğunu vurgulamıştır.

Ebû Hureyre (r.a.)’den rivâyet edilen başka bir hadisinde ise: “Şeytan (veya değişik mikrop, böcek ve bakteriler) hassas ve artıkları yalayıp yok edicidirler. Kendinizi ondan koruyun. Her kim elinde yemek bulaşığı ve kokusu varken yatıp uyursa ve geceleyin kendisine bir şey olursa kendisinden başka kimseyi suçlamasın.[4] Buyurmuştur.

2. Evvela Besmele Çekerdi

Hz. Peygamber (s.a.v), ellerini yıkadıktan sonra yer sofrasına oturur ve besmele çekerek yemeğine başlardı. Peygamber Efendimiz, yenen her yiyeceğin Yüce Allah’ın bir nimeti, lütfu ve ihsanı olduğu bilinci ile daima şükür hâli içinde olmuştur. Bu nedenle de her işe başlarken olduğu gibi yemekten önce de hep “besmele” çekerek Allah’ı anmış ve “Bir kimse evine girerken ve yemek yerken besmele çekerse şeytan, arkadaşlarına, ‘Burada sizin için barınak da yok, yiyecek de yok!’ der. Eğer o kimse evine girerken besmele çekmezse şeytan, ‘Barınacak yeri buldunuz.’ der. Yemek yerken besmele çekmez se, ‘Hem kalacak yer hem de yiyecek buldunuz.’ der.”[5] Buyurmuştur.[6]

Başka bir hadisinde biriniz yemek yiyeceği zaman, “Bismillâh (Allah’ın adıyla)’ desin. Eğer yemeğin başında besmele çekmeyi unutursa, ‘Bismillâhi fî evvelihî ve âhirihî. (Başında da sonunda da Allah’ın adıyla)’ desin.”[7] Buyurarak başlarken besmele çekmeyi unutsa sonrasında besmeleyi ihmal etmemeyi ifade etmiştir.

Hz. Âişe (r. anha)’dan rivayetle: Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) (bir defa) sahâbîlerinden altı kişi ile yemek yiyordu. Bu esnada bir bedevi gelerek o yemeği iki lokma ile yedi (ve bitirdi). Bunun üzerine Resulullah (s.a.v): “Bilmiş olun ki, eğer o bedevî Bismillah demiş olsaydı, yemek size yetecekti. Bu itibarla biriniz bir yemek yediği zaman (başlarken) Bismillah, desin. Şayet yemeğin başında Bismillah demeyi unutursa, (yemek esnasında hatırladığında) "BismiIIah'i ''evvelini ve âhirini" desin.” buyurdu.[8]

3. Sağ El ile Önünden Yemeyi Öğütlerdi

Bir gün Allah Resûlü küçük Ömer b. Ebû Seleme yemekte elini tabağın her tarafında gezdirdiğini görünce ona yumuşak bir edayla, “Evlâdım! Besmele çek, sağ elinle ve önünden ye.”[9] uyarısında bulundu.

Başka bir hadisinde ise: “Biriniz yemek yiyeceği zaman sağ eliyle yesin; bir şey içtiği zaman da sağ eliyle içsin! Çünkü şeytan sol eliyle yer ve sol eliyle içer.”[10] Bu hadisler ışığında sağ elin yemek yemenin sünnet olduğu anlaşılmaktadır.

İkrâş bin Züeyb (r.a.)'den rivayetle:Nebi (s.a.v)'e, içinde bol miktarda yağlı tirit bulunan büyük bir çanak getirildi. Biz de (çanağa yönelip) ondan yemeye başladık. Ben elimi düzensiz biçimde çanağın her tarafına soktum. Bunun üzerine Resûl-i Ekrem (a.s.m): “Yâ İkrâş, tek bir yerden ye. Çünkü, bu, tek bir (çeşit) yemektir”, buyurdu. Sonra bize, içinde çeşitli yaş hurma nevileri bulunan bir tabak getirildi. Bu kere Resulullah (s.a.v)'in eli tabakta dolaştı ve: Yâ İkrâş, dilediğin taraftan ye. Çünkü bu, çeşit (yemek) değildir.” buyurdu.[11]

4. Mütevazi, Sade ve Kanaatkâr idi.

Hz. Peygamber’in yemek yediği sofrası, deriden yapılmış mütevazı bir yer sofrası idi. Sofrası gibi onun sofraya oturuş şekli de mütevazı idi. O, keyfine düşkün birinin yaptığı gibi sırtını bir şeye dayayarak sofraya gerile gerile oturmazdı. Nitekim Hz. Peygamber’in diz üstü oturmuş bir vaziyette yemek yediğini gören bir bedevî, şaşırarak, “Bu oturuş da neyin nesi?” diye sorunca o, “Allah beni kerim bir kul eyledi, zorba ve inatçı biri yapmadı!”[12] diye cevap vermişti. O, bu davranışıyla dönemin hükümdarları ve bir kısım aşiret reislerinin debdebeli ve tantanalı oturuş biçimlerinden farklı davranmayı tercih etmişti. Buna göre onun yemek yeme âdâbında esas olan gurur, lüks, şaşaa gibi olumsuz tavırlar değildi. Aksine tevazu, kanaat, sadelik, temizlik ve helâllik gibi değerler ön plana çıkarılmalıydı.[13]

5. Birlikte Yemeyi Öğütlerdi

Vahşi bin Harb (r.a.)'den rivayet edildiğine göre sahâbiler: “Ya Resûlallahl Biz yemek yiyiyoruz da doymuyoruz”, dediler. Resul-i Ekrem (a.s.m): “Siz ayrı ayrı mı yiyorsunuz?” buyurdu. Sahâbîler: Evet, diye cevab verdiler. Resul-i Ekrem  (s.a.v): “Bundan sonra yemeğiniz üzerinde toplanınız (yâni beraber yiyıniz) ve yemeğe (başlarken) Allah'ın ismini anınız ki yemek sizin için bereketli olsun” buyurdu. Yine Hz. Ömer (r.a.)'den rivayet edildiğine göre; Resulullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Yemeği toplu halde yeyiniz ve ayrı ayrı yemeyiniz. Çünkü şüphesiz, bereket toplulukla beraberdir.[14]

Yine Hz. Ömer (r.a.)'den rivayet edildiğine göre; Resulullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz, bir kişinin (doyurucu) yemeği iki kişiye yeter. Şüphesiz İki kişinin (doyurucu) yemeği üç ve dört kişiye yeter ve şüphesiz dört kişinin (doyurucu) yemeği beş ve altı kişiye yeter.”[15]

6. Ayakta Yemez, Yemekte Kusur Aramazdı

Enes b. Mâlik (r.a.)’den rivâyete göre: “Nebi (s.a.v.), kişinin ayakta su içmesini yasakladı. Yemek yemek nasıldır? Denilince; O daha kötüdür[16] buyurdular.

Ayrıca Ebu Hureyre r.a.'den, dedi ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem bir yemeği asla ayıplamış değildir. Eğer canı onu çekerse ondan yemiştir, eğer ondan hoşlanmamışsa onu terk etmiştir."

7. Yemeğe Tuz ile Başlar ve Yemeğe Üflemezdi

Bugün maalesef birçok kişi sıcak bir yemeği üfleyerek soğutup sonrasında yemektedir. Lâkin tıbbi olarak da zararlı olan bu hali Efendimizin (a.s.m) sünnetine uygun bir davranış değildir. İbn-i Abbâs (r.a.)'dan rivayet edildiğine göre Resulullah (a.s.m) ne yiyeceğe üfürürdü ne de içeceğe. Ve kabın içine doğru solunmazdı.

Tuz ile ilgili rivayetler, meşhur hadis kitaplarından sahih bir senetle bizlere ulaşmasa da bu konuyla alakalı çok sayıda zayıf hadis bulunmaktadır. Ancak zayıf hadis uydurma demek değildir. Uydurma başkadır zayıf hadis başkadır. Zayıf hadis; itikad ve hüküm konularında olmadığı taktirde fazilet ve sevap umarak amel edilmesi âlimler tarafından hoş karşılanan hadis çeşitlerindendir. Nitekim aşağıda da zikredileceği üzere İmam Gazzali ve Abdulkadir Geylani gibi büyük zatlar tuz ile ilgili hadislerle amel etmişler, kitaplarında da bizlere nakletmişlerdir.

Hz. Ali’den şöyle dediğini rivâyet etmiştir: Rasûlullâh (s.a.v.) bana dedi ki: “Ey Ali! … Yemek yediğinde tuzla başla ve tuzla bitir. Çünkü tuzda yetmiş hastalığa şifa vardır. Bunların ilki cüzzâm, delilik, alaca hastalığı, diş ağrısı, boğaz ağrısı ve göz (karın) ağrısıdır…”[17]

Detaylı bilgi için lütfen bakınız:

https://risale.online/soru-cevap/delili

8. Yemek Kaldırılmadan Sofradan Kalkmazdı

Hz. Peygamber yemekten sonra sofradan hemen kalkılmamasını, diğerlerinin yemeklerini bitirmelerini beklemeyi tavsiye ederek şöyle buyurmuştur: “Sofra kurulduğu zaman, sofra kaldırılmadıkça kimse kalkmasın. Kişi doysa bile sofradakiler yemeyi bırakmadıkça o da elini çekmesin, kendisine fazla gelse de yemeye devam etsin. Çünkü kişi (yemeyi bırakmakla) yanında oturan kimseyi utandırır ve bu kimse, ihtiyacı olduğu hâlde yemeyi bırakabilir.”[18] Efendimizin bu tavsiyesi, henüz doymamış olan kimselerin yemeğe devam etmelerini kolaylaştırmayı ve utanarak yemekten erken kalkmalarını önlemeye yönelik bir tedbirdir.[19]

Hz. Âişe (r. anha)’dan rivayet edildiğine göre: Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) yemek (sofradan) kaldırılıncaya kadar (sofradan) kalkmayı yasaklamıştır.[20]

Rabbimiz Kurân-ı Kerîm’de: “Âdemoğulları! Her namaz yerinde (ve vaktinde) ziynetinizi alın (namazlarınızda temiz elbiselerinizi giyinin), yiyin, için, fakat isrâf etmeyin! Çünki O, isrâf edenleri sevmez.”[21] Buyurmaktadır. Ahlakı tam bir Kur’ân ahlakı olan Sevgili Peygamberimiz de (s.a.v) hususen yemek esnasında israfı sevmez, helal ve temiz olanları tercih eder, mütevazi sofraları sever idi.

10. Az Yer, Asla İsraf Etmezdi

Sevgili Peygamberimiz (s.a.v); Âdem oğlu karın (yâni mide)den daha şer (fena) bir kab doldurmamıştır. Âdem oğluna, belini doğrultan birkaç lokma yeter. Eğer Âdem oğluna nefsi galebe çalarsa, karnını (yâni midenin) üçte biri yiyecek, üçte biri içecek ve üçte biri de nefes içindir. Buyurmuştur.

Hz. Ömer (r.a.)'dan rivayet edildiğine göre, bir defa bir adam Nebi (a.s.m)ıin yanında (tokluğundan dolayı) geğirdi. Bunun üzerine Nebi (a.s.m): Geğirtini bizden uzaklaştır. Çünkü şüphesiz, kıyamet günü açlığı en uzun olanınız, dünya hayatında en çok tok olanınızdır. Buyurdu.[22]

Hz. Âişe (r.anha)'dan rivayetle bir gün Nebi (a.s.m) eve girdi de yere atılmış bir ekmek parçası gördü. Onu yerden alıp sildikten sonra yedi ve: Yâ Âişe, değerli şeye saygı göster. Çünkü ekmek parçası hangi kavimden nefret etmiş (kaçmış) ise kat'iyyen bir daha onlara dönmemiştir.[23] Buyurdu.

Sevgili Peygamberimiz (a.s.m) yemeği atarak israf etmediği gibi başka bir husus için de mü’minleri uyararak şöyle buyurmuştur: “Senin iştiha ettiğin her şeyi yemen israftandır.”[24]

11. Sevgili Peygamberimizin (s.a.v) Sevdiği Bazı Yemekler

Et

Resulullah (a.s.m) şöyle buyurmuştur: “Dünya'nın ehlinin ve cennet ehlinin yemeğinin seyyidi (yâni en güzeli) ettir.”[25]

Kabak

Hz. Enes (r.a.) şöyle demiştir: Nebi (s.a.v) kabak (yemeğini) severdi

Hz. Câbir (bin Târik) (r.a.); şöyle demiştir: Ben, Nebi (a.s.m)'in evinde yanına girdim. O'nun yanında şu kabaktan vardı. Ben: Bu nedir? diye sordum. O: Bu kabaktır. Biz bununla yemeğimizi çoğaltırız, buyurdu.[26]

 Sirke

Hz. Aişe (r. anha)’dan rivayet edildiğine göre; Resulullah (a.s.m) şöyle buyurmuştur: “Sirke ne güzel katıktır.”

Ümmü Sa'd (r.a.) buyurmuştur ki: “Bir kere ben Âişe (r.anha)'nın yanında iken Resulullah (a.s.m) onun yanına girdi ve: “Öğle yemeği olarak bir şey var mı?” diye sordu. Hz Âişe (r.a): “Yanımızda ekmek, kuru hurma ve sirke var,” dedi. Bunun üzerine Resulullah (a.s.m): “Sirke ne güzel katıktır. Allahım! Sirkeyi bereketlendir. Çünkü sirke ben'den önceki peygamberlerin katığı idi. İçinde sirke bulunan bir ev fakirleşmez” buyurdu.[27]

Zeytinyağı

Hz. Ömer (r.a.)'dan rivayet edildiğine göre; Resulullah (a.s.m) şöyle buyurmuştur: “Zeytin yağını ekmeğe katık ediniz ve bu yağı kullanınız. Çünkü bu, yağ mübarek bir ağaçtan alınmadır.”

Yine Ebû Hureyre (r.a.)'den rivayet edildiğine göre; Resulullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Zeytin yağını yiyiniz ve kullanınız. Çünkü bu yağ, mübarektir.”[28]

Süt

İbn-i Abbâs (r.a.)'dan rivayet edildiğine göre; Resulullah (a.s.m) şöyle buyurmuştur: “Allah bir kimseye bir yemek yedirdiği zaman o kimse (yemeğe başlayacağı zaman): "Allahım Bize bu yemeği bereketli kıl ve bize bundan hayırlı rızık ver, diye duâ etsin. Allah bir kimseye bir mikdar süt içirdiği zaman da o kimse (süt içeceği zaman): Allahım! Bize bu sütü bereketli kıl ve bize daha çok süt ver, diye duâ etsin. Çünkü yiyeceğin ve içeceğin yerini tutan (yâni açlığı ve susuzluğu giderici) süt'ten başka (gıda maddelerinden) bir şeyi bilmiyorum.”[29]

12. Yemekten Sonra Hamd Ederdi

Sevgili Peygamberimiz (s.a.v); “Kulun, yemeğini yedikten sonra veya içeceği şeyi içtikten sonra O’na hamdetmesi, Allah’ın hoşuna gider.”[30] Buyurarak yemek ve içmekten sonra nimeti veren Rabbimize şükretmeyi ihmal etmemeyi öğütlemiştir. Her hali dua olan efendimiz yemeklerden sonra da hamdetmeyi ihmal etmemiştir. Sevgili Peygamberimizin (s.a.v) yaptığı bazı dualar şu şekildedir:

Elhamdülillâhi’llezî et’amenâ ve sekânâ ve cealenâ müslimîn.” (Bizi yedi ren, bizi içiren ve bizim Müslüman yapan Allah’a hamdolsun.)[31]

Yemek duası hakkında detaylı bilgi için lütfen bakınız:

https://risale.online/soru-cevap/yemek-duasi-2


[1]  Tirmizî, Edeb, 41

[2] M534 Müslim, Tahâret, 1

[3] T1846 Tirmizî, Et’ıme, 39

[4] T1859 Tirmizî, Et’ıme, 48

[5] M5262 Müslim, Eşribe, 103

[6] Diyanet İşleri Başkanlığı, Hadislerle İslam, İstanbul 2020, c6 s 324

[7] T1858 Tirmizî, Et’ıme, 47

[8] İbn-İ Mace, Et’ıme, 7

[9] B5376 Buhârî, Et’ıme

[10] M5265 Müslim, Eşribe, 105

[11] İbn-İ Mace, Et’ıme, 11

[12]D3773 Ebû Dâvûd, Et’ıme, 17

[13] Diyanet İşleri Başkanlığı, Hadislerle İslam, İstanbul 2020, c6 s 325

[14] İbn-İ Mace, Et’ıme, 17

[15] İbn-İ Mace, Et’ıme, 2

[16] T1879 Tirmizî, Eşribe, 11

[17] Heysemî, Buġyetü’l-bâḥis̱, 134-135; Askalânî, el-Meṭâlibü’l-ʿâliye, 10: 705; Bûsîrî, 1: 526.

[18] İM3295 İbn Mâce, Et’ıme, 21

[19] Diyanet İşleri Başkanlığı, Hadislerle İslam, İstanbul 2020, c6 s 325

[20] İbn-İ Mace, Et’ıme, 21

[21] A’râf,  7/31

[22] İbn-İ Mace, Et’ıme, 50

[23] İbn-İ Mace, Et’ıme, 52

[24] İbn-İ Mace, Et’ıme, 51

[25] İbn-İ Mace, Et’ıme, 27

[26] İbn-İ Mace, Et’ıme, 26

[27] İbn-İ Mace, Et’ıme, 33

[28] İbn-İ Mace, Et’ıme, 34

[29] İbn-İ Mace, Et’ıme, 35

[30] M6932 Müslim, Zikir, 89

[31] D3850 Ebû Dâvûd, Et’ıme 52


Yorum Yap

Yorumlar