Sabır teriminin katlanılması zor olan haksızlık, sıkıntı, acı, hastalık, yoksulluk, felâket vb. durumlar karşısında umutsuzluğa kapılmayıp şikâyet etmeden, sızlanmadan dayanma, tahammül gösterme, olacak, gelecek veya gerçekleşecek bir şeyi telâş göstermeden, telâşa kapılmadan bekleme, acelecilik etmeme gibi anlamları vardır.
Sabır konusu ayet ve hadislerde de sıklıkla geçmektedir. Sabır kelimesi Kur’ân-ı Kerîm’de on beş âyette geçer, ayrıca 100’e yakın âyette aynı kökten çeşitli isim ve fiiller yer alır. Bu ayetlerden bazıları şu şekildedir:
Ey îmân edenler! Sabredin! Sabırda (düşmanlarınıza) üstün gelin! (Her an cihâda) hazırlıklı olun ve Allah’dan sakının! Tâ ki kurtuluşa eresiniz. 1
Sizi mutlakā biraz korku ve açlık, biraz da mallardan, canlardan ve mahsûllerden bir noksanlık ile imtihân edeceğiz. (Ey Resûlüm!) O hâlde sabredenleri (Cennetle) müjdele! 2
Kim de hakîkaten sabreder ve affederse, şübhesiz bu, elbette azmedilecek (kararlılıkla istenecek) işlerdendir. 3
Ey îmân edenler! Sabır ve namaz ile (Allah’dan) yardım isteyin! Muhakkak ki Allah, sabredenlerle berâberdir. 4
Peygamber Efendimiz de (sav) konuyla ilgili bir çok hadis söylemiştir. Bazıları şu şekildedir:
Müminin durumu ne hoştur! Her hâli kendisi için hayırlıdır. Bu durum yalnız mümine mahsustur. Başına sevinecek bir hâl geldiğinde şükreder; bu onun için hayır olur. Başına sıkıntı gelecek olursa ona da sabreder; bu da onun için hayır olur. 5
Namaz bir nurdur, sadaka bir burhandır, sabır bir ışıktır...”6
“Yanımda bulunan hiçbir malı sizden saklayacak değilim. Kim iffetli olmayı dilerse, Allah onu iffetli kılar. Kim müstağni olursa (aza kanaat edip insanlardan bir şey istemezse), Allah onu zengin kılar. Kim de sabrederse, Allah ona sabır ihsan eder. Kimseye sabırdan daha hayırlı ve daha geniş bir ikram verilmemiştir.” 7
Ebû Hüreyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah şöyle demiştir: Allah Teâlâ şöyle buyuruyor: “Mümin bir kulumun dünyada sevdiği dostunu aldığım zaman, o kimse (sabrederse ve) Allah’tan ecir beklerse onun karşılığı cennettir.” 8
Hz. Âişe’den (ra) rivayet edildiğine göre o, Resûlullah’a veba hastalığını sormuş, Allah Resûlü de ona şöyle cevap vermiştir:
Veba, Allah Teâlâ’nın dilediği topluluğa gönderdiği bir çeşit azaptı. Allah, onu Müminler için rahmet kıldı. Veba hastalığına yakalanan, sabredip ecrini umarak ve başına Allah’ın yazdığından başka hiçbir şey gelmeyeceğini bilerek memleketinde kalan kimse, şehit sevabına nail olur. 9
Allah, Müslüman’ın vücuduna batan bir dikene varıncaya kadar meşakkat, hastalık, endişe, keder, acı ve kaygı gibi musibetleri, onun günahlarına kefâret kılar. 10
Allah hayrını dilediği kimseye, –günahlarına kefâret olsun diye– musibet verir. 11
Ayet ve hadislere bakıldığında sabır, müminin hayatında imanın en parlak tezahürlerinden biridir. Sabır hem Allah’a yakınlaşmanın bir vesilesi hem de imtihan dünyasında başarıya ulaşmanın anahtarıdır. Zira insan, korku, açlık, mal ve can kaybı gibi türlü sıkıntılarla sınanır; bu zorluklar karşısında sabredenler ise Allah’ın müjdesine nail olurlar. Aynı zamanda sabır, mümine verilen en büyük ikramlardan biridir. Çünkü sabır, karanlık zamanlarda insanın kalbini aydınlatan bir nurdur. Başına gelen sıkıntılara rağmen Allah’tan razı olan, isyan etmeyen ve ecrini yalnız O’ndan bekleyen kul için sabır, günahlarına kefaret ve cennete açılan bir kapıdır. Mümin bilir ki, her musibet Allah’ın takdiridir; sabırla karşılandığında rahmet olur. Bu yüzden sabır, sadece bir tahammül değil; Allah’a güvenin, teslimiyetin ve rızanın en güzel ifadesidir.
Üstad Bediüzzaman Hazretleri sabrı üç kısma ayırır. Ona göre üç çeşit sabır vardır.
İşte ey sabırsız nefsim! Sen üç sabır ile mükellefsin. Birisi, tâat üstünde sabırdır. Birisi, ma‘siyetten sabırdır. Diğeri, musibete karşı sabırdır. 12
1- Ma‘siyet'e, günahlara karşı sabır
Ma‘siyetten nefsini çekip sabretmektir. Şu sabır takvâdır. اَنَّ اللّٰهَ مَعَ الْمُتَّق۪ينَ sırrına mazhar eder. 13
Ma‘siyetten nefsini çekip sabretmek, kulun haramlardan ve günah yollarından nefsini koruması, onu Allah’ın emir ve yasakları karşısında dizginlemesi demektir. Bu sabır, takvanın tezahürüdür. Zira takvâ, Allah’ın rızasına uygun yaşamak, O’nun emirlerini titizlikle yerine getirmek ve nehyettiği şeylerden büyük bir hassasiyetle uzak durmaktır. Nefsini günah işlemeye meylettiğinde tutan kimse, Allah korkusunu kalbinde taşıyan gerçek mümindir. Böyle bir kimse, اَنَّ اللّٰهَ مَعَ الْمُتَّق۪ينَ 14 (Şüphesiz Allah, takvâ sahipleriyle beraberdir) sırrına mazhar olur; Allah’ın muhafazası, inayeti ve yardımına nail olur. Çünkü Cenâb-ı Hak, haramlardan sakınmakta sebat eden kulunun yanındadır; onu hem dünyevî hem uhrevî felâketlerden emin kılar. Dolayısıyla ma‘siyetten uzak durma, kulun kalbini nurlandırır, imanını kuvvetlendirir ve onu Rabbine yaklaştırır.
Mesela, bir kimsenin haram olan bir şeyi yememek için tahammül göstermesi, karşı cinse bakmamak için başını çevirmesi, kumar, içki ve faiz gibi günahları işlememek için gayret göstermesi masiyet üzere sabır örneklerindendir.
2- Musibetlere karşı sabır
Musibetlere karşı sabırdır ki, tevekkül ve teslîmdir. اِنَّ اللّٰهَ يُحِبُّ الْمُتَوَكِّل۪ينَ ٭ اِنَّ اللّٰهَ يُحِبُّ الصَّابِر۪ينَ şerefine mazhar ediyor. Ve sabırsızlık ise, Allah’dan şikâyeti tazammun eder. Ve ef‘âlini tenkîd ve rahmetini ithâm ve hikmetini beğenmemek çıkar. 15
Musibetlere karşı sabır demek, kulun başına gelen bela, hastalık, kayıp ve sıkıntılar karşısında sarsılmadan, Rabbine tam bir teslimiyetle yönelmesi, kaderin her hükmünü hikmetle kabul etmesidir. Böyle bir sabır, tevekkül ve teslîmiyetin en güzel göstergesidir. Çünkü mümin bilir ki, başına gelen her şey Allah’ın takdiriyle, rahmetiyle ve hikmetiyle vuku bulur. O hâlde sabır, sadece acıya katlanmak değil; Allah’ın hükmünü güzel görmek, O’na güvenip gönül huzuru içinde rıza göstermektir. Kur’ân-ı Kerîm’de
اِنَّ اللّٰهَ يُحِبُّ الْمُتَوَكِّل۪ينَ 16 “Şüphesiz Allah tevekkül edenleri sever” ve
اِنَّ اللّٰهَ يُحِبُّ الصَّابِر۪ينَ 17 “Şüphesiz Allah sabredenleri sever”
Buyrularak, sabır ve tevekkül ehlinin Allah’ın sevgisine mazhar olduğu bildirilmiştir. Buna karşılık sabırsızlık ise, kaderden razı olmamak, Rabbimizin hikmetini beğenmemek demektir; bu hâl, gizli bir şikâyet mânâsı taşır ve Allah’ın fiillerini, rahmetini ve hikmetini beğenmemek gibi tehlikeli bir manayı içinde barındırır.
Gerçek mümin ise her hâlinde Rabbim bilir, O’nun takdiri en hayırlıdır diyerek kalbini sükûnete erdirir. Başına gelen her musibeti bir imtihan, bir arınma vesilesi olarak görür. Çünkü bilir ki, sabırla geçirilen her zorluk günahlarına kefaret olur, kalbini temizler ve onu Rabbine daha da yaklaştırır. Böyle bir sabır, kulun imanındaki olgunluğu gösterir; sabreden kul, Allah’ın rızasına, rahmetine ve sevgisine nail olur. Zira musibet anında sabır göstermek, yalnızca dayanmak değil; Allah’a tam teslimiyetle yönelip O’nun hükmünü güzelce karşılamak, Rabbim beni terbiye ediyor diyebilmektir. İşte bu hâl, hakikî kulluğun ve ihlâsın en parlak tezahürüdür.
Mesela, uzun süre ağrılı bir kansere karşı tahammül gösterip isyan etmemek, şikayet etmemek musibete karşı bir sabır örneğidir. Buna karşı ah, of etmek, ben ne ettim de başıma geldi demek, beni mi buldu gibilerden söylenmek sabırsızlıktır. Peygamber Efendimiz bir hadisinde şöyle buyurmuştur:
"Makbul sabır, musibetle karşılaştığın ilk andakidir veya sabır musibetin ilk darbesine karşıdır" denilerek bu sabra işaret edilmiştir.
3- İbadetlere karşı sabır
İbâdet üzerine sabırdır ki, şu sabır onu makam-ı mahbûbiyete kadar çıkarıyor. En büyük makam olan ubûdiyet-i kâmile cânibine sevk ediyor. 18
İbadet üzerine sabır, kulun namaz, oruç, zekât gibi Allah’ın emrettiği ibadetleri sebatla, ihlâsla ve devamlılıkla yerine getirmesi; nefsin tembelliğine, şeytanın vesvesesine ve dünyanın meşgalesine rağmen kullukta sebat etmesidir. Bu sabır, ibadetleri sadece alışkanlıkla değil, tam bir huzur ve huşu içinde yapabilmeyi sağlar. Zira Allah’a kulluk, insanın yaratılış gayesidir.
(Ben) cinleri ve insanları, ancak bana ibâdet etsinler diye yarattım!19
Ayeti bu gayeyi vurgular. Bu gayeye sabırla bağlı kalmak, kulun Rabbine olan sevgisini ve teslimiyetini gösterir. İşte bu tür sabır, kişiyi makam-ı mahbûbiyet, yani Allah’ın sevdiği kullar derecesine yükseltir. Çünkü sabırla yapılan ibadet, kalbi saflaştırır, imanı kuvvetlendirir ve kulun Rabbine olan yakınlığını artırır. Bu hâl, ubûdiyet-i kâmile, yani en mükemmel kulluk mertebesine yönelten bir yoldur. Böylece mümin, sabırla ibadet ettikçe, hem dünya hem âhiret saadetine yaklaşır; Allah’ın rızasına mazhar olma şerefine erişir.
Mesela, yaz aylarına denk gelen Ramazan ayında oruç tutmak zordur. Günler uzun, hava da sıcaktır. Bundan dolayı açlık ve susuzluğa dayanmak zor olur. İşte tam da burada taat üzere sabır lazımdır. Yani kişinin uzun ve sıcak günlerde oruç tutmak üzere sabır etmesi gerekir.
Hem mesela sabah uykudan uyanmak, abdest almak ve namaz kılmak nefse zor gelir. Nefse ağır gelen bu şeyi yapmak ve her sabah devam ettirmek taat üzere sabır örneğidir.
Sabra Kuvvet Veren Etkenler
1- Hazret-i Eyûb Aleyhisselâm gibi peygamberleri örnek almak
Hazret - i Eyûb Aleyhisselâm’ın meşhur kıssasının hulâsası şudur ki: Pek çok yaralar ve bereler içinde epey müddet kaldığı halde, o hastalığın azîm mükâfâtını düşünerek kemâl-i sabır ile tahammül etmiş, kalmış.
Başta Hazret-i Eyûb Aleyhisselâm, Enbiyâlar, sonra evliyâlar, sonra ehl-i salâhat, çektikleri hastalıklara birer ibâdet-i hâlisa, birer hediye-i Rahmâniye nazarıyla bakmışlar. Sabır içinde şükretmişler. Hâlik- ı Rahîm’in rahmetinden gelmiş birer ameliyât-ı cerrâhiye nev‘inden görmüşler. Sen ey âh u fîzâr eden hasta! Bu nûrânî kāfileye iltihâk etmek istersen, sabır içinde şükret. Yoksa şekvâ etsen, onlar seni kāfilelerine almayacaklar. O vakit ehl-i gafletin çukurlarına düşersin.
2- Rabbimiz hakkında hüsn-ü zan beslemek
Mademki netice ile değil, hizmetle mükellefiz. O halde ümidimizi kesmeyerek, sabır ve sükûn ile, duâ ve niyâz ile, dergâh-ı İlâhîde yalvarmalıyız. Muhît ilim ve zevâlsiz ve nihâyetsiz kudret sâhibi olan Hâlikımız iyi yapar, iyilikler halk buyurur inşâallâh, demeliyiz.
3- Sabır kuvvetini geçmişe ve geleceğe dağıtmamak
Ey sabırsız nefsim! Acaba geçmiş günlerdeki ibâdet külfetini ve namazın meşakkatini ve musibet zahmetini bugün düşünüp muzdarib olmak; hem gelecek günlerdeki ibâdet vazîfesini ve namaz hizmetini ve musibet elemini bugün tasavvur edip sabırsızlık göstermek, hiç kâr-ı akıl mıdır?
Geçmiş günlerin zahmeti, bugün rahmete kalb olmuş. Elemi gitmiş, lezzeti kalmış. Külfeti kerâmete iltihâk ve meşakkati sevaba inkılâb etmiş. Öyle ise, ondan usanç almak değil, belki yeni bir şevk, taze bir zevk ve devama ciddî bir gayret almak lâzım gelir. Gelecek günler ise madem gelmemişler. Şimdiden düşünüp usanmak ve fütûr getirmek, aynen o günlerde açlığı ve susuzluğu ile bugün düşünüp, bağırıp çağırmak gibi bir dîvâneliktir. Madem hakîkat böyledir. Âkil isen, ibâdet cihetinde, yalnız bugünü düşün. Ve onun bir saatini, “Ücreti pek büyük, külfeti pek az, hoş ve güzel ve ulvî bir hizmete sarf ediyorum” de! O vakit senin acı bir fütûrun tatlı bir gayrete inkılâb eder.
4- Kader ve kazaya rıza göstermek
Biz de مَنْ اٰمَنَ بِالْقَدَرِ اَمِنَ مِنَ الْكَدَرِ düstûr-u kudsîyi kendimize rehber edip, her sıkıntılarınızı sabır ile karşılayacağız diye azmettik.
Sıhhatimi soruyorsunuz. Buranın çok şiddetli kışı ve odamın çok soğuğu ve üç hazîn gurbetin te’sîri ve üç asabî hastalığın sıkıntısı ve bütün bütün yalnızlık ile kābil-i tahammül olmayacak çok zahmetlere ma‘rûz olduğum halde, Hâlikıma hadsiz şükür ederim ki, her derdin en kudsî dermanı olan îmânı; ve îmân-ı bilkaderden, kazâya rızâ ilacını imdâdıma gönderdi. Tam sabır içinde şükrettirdi.
5- Dünyanın ebedi olmadığını düşünmek
Ey bedbaht nefsim! Acaba ömrün ebedî midir? Hiç kat‘î senedin var mı ki, gelecek seneye, belki yarına kadar kalacaksın? Sana usanç veren, tevehhüm-ü ebediyettir. Keyif için ebedî dünyada kalacak gibi nazlanıyorsun.
Dünyanın meşakkatleri madem sevab verir, geçerler; o musibetlere karşı sabır içinde şükür ile, metânetle mukābele edilmek gerektir.
Eğer dünya ebedî olsa idi, insan içinde ebedî kalsa idi ve firâk, ebedî olsa idi, elîmâne teessürâtın ve me’yûsâne teellümâtın bir ma‘nâsı olurdu. Fakat madem dünya bir misâfirhânedir. Vefat eden çocuk nereye gitmiş ise, siz de, biz de oraya gideceğiz. Ve hem bu vefat ona mahsûs değil, umûmî bir caddedir. Hem madem mufârakat dahi ebedî değildir. İleride hem berzahta, hem cennette görüşülecektir. اَلْحُكْمُ لِلّٰهِ demeli. “O verdi, o aldı. اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ عَلٰي كُلِّ حَالٍ deyip sabır ile şükretmeli.
6- Oruç tutmak
Hem insanın ekseriyet-i mutlakası açlığa çok def‘a mübtelâ olur. Sabır ve tahammül için bir idmân veren açlık ve riyâzete muhtaçtır.
7- Hadiselere hikmet nazarı ile bakmak
Cenâb-ı Hakk, Hakîm ismi muktezâsı olarak vücûd-u eşyâda bir merdivenin basamakları gibi bir tertîb vaz‘ etmiş. Sabırsız adam, teennî ile hareket etmediği için basamakları ya atlar, düşer. Veya noksân bırakır. Maksûd damına çıkamaz. Mektubat-1, s.124
İnsanın hayat yolculuğunda en büyük sermayesi sabırdır. Çünkü sabır, hem musibetlerde sarsılmamayı, hem de ibadet ve kullukta sebat etmeyi sağlar. Ancak sabır, iman, tefekkür ve teslimiyetle beslenen bir kuvvettir. Nefis, daima acele ister; dünya lezzetlerini hemen kazanmak, sıkıntılardan da derhâl kurtulmak ister. Fakat sabır, kalbe her şeyin bir vakti, her işin bir hikmeti vardır hakikatini yerleştirir. İnsan sabrını, Allah’ın yardımıyla kuvvetlendirir; sabır kuvveti arttıkça musibetler hafifler, imtihanlar rahmet suretine bürünür. Çünkü sabreden, Allah’a dayanır; Allah’a dayanan ise asla sarsılmaz.
Âl-i İmrân, 3/200
Bakara, 2/155
Şûrâ, 42/43
Bakara, 2/153
Müslim, Zühd, 64
Müslim, Tahâret, 1
Müslim, Zekât, 124
Buhârî, Rikâk, 6
Buhârî, Tıb, 31
Müslim, Birr, 50
Buhârî, Merdâ, 1
Bediüzzaman Said Nursi, Sözler, Hayrat Neşriyat, Isparta 2015, s.95
Bediüzzaman Said Nursi, Mektubat, Hayrat Neşriyat, Isparta 2015, s.124
Bakara, 2/194
Bediüzzaman Said Nursi, Mektubat, Hayrat Neşriyat, Isparta 2015, s.124
Âl-i İmrân, 3/109
Âl-i İmrân, 3/146
Bediüzzaman Said Nursi, Mektubat, Hayrat Neşriyat, Isparta 2015, s.124
Zariyat, 51/60

