Soru

Tevafuklu Kur’an’ın Yazılışı

Kur’an’daki tevafuk mucizesini gösteren Mushaflar nasıl ortaya çıkmıştır?

Tarih: 29.05.2008 00:00:00
Okunma: 6065

Cevap

Bu işin ilk başlangıcı Kur’an’daki “ayet ber kenar” denen sayfa düzeninin keşfedilmesiyle olmuştur. Şu an bütün İslam dünyasında kabul görmüş olan bu sayfa düzeni, yani her sayfanın günümüzdeki en-boy orantısı ve on beş satır ve altı yüz dört sayfa olan bu günkü tertibini ilk kez uygulayan Osmanlı son dönem meşhur hattatlarından Kayışzâde Hâfız Osman Efendi’dir (ö. 1895).

Bu zat Kur’an’ın sayfa ölçüsünü yine Kur’an’dan alarak bir mushaf yazmış ve bununla Kur’an’ın gözlere hitap eden bir mucizesine kapı açmıştır. O da Kur’an’ın her sayfasının ayetle başlayıp ayetle bitmesidir. İşte bu özelliğe ayet ber kenar özelliği denilmektedir. O güne kadar yazılan Mushaflarda böyle bir özellik yoktu.

Hafız Osman Efendi’nin Kur’an’dan aldığı ölçü şu idi: Sayfa boyu ölçüsü olarak en uzun ayet olan ve tam bir sayfa süren 47. sayfadaki Müdayene ayetini esas almış; sayfa eni ölçüsü olarak da en kısa sure olan İhlas suresini esas yapmıştır. Bu ölçüyle tüm Kur’an’ı yazdığında her bir sayfanın ayetle başlayıp ayetle bittiğini görmüştür. Üstad Bediüzzaman’ın “İlhamı ilâhî olduğunu ve ayet ve sureden alındığı için Kur’an’ın kendi ölçüsü” (Bkz. 19 ve 29. Mektub) olduğunu beyan ettiği bu tertip, âlem-i İslam’da büyük bir rağbete mazhar olmuş ve her tarafta Mushaflar ekseriyetle bu ölçü esas alınarak yazılır olmuştur.

Yaklaşık bin üç yüz sene evvel nâzil olan Kur’an’da bulunan bir güzelliğin bu kadar asır geçtikten sonra ortaya çıkması onun bir insanın suni çabalarının mahsulü olmadığına, bilakis Allah’ın ilhamıyla yazdırılarak Kur’an’ın Levhi Mahfuz’daki hakiki sayfa düzeninin ihsan edildiğine delildir. Çünkü hem ayetlerin nüzul sıraları farklıdır. Hem de uzunlukları farklı farklıdır. Her sayfa sonunun ayet bitişine denk gelmesi ne tesadüfle, ne de insan iradesi ile olabilecek bir durum değildir.

Bu işin ikinci safhası ise yaklaşık yarım asır sonra (1930’ların ortalarına doğru) asrın müceddidi Üstad Bediüzzaman hz. nin Hafız Osman hattıyla yazılmış olan kendi Kur’an’ın’da Allah lafızlarının kısmen tevafuk ettiğini fark etmesi üzerine başlamıştır. Bunun üzerine bütün sayfaları ve o sayfalarda geçen Allah lafızlarını inceleyen Hz. Üstad, mühim bir kısmının tevafuk ettiğini, bir kısmında da tevafuk matlup olduğu halde kaymalar bulunduğunu görür. Bunun üzerine Kur’an’da Allah lafızlarının dizilişinde var olduğu anlaşılan bu tevafuk mucizesini gözlere gösterecek bir biçimde yeni bir Kur’an yazdırmaya karar verir.

Talebelerinden on tanesine üçer cüz dağıtarak, Kur’an’da çok nadir müstesnalar hariç Allah lafızlarının hemen hemen tamamının tevafukta olduğu gösterecek bir Kur’an’ı yazmak için çalışmalarını emreder. Kısa bir zaman sonra talebelerinden, kendisini Risale-i Nur’un Kahramanı olarak isimlendirdiği ve en çok değer verdiği bir talebesi olan Ahmed Hüsrev Efendi’nin yazdığı cüzlerde tevafuk görünürken diğerleri muvaffak olamadılar.

Üstad, bu tevafukların açıkça görünmesi için kırmızı yazılmasını da emretmişti. Bediüzzaman Hz. Hüsrev Efendi’nin muvaffakiyetini, “Kur'anın gözle görülen bir nevi lem'a-i i'caziyeyi, beş-altı mushafta işaretler yaptım, hatt-ı arabî-i Kur'anîleri mükemmel olan kardeşlerime taksim ettim. Bunların içinde hatt-ı arabî-i Kur'an'da Hüsrev onlara yetişemediği halde, birden umum o kâtiblere ve hatt-ı arabî muallime tefevvuk eyledi. Ve hatt-ı arabîde, en mümtaz kardeşlerimizden on derece geçti. Umumen onlar tasdik edip: "Evet bizden geçti, biz ona yetişemiyoruz" dediler.” (Kastamonu Lahikası) diyerek ilan eder.

Artık bundan sonra Hüsrev Efendi yine Üstad’ın ifadesiyle Mucizeli Kur’an’ın kâtibi olmuştu ve en kısa sürede bütün cüzleri tamamlayarak Üstadına takdim etti. Üstad Hz. Hüsrev Efendi’ye yazdığı bir mektubunda, “Senin yazdığın mu'cizeli iki Kur'an-ı Azîmüşşan'ın bu havalide hususan Ramazan-ı Şerif'te sana kazandırdıkları sevabları ve tahsin ve tebriklerini, inşâallah yakında tab'a girmesiyle (basılmasıyla), âlem-i İslâm'dan senin ruhuna yağacak rahmet dualarını düşün, Allah'a şükreyle.” (Kastamonu Lahikası) diyerek kendisini tebrik ediyor ve kazanacağı büyük sevaplarla müjdeliyordu.

Daha sonraki kırk yıl boyunca Hüsrev Efendi tevafuklu Kur’an’ı toplam dokuz defa yazarak en mükemmel şeklini vermiş oldu. Günümüzde tevafuklu Kur’an, Hüsrev Efendi’nin çabalarıyla kurulan Hayrat vakfı bünyesindeki Hayrat Neşriyat tarafından basılarak ehli imanın istifadesine sunulmaktadır.


Yorum Yap

Yorumlar