Bediüzzaman Said Nursi'nin, Hz. Peygamber (sav)'in soyundan gelen Âl-i Beyt hakkındaki görüşleri nelerdir?
Âl-i Beyt, Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa aleyhissalatü vesselamın çok şerefli ve mübarek soyuna verilen isimdir. Ehl-i Beyt, Al-i Resul, Al-i Nebi, Al-i Muhammed gibi tâbirlerle de söylenir. Âl-i Beyt’e sevgi ve hürmetle bağlanmak Müslümanların bir şiarıdır. Zira Âl-i Beyt sevgisini bizlere hem Kur’an, “(Habîbim, yâ Muhammed!) De ki: “(Ben) sizden buna (size olan teblîğ vazîfeme) karşı, akrabâlıkta (âl-i beytime) muhabbetten başka bir ecir istemiyorum!” (1) ayetiyle emretmiş, hem de Resul-ü Ekrem Efendimiz (asm), “Size iki şey bırakıyorum. Onlara yapışırsanız kurtulursunuz. Biri: Allah’ın kitabı, biri: Âl-i Beytim.” (2) hadisiyle vasiyet etmiştir.
Bediüzzaman Hazretleri, “Âl-i Beyt sevgisi, Risale-i Nur'da ve mesleğimizde bir esastır.” (3) der. Bu cihetle Hz. Üstad, Risale-i Nur’da Âl-i Beyt’in ehemmiyeti ve fazileti hakkında çok bahisler açmıştır. O bahislerden bir kısım iktibaslarla sualinize cevab veriyoruz:
Resulullah (asm) Efendimiz Ümmetini Âl-i Beyt’i Etrafında Toplamayı Murad Etmiştir
Hem ümmetini Âl-i Beytin etrafında toplamak arzusunun sırrı şudur ki: Zaman geçtikçe Âl-i Beyt çok tekessür edeceğini (çoğalacağını) izn-i İlahî ile bilmiş ve İslâmiyet za'fa düşeceğini anlamış. O halde gayet kuvvetli ve sayıca çok, dayanışma halinde bir cemaat lâzım ki, Âlem-i İslâmın manevi yükselmesine sebeb ve merkez olabilsin. İzn-i İlahî ile düşünmüş ve ümmetini Âl-i Beyti etrafına toplamasını arzu etmiş. (4)
Âl-i Beyt Mensubları İslam’a Taraftarlıkta En Öndedirler
Evet Âl-i Beytin efradı ise, itikad ve iman hususunda başkalarından çok ileri olmasa da, yine teslim, sahiplenme ve tarafgirlikte çok ileridedirler. Çünki İslâmiyete yaradılışça, nesil olarak ve cibilliyeten tarafdardırlar. Cibillî tarafdarlık zayıf ve şansız, hattâ haksız da olsa bırakılmaz. Nerede kaldı ki, gayet kuvvetli, gayet hakikatlı, gayet şanlı, bütün ecdad silsilesinin bağlandığı ve şeref kazandığı ve canlarını feda ettikleri bir hakikata (İslam’a) tarafdarlık, ne kadar esaslı ve yaradılıştan olduğunu apaçık hisseden bir zât, hiç tarafdarlığı bırakır mı? Ehl-i Beyt, işte bu şiddetli sahiplenme ve fıtrî İslâmiyet cihetiyle İslâm Dini lehinde en küçük bir emareyi, kuvvetli bir delil gibi kabul eder. Çünki fıtrî tarafdardır. Başkası ise, kuvvetli bir delil ile sonra tarafdar olur. (5)
Tarihte Âl-i Beyt Kadar Şerefli ve Kuvvetli Başka Bir Nesil Yoktur
Evet bugün tarih-i âlemde hiçbir nesil, şecere (soy ağacı) ile ve senedlerle (belgelerle) ve an'ane ile (babadan oğula uzanıp giden yazılı soy kayıtlarıyla) birbirine bağlı ve en yüksek şeref ve âlî haseb (yüksek soy) ve asil neseb ile mümtaz hiçbir nesil yoktur ki, Âl-i Beyt'ten gelen seyyidler nesli kadar kuvvetli ve ehemmiyetli bulunsun. Eski zamandan beri bütün ehl-i hakikatın toplulukları başında onlar ve ehl-i kemalin meşhur reisleri yine onlardır. Şimdi de, sayıca milyonları geçen bir nesl-i mübarektir. (6)
Âl-i Beyt’in Hakiki Vazifesi İslam’ın ve Kur’an’ın Hükümlerini Korumaktır
Saltanat-ı dünyeviye aldatıcıdır. Âl-i Beyt ise, hakaik-i İslâmiyeyi ve ahkâm-ı Kur'aniyeyi muhafazaya memur idiler. Hilafet ve saltanata geçen, ya Nebi gibi masum olmalı, veyahut Hulefa-yı Raşidîn ve Ömer İbn-i Abdülaziz-i Emevî ve Mehdi-i Abbasî gibi hârikulâde bir zühd-ü kalbi olmalı ki aldanmasın. (7)
Hz. Peygamber (asm) Âl-i Beyt’in başına gelecek Kerbelâ Gibi Belaları Haber Vermiştir
Resul-ü Ekrem (asm) mükerreren ihbar etmiş ki: "Benim Âl-i Beytim, benden sonra katle ve belaya ve sürgüne maruz kalacaklar." Ve bir derece izah etmiş, aynen öyle çıkmıştır. (8)
Ahirzamanda Gelecek Hz. Mehdi Âl-i Beyt’ten Çıkacaktır
Âl-i Beyt, elbette âhirzamanda şeriat-ı Muhammediyeyi ve hakikat-ı Furkaniyeyi ve Sünnet-i Ahmediyeyi (A.S.M.) ihya ile, ilân ile, icra ile, başkumandanları olan Büyük Mehdi'nin kemal-i adaletini ve hakkaniyetini dünyaya göstermeleri gayet makul olmakla beraber, gayet lâzım ve zarurî ve insanların ictimai hayatındaki düsturların gereğidir. (9)
Her Asırda Âl-i Beyt’ten Bir Nevi Mehdi Çıkmıştır
Her bir asır ümitsizlik vaktinde, kuvve-i maneviyesini teyid edecek bir nevi Mehdi'ye veyahut Mehdi'nin onların imdadına o vakitte gelmek ihtimaline muhtaç olduğundan; rahmet-i İlahiye ile her devirde belki her asırda bir nevi Mehdi, Âl-i Beyt'ten çıkmış, ceddinin (dedesi olan Hz. Peygamberin) şeriatını muhafaza ve sünnetini ihya etmiş. Meselâ: Siyaset âleminde Mehdi-i Abbasî ve diyanet âleminde Gavs-ı A'zam ve Şah-ı Nakşibend ve aktab-ı erbaa ve oniki imam gibi Büyük Mehdi'nin bir kısım vazifelerini icra eden zâtlar dahi, -Mehdi hakkında gelen rivayetlerde- Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm’ın nazarında olduğundan rivayetler ihtilaf ederek, bir kısım ehl-i hakikat demiş: "Eskide çıkmış." (10)
Üstad Bediüzzaman Hazretleri De Âl-i Beyt’tendir
Bizce Üstadımız Saîd Nursînin birinci Âl'dan (neseben âl-i Beyt’ten) olduğu kat'idir. Çünki, sinek gibi bir mahlukun Üstadımızı taciz etmemesi, nesl-i Mübarekinden olan Abdülkadir Geylaniden bu hali Üstadımız irsiyet olarak almıştır. Gerçi Üstadımız mahkemelerde Ehl-i Vukufa karşı ikinci (manevî) Âl-i Beyt'ten olduğunu isbat etmiştir. Fakat maksadı, tam ihlasa muvaffak olduğu için kendi şahsını azlediyor. Ve Kur'ânın bir elmas kılıncı olan Risale-i Nuru gösteriyor. Küçük Ali (11)
Nur Talebeleri Manevî Âl-i Beyt’ten Sayılırlar
Âhirzamanın o büyük şahsı, Âl-i Beyt'ten olacak. Gerçi manen ben Hazret-i Ali'nin (ra) bir manevî evladı hükmündeyim. Ondan hakikat dersini aldım. Ve Âl-i Muhammed (asm) bir manada hakikî Nur şakirdlerine şamil olmasından ben de Âl-i Beyt'ten sayılabilirim. Fakat Nur'un mesleğinde hiçbir cihette benlik, şahsiyet, şahsî makamları arzu etmek, şan ve şeref kazanmak olmaz. Nur'da ihlâsı bozmamak için uhrevî makamlar dahi bana verilse, bırakmağa kendimi mecbur bilirim. (12)
Âl-i Beyt Sevgisi Mesleğinde Giden Şia ve Ehl-i Sünnet Aralarındaki Çekişmeyi Kaldırmalıdır
Ey ehl-i hak olan Ehl-i Sünnet ve Cemaat! Ve ey Âl-i Beyt’in sevgisini meslek kabul eden Alevîler! Çabuk bu manasız ve hakikatsız, haksız, zararlı olan çekişmeyi aranızdan kaldırınız. Yoksa şimdiki kuvvetli bir surette hükmeyleyen dinsizlik cereyanı, birinizi diğeri aleyhinde âlet edip ezmesinde kullanacak. Bunu mağlub ettikten sonra, o âleti de kıracak. Siz ehl-i tevhid olduğunuzdan kardeşliğ ve birliği emreden yüzer esaslı kudsi bağlar aranızda varken, ayrılığı gerektiren cüz'î mes'eleleri bırakmak elzemdir. (13)
(1) Şura, 23
(2) Müslim, 4/1874
(3) Emirdağ Lâhikasy-1
(4) Lemalar, 4. Lema
(5) Lemalar, 4. Lema
(6) Mektubat, 29. Mektub
(7) Zülfikar, 19. Mektub
(8) Zülfikar, 19. Mektub
(9) Şualar, 5. Şua
(10) Şualar, 5. Şua
(11) Osmanlıca Lem’alar, 22. Lem’anın Haşiyesi
(12) Şualar, 14. Şua
(13) Lemalar, 4. Lema