Bu konuda Bediüzzaman Hazretlerinin görüşlerini izah edelim:
Meselâ, gayet güzel ve şa‘şaalı bir bağda, muhteşem bir zât, gayet büyük bir ziyafet, gayet müzeyyen bir seyrângâh, öyle bir sûrette ihzâr etmiş ki, kuvve-i zâikanın hissedecek bütün lezâiz-i mat‘ûmâtı câmi‘, kuvve-i bâsıranın hoşuna gidecek bütün mehâsini şâmil, kuvve-i hayâliyeyi keyiflendirecek bütün garâibi müştemilve hâkezâ, bütün havâss-ı zâhire ve bâtınayı okşayacak ve memnun edecek her şeyi içine koymuştur.
Mesela, çok güzel, ihtişamlı bir bahçede çok yüce bir zat (Allah’ın kudretine işaret) büyük bir ziyafet ve süslü bir gezinti yeri hazırlamış. Yani, tat alma duyusunun zevk alabileceği bütün lezzetli yiyecekleri oraya koymuş. Gözün hoşuna gidecek bütün güzellikleri de orada toplamış. Hayal gücünü sevindirecek, şaşırtıcı ve ilginç şeyleri de içine almış. Kısacası, insanın tüm dış ve iç duyularını memnun edecek, hoşuna gidecek her şeyi o yere koymuştur.
Şimdi iki dost var. Beraber o ziyafete giderler. Bir locada, bir sofrada oturuyorlar. Fakat birisinin kuvve-i zâikası pek az olduğundan, cüz’î zevk alır. Gözü de az görüyor. Kuvve-i şâmmesi yok. Sanâyi‘-i garîbeden anlamaz. Hârika şeyleri bilmez. O nüzhetgâhın binden ve belki milyondan birisini kābiliyeti nisbetinde ancak zevk ederek istifâde eder. Diğeri ise, bütün zâhirî ve bâtınî duyguları, akıl ve kalb ve his ve latîfeleri o derece mükemmel ve o mertebe inkişâf etmiştir ki, o seyrângâhtaki bütün incelikleri, güzellikleri ve letâifi ve garâibi ayrı ayrı hissedip, zevk ederek, ayrı ayrı lezzet aldığı halde, o dost ile omuz omuzadır.
Şimdi iki arkadaş düşünelim: Birlikte bu ziyafete gidiyorlar ve aynı sofraya oturuyorlar. Fakat birinin tat alma duyusu zayıf, bu yüzden yiyeceklerden çok az lezzet alabilir. Gözleri de iyi görmez, koku alma duyusu yoktur, sanatı, inceliği, harikaları da anlamaz. Bu yüzden o kişi, o harika bahçenin bin veya milyon nimetinden sadece çok az bir kısmını, kabiliyeti kadar tadabilir. Diğer dost ise, bütün duyu organları, kalbi, aklı ve manevi hisleri çok gelişmiştir, mükemmel derecede açık ve güçlüdür. O bahçedeki bütün güzellikleri, incelikleri, harikaları ayrı ayrı fark edip, her birinden ayrı lezzet alır; fakat yine de arkadaşıyla yan yanadır, aynı yerde bulunur.
Madem bu karmakarışık, elemli ve daracık şu dünyada böyle oluyor. En küçük ile en büyük beraber iken, serâdan süreyyâya kadar fark oluyor. Elbette dâr-ı saadet ve ebediyet olan cennette, bittarîki’l-ûlâ dost dostuyla beraber iken, her birisi isti‘dâdına göre, sofra-i Rahmânü’r-Rahîmden isti‘dâdları derecesinde hisselerini alırlar. Bulundukları cennetler ayrı ayrı da olsa, beraber bulunmalarına mâni‘ olmaz.
Madem bu sıkıntılı, kısıtlı dünyada bile böyle farklılıklar olabiliyor. Aynı ortamda bulunsalar bile, insanların seviyesi, anlayışı ve zevki arasında gökyüzündeki yıldızlar kadar fark olabiliyor. O hâlde, sonsuz saadet yurdu olan cennette de, elbette aynı durum geçerli olur; yani dostlar yine beraber olurlar. Herkes, Allah’ın Rahman ve Rahîm isimlerinin ziyafet sofrasından kendi kabiliyetine göre payını alır. Cennetin dereceleri farklı olsa da, birbirlerini görmelerine veya beraber olmalarına engel olmaz.
Çünkü cennetin sekiz tabakası birbirinden yüksek oldukları halde, umumun damı Arş-ı A‘zam’dır. Nasıl ki mahrûtî bir dağın etrafında birbiri içinde, birbirinden yüksek, kaidesinden zirvesine kadar sûrlu dâireler bulunsa, o dâireler birbirinin üstündedir. Fakat birbirinin güneş görmelerine mâni‘ olmaz. Birbirinden geçebilir. Birbirine bakar. Öyle de, cennetler de buna yakın bir tarz ile olduğu, ehâdîsin mütenevvi‘ rivâyâtı işaret ediyor.1
Çünkü cennetin sekiz tabakası (katı) olsa da, hepsi birlikte Arş-ı Âzam’ın (Allah’ın kudret kubbesinin) altında bulunur. Bu nedenle birbirini görmeleri mümkündür. Bu durumu bir dağa benzetebiliriz. Koni şeklinde (mahrûtî) bir dağın etrafında birbiri içinde yükselen halkalar (katmanlar) bulunsa, bu halkalar üst üste olduğu hâlde, güneşi görmelerine engel olmazlar; birbirlerini görür ve geçebilirler. Aynı şekilde, hadislerdeki farklı rivayetler de cennetlerin buna benzer bir şekilde yani birbirini görebilecek, fakat derecece farklı katlar hâlinde olduğunu bildiriyor.
Ayrıca bakınız;
https://risale.online/soru-cevap/cennetin-en-yuksek-tabakasi-ve-tabakalarin-isimleri
https://risale.online/soru-cevap/cennet-tabakalari
Said Nursi, Sözler, Hayrat Neşriyat, Isparta 2015, s. 174