Soru

Şahs-ı Manevî ve Cemaatler

Şahs-ı manevi ne demektir? Üstad Bediüzzaman, risalelerinde şahs-ı manevden gelen büyük kazançlardan bahsetmiştir. Diğer cemaatlerde de bu gibi bir kazanaç söz konusu mu? Söz konusuysa neden Üstad gibi bahsetmiyorlar?

Tarih: 9.08.2010 16:17:29
Okunma: 5418

Cevap

Şahs-ı manevi belirli bir maksad için biraraya gelip ortak faaliyetlerde bulunan bir topluluğun oluşturduğu "manevî bir kişiliktir". Adeta o topluluk kendine has özellikleri bulunan bir insan gibidir.

Eğer bu topluluk Allah rızası için, onun dinine hizmet uğruna bir araya gelen insanlardan oluşmuşsa bu "Nur'ânî bir şahs-ı manevîdir".

Bediüzzaman Hazretleri böyle bir şahs-ı manevînin yapacağı hizmetlerden oluşan sevabların tamamının, topluluğun her bir ferdine bölünmeden verileceğini söyler.

Şahsı manevi hakkında bakınız:

Yalnız kendini kurtarmayı düşünen insanlardan oluşan ve programı da böyle olan bir cematte ise, herkesin  hizmeti yalnız kendine baktığı için şahs-ı manevi olmaz ve şirket-i maneviye denilen büyük kazançlar ortaya çıkmaz.

Fakat bir cemaat ki insanların kurtulması için çalışıyor ve hizmet tarzı da bu ise, işte onda bir manevi  şirket oluşur ve o şirketin sevabları bütün ortaklara bölünmeden olduğu gibi dağıtılır. Çünkü sevablar nurdur. Nur ise bölünmez.

Yalnız burada çok önemli bir şart vardır:

O da yalnız Allah rızasını gaye edinmiş olmak ve Allah'ın rızasına zıt ve İslam'ı ve sünnet-i seniyyeyi tahrib eden bid'alara bulaşmamaktır.

Şahs-ı manevi kazançlarının eskiden ber cari bir ilâhî ikram olduğunu Bediüzzaman şöyle belirtmiştir:

"O iştirak-i a'malden (amelde ortaklıktan) hasıl olan umum yekûn (bütün sevablar) ve umum nur herbirinin defter-i a'maline bitamamiha (tamamıyla) gireceği ehl-i hakikat mabeyninde (arasında) meşhud ve vaki'dir (görülmüş ve olmuştur) ve vüs'at-ı rahmet (Allah'ın rahmetinin genişliğinin) ve kerem-i İlahînin muktezasıdır (ilâhî keremin bir gereğidir)." (21. Lem'a)

 

Nur Talebelerinden başka cemaatlerde bu konunun bilinmediğini söylemek için bütün cemaatlerin ileri gelenlerine bunu sormuş olmak gerekir. Muhtemelen bilenleri vardır.

 Yalnız, Bediüzzaman Hazretleri pek çok yönlerden seçkin özellikleri bulunan bir büyük allâme ve büyük bir İslam davetçisidir. Onun mümtaz özelliklerinden birisi de en imkansız bir dönemde, son derece sadık ve kahraman ferdlerden oluşan çok sıkı bağlarla bağlanmış bir cemaat kurmuş ve o cemaati dine hizmet noktasında son derecede teşvik edip gayrete getirmiş olmasıdır.

Onun, cemaatini hizmete teşvik ederken kullandığı metotlardan biri de sözkonusu ceamaatin şahs-ı manevisinden gelecek büyük kazançları talebelerine göstermesidir. Mesela şöyle der:

"Risalet-ün-Nurun hakikî ve sâdık şâkirdleri (talebeleri) mabeynindeki (arasındaki) düstur-u esasî (temel  bir kural) olan iştirâk-i a'mâl-i uhreviye (ahiret amellerinde ortaklık) kanuniyle ve samimî ve sâdık tesanüd  (dayanışma) sırrıyla herbir hâlis ve hakikî şâkird, bir dil ile değil, belki kardeşleri adedince dilleriyle ibadet edip istiğfar eder. Bin taraftan hücum eden günahlara karşı bin dil ile mukabele eder. İhlâs ve sadâkat ve Sünnet-i Seniyyeye mütâbaat ve hizmet derecesine göre o küllî ubudiyete sahib olur.

Bu büyük kazancı elden kaçırmamak gerektir. Bâzı melâikenin kırk bin dil ile zikrettikleri gibi, hâlis ve hakikî müttakî bir şâkird dahi kırk bin kardeşinin dilleriyle ibadet eder, necâta (kurtuluşa) müstehak olur, inşâallah." (Kastamonu Lahikası)

Yani, Hz. Üstad'ın şahs-ı maneviden büyük kazançalar üzerinde fazlasıyla durmasına, onun farklı ve mümtaz özelliklerinden biri olarak bakabiliriz.


Yorum Yap

Yorumlar