RİSALE-İ NUR

04.12.2014

7591

Celali ve Cemali İsimler ve Zıtlar

Şu kâinat Hâlık-ı Zülcelalinin hem cemali, hem celali iki kısım esması bulunduğundan ve o cemali ve celali isimler, hükümlerini ayrı ayrı cilvelerle göstermek iktiza ettiklerinden, Hâlık-ı Zülcelal kâinatta ezdadı birbirine mezcedip ve birbirine mukabil getirip ve birbirine mütecaviz ve mütedafi' bir vaziyet verip, hikmetli ve menfaattar bir nevi mübareze suretine getirmiş, ve ondan zıdları birbirinin hududuna geçirip ihtilafat ve tegayyürat meydana getirmekle kâinatı kanun-ı tegayyür ve tahavvül ve düstur-ı terakki ve tekâmüle tâbi kıldığı için, o şecere-i hılkatın câmi bir semeresi olan insan nev'inde o kanun-ı mübarezeyi daha acib bir şekle getirip bütün terakkiyat-ı insaniyeye medar bir mücahede kapısını açmış, hizbullaha karşı meydana çıkabilmek için hizb-üş şeytana bazı cihazat vermiş. Burayı izah eder misiniz?

12.01.2017 tarihinde cevaplandı.

Cevap

Sorunuzu cümle cümle izah edelim. Bediüzzaman hazretleri şöyle söylemektedir:

Şu kâinat Hâlık-ı Zülcelal'inin hem cemali, hem celali iki kısım esması bulunduğundan ve o cemali ve celali isimler, hükümlerini ayrı ayrı cilvelerle göstermek iktiza ettiklerinden…1

Allah’ın isimlerinin iki ana tecellisi vardır. Bunlar:

  • Cemali İsimler: Allah’ın lütfunu, rahmetini, güzelliğini ve şefkatini gösteren isimlerdir (Örnek: Rahman, Rahim, Latif).

  • Celali İsimler: Allah’ın azametini, haşmetini, izzetini ve mutlak hakimiyetini gösteren isimlerdir (Örnek: Kahhar, Cebbar, Aziz).

Her isim kendi hükmünü göstermek ister. Işığın görünmesi için karanlığa, sıcaklığın anlaşılması için soğuğa ihtiyaç vardır. Eğer kâinatta her şey tek düze (monoton) olsaydı, Allah’ın sonsuz kemalatı ve isimlerinin farklı cilveleri gizli kalırdı.

Hâlık-ı Zülcelal kâinatta ezdadı birbirine mezcedip birbirine mukabil getirip ve birbirine mütecaviz ve müdafi' bir vaziyet verip, hikmetli ve menfaattar bir nevi mübareze suretine getirip, ondan zıdları birbirinin hududuna geçirip ihtilafat ve tegayyürat meydana getirmekle kâinatı kanun-u tegayyür ve tahavvül ve düstur-u terakki ve tekâmüle tâbi' kıldığı için…”2

Rabbimiz kemalat ve güzelliklerin çeşitli mertebeleri ile bilinip anlaşılması için kainatta zıtları birbirleriyle sürekli mübareze ve mücadele  ettirmesiyle, zıtlara birbirlerine müdahale imkanı vermiştir.

Mesela: Sıcağın bir mertebesi varken, zıddı olan soğuk, müdahale edince binlerce derecesi açığa çıkıyor. Eğer soğuk olmasaydı, ısınmanın dereceleri ve lezzeti asla bilinemezdi. Veya aydınlığın kıymet değeri ve mertebesi karanlığın müdahalesi ile anlaşılıyor. Cenabı Hak zıtları birbirine mukabil getirerek sayısız hayır mertebelerini vücuda getirmiştir.

Mesela: Kış mevsimi baharın sınırlarına doğru ilerler, bahar ise çiçekleriyle ve ısınan havasıyla kendini "müdafaa" eder. Bu durum bir "mübareze" (mücadele/güreş) suretindedir. Ancak bu kör bir kavga değil, "hikmetli ve menfaattar" bir yarıştır. Çünkü bu mücadeleden yeni hayatlar, yeni renkler ve yeni güzellikler ortaya çıkar.

Mesela: Atmaca, serçe kuşuna musallat olmasıyla serçe kuşunun uçma ve kaçma kabiliyetinin  açığa çıkması gibi.

 O şecere-i hilkatin câmi bir semeresi olan insan nev'inde o kanun-u mübarezeyi daha acib bir şekle getirip bütün terakkiyat-ı insaniyeye medar bir mücahede kapısını açıp, hizbullaha karşı meydana çıkabilmek için hizb-üş şeytana bazı cihazat vermiş.3

İnsan, kâinatın özeti olduğu için bu mücadele onda en hayret verici halini alır. Hayırla şer arasındaki çarpışmalar, canlıların, hususen kainatın özeti ve modeli olan insanın kabiliyetlerinin gelişmesine sebep olmuştur.

Mesela: Bir çekirdek toprak altına atılır. Ta ki çatlayıp büyüsün. Bütün istidatlarını göstersin. Bunun için de kar, kış, yağış, karanlık bir ortamda kalma, çapa, ilaçlanma gibi bir takım muamelelere maruz kalır. Çekirdeğin bu mücadelesi özünde var olan kabiliyet ve güzelliklerin bütün mertebeleriyle açığa çıkıp onun ağaç olmasına vesile olması gibi, Allah'ta insanın fıtratında bir tohum gibi bulunan kabiliyetlerin, insanı insan yapan özelliklerin açığa çıkması için hizbüşşeytana telkin ve desiseler gibi bazı cihazatlar vermiştir ki, insanın yükselişine bir sebeb, bir mücahede kapısını açılsın. Yani İnsanda ise manevi yeteneklerin sabır, şecaat, cömertlik vs. ortaya çıkması için korku, fakirlik veya nefis gibi zıt unsurlarla mücadele etmesi gerekirki, yeni güzellikler ortaya çıksın. Bu engelleri aşan insan, kâinatın en üst makamına zirveye tırmanır. İnsandaki mücadele sayesinde, insan nev'inden hem Hazreti Ebu Bekir (ra) gibi elmas ruhlu insanlar, hem de Ebu Cehil gibi kömür ruhlu insanlar ayrışır. Mücadele olmasaydı, her iki ruh da aynı seviyede kalırdı. Eğer bu mücadele olmasaydı, insan nev'indeki binlerce yetenek ebediyen uykuda kalacak ve insan en güzel biçimde yaratılmış olma sırrına eremeyecekti.

Kaynakçalar
  1. Bediüzzaman Said Nursi, Lem’alar, Hayrat Neşriyat, Isparta 2016, s.82

  2. Bediüzzaman Said Nursi, Lem’alar, Hayrat Neşriyat, Isparta 2016, s.82

  3. Bediüzzaman Said Nursi, Lem’alar, Hayrat Neşriyat, Isparta 2016, s.83


Paylaş

Facebook'ta paylaş

Whatsapp'da paylaş

Hesaplarımıza abone olun sorularımızdan ilk siz haberdar olun

Yorumlar (0)

Yorumunuz

Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız