Yedinci Şua'daki şu parağrafı nasıl anlamalıyız? "Bu kâinâtta dâimâ güzelliği izhâr, iyiliği ve doğruluğu himâye ve sahtekârları ve müfterîleri imhâ ve izâle etmek âdetini bir düstûr-u fa‘âliyet ittihâz eden bu kâinâtın mutasarrıfı, o Kur’ân’a âlemde en makbûl, en yüksek, en hâkimâne bir makam-ı hürmet ve bir mertebe-i muvaffakiyet vermesiyle onu tasdîk ve imza ettiği gibi..."
Allahu Teala'nın dünyada bir şeyi, bir kimseyi, uzun zamanlar boyu veya asırlarca parlak bir mevki kazanmasına muvaffak kılması Allah'ın tasdik ve rızasının alametlerindendir.
Allahu Teala'nın iyilerin önünü açmak, kalıcı kılmak ve kötüleri, sahteleri engellemek ve sırlarını birgün ortaya çıkarmak gibi bir adeti vardır.
Madem asırlardır en makbul, en yüksek, en çok hürmet edilen bir mevki Kur'an'a nasib olmuş ve asırlarca insanlığın beşte birine ve yeryüzünün yarısına hâkim olmakla muvaffak kılınmış, elbette onun önü Allah tarafından açılmış demektir. Bu da Kur'anın Allah'ın kendi sözü olduğunu ispat eder.
Kalıcı muvaffakiyetin Allah'ın rızasının alameti olduğuna dair başka bir meseleyi Üstad Bediüzzaman, Mevlid-i Şerif yazarı olan Süleyman Çelebi Hazretleri hakkında da şöyle ifade etmiştir:
"Süleyman Efendi'nin mevlidi, rağbet-i âmmeye mazhariyeti delaletiyle; o zât ehl-i velayettir ve ehl-i hakikattır" (24. Mektub'un İkinci Zeyli)
Yani o zatın yazdığı mevlid-i şerif o kadar çok kimsenin rağbetine nail olmuştur ki, vefatının üzerinden altı yüz sene geçtiği halde hâlâ onun yazdığı mevlid en çok okunan kasidedir. Bu muvaffakiyet onun rızayı ilahiye kavuşmuş veli bir zat olduğunu ve yazdığı mevlidden de Allah'ın razı olduğunu göstemektedir.