Soru

"İkinci Nokta: Ehl-i tarîkat ve hakîkatçe müttefekun aleyh bir esas vardır ki, tarîk-i hakda sülûk eden bir insan, nefs-i emmâresinin enâniyetini ve serkeşliğini kırmak için lâzım gelir ki, nazarını nefsinden kaldırıp şeyhine hasr-ı nazar ede ede, tâ fenâfişşeyh hükmüne gelir. “Ben” dediği vakit, şeyhinin hissiyâtıyla konuşur ve hâkezâ… Tâ fenâfirresûl, fenâfillâha kadar gider. Meselâ, nasıl ki gayet fedâkâr ve sâdık bir hizmetkâr ve bir yâver, efendisinin hissiyâtıyla konuşur. Güya kendisi kendisinin efendisidir ve padişahıdır gibi konuşur. “Ben böyle istiyorum” der. Yani “Benim seyyidim, üstâdım, sultanım böyle istiyor.” Çünki kendini unutmuş, yalnız onu düşünür, “Böyle emrediyor” der."

Sekizinci Lema’da geçen şu cümleleri izah eder misiniz?

Tarih: 5.02.2025 22:30:30

Cevap

"İkinci Nokta: Ehl-i tarîkat ve hakîkatçe müttefekun aleyh bir esas vardır ki, tarîk-i hakda sülûk eden bir insan, nefs-i emmâresinin enâniyetini ve serkeşliğini kırmak için lâzım gelir ki, nazarını nefsinden kaldırıp şeyhine hasr-ı nazar ede ede, tâ fenâfişşeyh hükmüne gelir. “Ben” dediği vakit, şeyhinin hissiyâtıyla konuşur ve hâkezâ… Tâ fenâfirresûl, fenâfillâha kadar gider.

Tarikat ve hakikat ehli tarafından kabul edilen ortak bir esas şöyledir: Tarikat dairesine girerek hak yolunu takip eden bir insanın, her daim kötülüğü emreden nefsinin gurur ve kibrini, sadece kendini beğenip kendine güvenmesini ve İlâhî emirlere karşı itaatsizlik damarını kırmak için yapması gereken şey; kendisini düşünüp yalnızca kendi yaptıklarına odaklanmayı bırakıp daima şeyhine nazar edip bakması, esasıdır. Tarikatta bu makam, fenâfişşeyh yani şeyhinde fena[1] bulma makamı olarak tanımlanır.

Fenâfişşeyh makamı; müridin şeyhinde fani olması demektir. Yani bir dervişin benliğini, Hakk’ın tecellî makamı olarak gördüğü şeyhinin varlığında yok etmesi, şahsî irâde ve arzularını yok edip yerine onun irâde ve arzularını koyması demektir. Müridin kendi irade ve arzularının yerine şeyhinin irade ve arzusunu koyması ve kendisini unutup yalnız şeyhini düşünmesi makamıdır. Bu makamda mürid, nereye baksa hep onu görür, daima onun huzurunda bulunduğu hissiyle ahlakını düzeltip güzelleştirir. “Ben böyle istiyorum” dediği vakit, “Benim şeyhim böyle istiyor” diyerek şeyhinin duygularıyla konuşabilir bir hale gelir. Gerek fenâfişşeyh gerekse fenâfirresûl makamları, kişinin fenâfillâh makamına erişebilmesi için bir vesile olup asıl gaye değildir.

Mürid fenâfişşeyh makamını geçtikten sonra fenâfirresûl[2] makamına çıkmakta ve nihayette fena mertebelerinin son ve zirve noktası olan fenâfillâh[3] makamına yükselerek manevi yolculuğunu tamamlamaktadır.

Meselâ, nasıl ki gâyet fedâkâr ve sâdık bir hizmetkâr ve bir yâver, efendisinin hissiyâtıyla konuşur. Güya kendisi kendisinin efendisidir ve padişahıdır gibi konuşur. “Ben böyle istiyorum” der. Yani “Benim seyyidim, üstâdım, sultanım böyle istiyor.” Çünki kendini unutmuş, yalnız onu düşünür, “Böyle emrediyor” der."[4]

Nasıl ki büyük bir sultanın hizmetini gören fedakâr ve sadık bir yardımcısı, efendisi olan sultanında öyle fani olmuştur ki, artık kendisini unutmuş âdeta efendisi olmuştur. Öyle ki konuştuğu zaman kendisi değil efendisi konuşuyor gibidir. Kendi kendisinin efendisi olmuş gibi hareket etmeye, efendisinin gözüyle görmeye, aklıyla düşünmeye, diliyle konuşmaya ve kalbiyle hissetmeye başlamıştır. Böyle bir durumda iken, “Ben böyle istiyorum” dediğinde, “Benim seyyidim, efendim, üstâdım, sultanım böyle istiyor ve böyle emrediyor” demek istemektedir. Çünkü kendisini tamamen unutmuş, efendisinde fani olmuştur.


[1] Fena; yok olma, yokluk, kendi varlığından geçmek, kendini yok görmek demektir. Tasavvufta fena; mâsivâyı, Allah u Teâlâ’dan başka her şeyi unutmak, mahlûkların (yaratılmışların) sevgi ve düşüncesini gönülden çıkarmak, Allah u Teâlâ’yı çok zikir (anma) netîcesinde meydana gelen kendini unutma ve maddî varlıktan sıyrılıp hakka ulaşma hâli olarak tanımlanır.

[2]Fena makamlarının ikinci mertebesi olan “Fenafirresul” makamı; müridin şeyhinde fani olma mertebesini geçtikten sonra kendi benliğini ve varlığını Hz. Peygamber’in (sav) varlığında yani manevi şahsiyetinde fani edip yok etmesi manasına gelir. Kısaca bu makam, Hz. Peygamber’de (sav) fani olmak demektir. Yani Resulüllah’ın (sav) ahlak ve sıfatlarını kabul edip onlarla ahlaklanmasını ifade eder. Hz. Peygamberin (sav) bütün sünnetini tamamen benimsemek ve en küçük meselede sünnetine aykırı harekette bulunmamak asıldır. Bu makam, Hz. Peygamber’e (sav) duyulan sevgi ve muhabbetin, sünnetine tabi olmanın zirve noktasıdır.

[3] Fenâfillâh makamı; fena mertebesinin son ve zirve noktasıdır. Allah’ta (cc) fani olmak demektir. Kulun benliğinin Allah’ın varlığında yok olması, eşyanın nazarından silinmesi, kendi fiilini göremez olması, kesret âleminin kayıtlarından sıyrılıp Hakk’ın tasarrufu altına girmesi hâlidir. Kulun dünya ile olan ilgi ve alâkasını kalben kesip tam manasıyla Allah’a (cc) yönelmesidir. Bediüzzaman Hazretlerine göre fenâfillâh makamı; kulun güzel ahlak/huy sahibi olmasıyla beraber, aczini bilip ilahî kudrete sığınması, zaafını görüp ilahî kuvvete dayanması, fakrını görüp ilahî rahmete itimadı, ihtiyacını bilip rahmet hazinesinden istemesi, kusurunu görüp Allah’tan (cc) af dilemesi ve eksikliğini görüp Cenabı Hakk’ı tesbih ederek kulluğunu yerine getirmesidir.


Yorum Yap

Yorumlar