Soru

Cibilli Taraftarlık

4.Lemada geçen; "Evet, Âl-i Beyt’in efrâdı ise, i‘tikād ve îmân hususunda sâirlerden çok ileri olmasa da, yine teslîm ve iltizâm ve tarafgîrlikte çok ileridedirler. Çünkü İslâmiyet’e fıtraten ve neslen ve cibilliyeten tarafdârdırlar. Cibillî tarafdârlık zayıf da olsa, şânsız da olsa, hatta haksız da olsa, bırakılmaz." cümlesinde geçen Cibillî tarafdârlık zayıf da olsa, şânsız da olsa, hatta haksız da olsa, bırakılmaz." kısmını açıklar mısınız?

Tarih: 13.05.2024 18:50:13
Okunma: 208

Cevap

Âl-i Beytin efradı ise, itikad ve iman hususunda başkalarından çok ileri olmasa da, yine teslim, sahiplenme ve tarafgirlikte çok ileridedirler. Çünkü İslâmiyete yaradılışça, nesil olarak ve cibilliyeten tarafdardırlar. Cibillî tarafdarlık zayıf ve şansız, hattâ haksız da olsa bırakılmaz. Nerede kaldı ki, gayet kuvvetli, gayet hakikatlı, gayet şanlı, bütün ecdad silsilesinin bağlandığı ve şeref kazandığı ve canlarını feda ettikleri bir hakikata (İslam’a) tarafdarlık, ne kadar esaslı ve yaradılıştan olduğunu apaçık hisseden bir zât, hiç tarafdarlığı bırakır mı? Ehl-i Beyt, işte bu şiddetli sahiplenme ve fıtrî İslâmiyet cihetiyle İslâm Dini lehinde en küçük bir emareyi, kuvvetli bir delil gibi kabul eder. Çünkü fıtrî tarafdardır. Başkası ise, kuvvetli bir delil ile sonra tarafdar olur. [1]

“Cibilli” kelimesi, yaratılıştan, doğuştan gelen, fıtrî, tabiî, doğal gibi manalarda kullanılan ve genellikle övgü veya yergi için tercih edilen bir kelimedir.[2] Metindeki “Cibilli taraftarlık” kavramı Efendimiz’in (s.a.v.) soyundan gelmenin verdiği taraftarlık manasında kullanılmıştır.

Cenâb-ı Hak, hadis-i kudside “Habibim, Ya Muhammed seni kendi nurumdan bütün kâinatı da senin nurundan yarattım.” buyurmaktadır. Bütün kâinat nurundan yaratılan böyle değerli bir zatın soyundan gelmek yani Al-i Beyt olmak elbette çok kıymettardır.

Efendimizin (s.a.v) soyundan gelenler yani âl-i beyt olanlar İslamiyet’e yaratılış itibariyle taraftardırlar. Kişi mensup olduğu ailesini, çevresini hata yapsalar da sahiplenir ve her fırsatta savunur. Bu davranışın yanlış olduğu aşikar dahi olsa kişi savunmaya devam edebilir. Mesela, hayırsız evladı olan bir kişi, evladı ne kadar hayırsız olursa olsun onu bırakamaz. İnsan bunu bile yapamazken, gayet kuvvetli, hakikatli, şanlı, bütün ecdadın silsilesinin bağlandığı ve şeref kazandığı ve canlarını feda ettikleri bir hakikate taraftarlık asla terkedilmez. Çünkü silsilenin ucunda Efendimiz(s.av.) var. Bunu bilen bu taraftarlığı asla bırakmaz.

Cenab-ı Hak, Efendimizin(s.a.v.) âlini yaratılıştan İslam’a taraftar olarak yaratmıştır. لَيْسَ الْكُحْلُ كَالتَّكَحُّلِ Yani, fıtrî karagözlülük, sun‘î ve yapma olan karagözlülük gibi değildir. Yani, yapma ve sun‘î olan bir şey ne kadar güzel ve ne kadar kâmil olursa olsun, fıtrî ve hılkî olan şeylerin mertebesine yetişemez. Ve onun yerine kāim olamaz. Her halde sun‘îliğin hataları ve ca‘lî vaz‘iyetleri, onun ahvâlinden ve etvârından belli olacaktır.[3] Burada üstadımızın da ifade edildiği gibi yaratılıştan gelen kabiliyetler sonradan kazanılandan çok daha üstündür. Mesela kişi kahramanlık yapacak ama fıtratında bu yoksa yapmacık olur ve sıkışınca kaçar. Yapma olan şeyler fıtri olanın yerine geçemez. Efendimizin(s.a.v) âli, sayıca az kalmışlarsa da, kötü bir duruma düşmüşlerse de, gittikleri yerlerde çok tanınmamışlarsa da, insanlar onları fark etmese de, hatta haksız bile görülmüşlerse de bu taraftarlığı asla bırakmamışlardır. Bu nurani soydan gelen seyyidler ve şeriflerin ekseriyle İslam’a taraftar olmaları da bu sırdandır. Âl-i beyt mensupları İslam’a taraftarlıkta en öndedirler.


[1] Nursi, B. S. (2007). Lem'alar. s18, İstanbul: Altınbaşak Neşriyat.

[2] Naci, M. (2006). Lügat-ı Naci. s31, İstanbul: Çağrı Yayınları.

[3] Nursi, B. S. (2020:15). İşaratul İcaz. s156, Isparta: Altınbaşak Neşriyat.


Yorum Yap

Yorumlar