Bir zaman kalbime geldi, niçin Muhyiddin-i Arabî gibi hârika zâtlar sahabelere yetişemiyorlar? Sonra namaz içinde سُبْحَانَ رَبِّىَ الْاَعْلٰى derken, şu kelimenin manası inkişaf etti. Tam manasıyla değil, fakat bir parça hakikatı göründü. Kalben dedim: Keşke bir tek namaza bu kelime gibi muvaffak olsaydım, bir sene ibadetten daha iyi idi. (27.Sözün zeyli 2.sebeb)
Keşke bir tek namaza bu kelime gibi muvaffak olsaydım bir sene ibadetten daha iyi idi. Üstadımızın Bir sene ibadetten kastı nafile ibadetler mıdır. Mesela zikir çekmek, nafile namaz kılmak, ve nafile oruç tutmak gibi. Farz ibadetler kast edilmiyor diye anlıyorum acaba doğrumu anlıyorum. İzah eder misiniz?
Hz. Üstad bu ifadeleriyle, sahabe efendilerimizin ibadetteki derecelerine asla yetişilemeyeceğini vurgulamaktadır. Buradan, bütün hisleri ve latifeleri uyanık, hatta hayal, vehim ve sır gibi duyguları dahi keskin ve uyanık olan Sahabe efendilerimizin, namazın çekirdekleri hükmünde olan zikir ve tespihleri okuduklarında, onlara öyle marifet nurları açılıyordu ki; bütün hisleriyle ve duygularıyla, o mübarek kelimelerin bütün manalarına nüfuz ettiklerini anlıyoruz.
Yani Sahabeler; Hamd, tesbih ve tekbir gibi (Sübhanallah, Elhamdülillah, Allah ü Ekber) mübarek kelimeleri söyledikleri vakit, Marifetullahta öyle inkişaf ediyorlardı ki; o mübarek kelimelerin içinde barındırdığı sayısız manaları, feyizleri ve zevkleri, uyanık ve keskin olan latifeleriyle tam olarak alıp istifade ediyorlardı. İmanları her daim kuvvet buluyordu.
Bediüzzaman Hazretleri, bir namazında secdede söylediği سُبْحَانَ رَبِّىَ الْاَعْلٰى tesbihinin manasının bir parça kendisine göründüğünü ifade ederek, Marifetullah nurlarından derinlemesine istifade ettiğini îmâ etmektedir.
Bu noktadan Hz.Üstad; namaz esnasında söylenen mübarek lafızların barındırdığı tüm marifet nurları ve tevhit sırları elde edilerek kılınan bir namazın; bu tarzda kılın(a)mayan ya da sathi kılınan bir senelik namazdan daha iyi olacağını ifade etmiş oluyor. Yoksa Hz. Üstad burada, bir senelik ibadetin farz yahut nafile nev’inden olup olmadığını nazara vermiyor. Bu kıyaslama diğer ibadetlere de tatbik edilebilir diye düşünüyoruz.
Demek namazdaki lafızların derunundaki tevhid sırları, marifet nurları ve yüce manaları bir kimseye ne derece aşikâr olursa, o nispetçe yüksek ve makbul bir namazı olacaktır. İşte sahabe efendilerimiz, her daim namazlarını bu şuur ve idrakle kılıyorlar, bütün his ve duygularıyla mübarek lafızların bütün mana ve sırlarına mazhar oluyorlardı. Onun için Sahabe efendilerimiz, her hususta olduğu gibi ibadetteki dereceleri noktasında da zirve şahsiyetlerdir. Radıyallahü Anhüm Ecmaîn.
Sahabe efendilerimizle alakalı detaylı malumat için lütfen bakınız;
https://risale.online/soru-cevap/sahabeler