29. Söz'de, "Madem alem-i beka alem-i fenadan yaratılacak" diyor. Baki alemin bu fani dünyadan nasıl yaratılacağını açıklayabilir misiniz?
Bu meseleye ışık tutan cümleler 30. Söz Zerre Risalesi'nde zikredilmiştir. Onları buraya alarak sualinize cevab veriyoruz:
"Tahavvülât-ı zerratın (atomların bir varlıktan başka varlığa geçerek devamlı hal değiştirmesinin) ve zîhayat cisimlerde (canlı varlıklarda) zerrat (zerrelerin) harekâtının binler hikmetlerinden bir hikmeti dahi, zerreleri nurlandırmaktır ve âlem-i uhreviye (ahiret aleminin) binasına lâyık zerreler olmak için, hayattar ve manidar olmaktır. Güya cism-i hayvanî ve insanî hattâ nebatî; terbiye dersini almak için gelenlere bir misafirhane, bir kışla, bir mekteb hükmündedir ki; camid (cansız) zerreler ona girerler, nurlanırlar. Âdeta bir talim ve talimata mazhar olurlar, letafet peyda ederler. Birer vazifeyi görmekle âlem-i bekaya ve bütün eczasıyla (parçalarıyla) hayattar (canlı) olan dâr-ı âhirete zerrat olmak için liyakat kesbederler (kazanırlar)." (30. Söz)
"Şu dünyada camid, şuursuz ve mühim vazifeler gören zerrat-ı arziyenin (dünyadaki zerrelerin); elbette taşı, ağacı, herşeyi zîhayat ve zîşuur (canlı ve şuurlu) olan âhiretin bazı binalarında derc (yerleştirip) ve istimali (kullanılması) mukteza-yı hikmettir (Allah'ın hikmetinin gereğidir). Çünki harab olmuş dünyanın zerratını dünyada bırakmak veya ademe (yokluğa) atmak israftır." (30. Söz)
"Dünyada insanı mazhar ettiği kemalâtın manalarını, meyvelerini ibka ediyor (bakileştiriyor). Hattâ müteşekkir (şükreden) bir mü'minin yediği zâil (geçici) meyvelerin şükrünü, hamdini; mücessem (cisimleşmiş) bir meyve-i Cennet suretinde tekrar ona veriyor." (30. Söz)
"Şu dünyanın pek çok âsârı (eserleri) ve maneviyatı ve meyveleri ve cin ve ins gibi mükellefînin (mükellef kulların) mensucat-ı amelleri (işledikleri ameller), sahaif-i ef'alleri (amel sayfaları), ruhları, cesedleri âhiret pazarına gönderiliyor. Elbette o semerata (meyvelere) ve manalara hizmet eden ve arkadaşlık eden zerrat-ı arziye (Dünya'daki atomlar) dahi, vazife noktasında kendine göre tekemmül ettikten (kemale erdikten) sonra, yani nur-u hayata çok defa hizmet ve mazhar olduktan sonra ve hayatî tesbihata medar olduktan sonra şu harab olacak dünyanın enkazı içinde, şu zerratı dahi öteki âlemin binasında dercetmek (yerleştirmek) mukteza-yı adl ve hikmettir (Allah'ın adalet ve hikmetinin bir gereğidir)." (30. Söz)
"Dünya harab edildikten sonra, o dünyayı yapan zât, yine daha güzel bir surette onu tamir edecek, âhiretten (cennetten) bir menzil yapacaktır." (29. Söz)