Kur'an'da namaz yoktur, salât gelimesi namaz anlamına gelmez diyerek insanların kafasını karıştıranları çok görüyoruz. Özellikle gençler bunları dinleyerek namazdan uzaklaşıyorlar. Salât kelimesinin namaz anlamında olduğunun delillerini açıklar mısınız?
Öncelikle şunu ifade edelim ki bu tarz beyanlar ile sâlat kelimesinin namaz manasına gelmediğini ifade edenler art niyetli kimselerdir. Bu sebeple dikkatli olunması ve dinlenilmemesini tavsiye etmekteyiz. Bununla beraber şu iddia o kadar mesnedsiz, tutarsız, delilsizdir ki bu konu hakkında onbinlerce delil arasından hangi delili getireceğimizi bilemedik. Konuyu çok uzatmadan kısaca izah edelim. Şöyle ki;
Salât, kelime kökü itibariyle birçok anlamına gelmektedir.[1] Kur’ân’da çeşitli anlamlarda kullanılmıştır. Mesela Allah ve melekleri, Peygamber’e salât etmektedir...”[2] âyetinde “Allah ve melekleri Peygamber’in şanını yüceltmektedir” anlamında kullanılmıştır.
Başka bir âyette “İşte Rab’lerinden salâvat ve rahmet hep onlaradır ve doğru yolu bulanlar da onlardır.”[3] şeklinde “salâvat”ın manası “bağışlamalar” şeklinde kullanılmıştır.[4]
Başka bir âyette “Onların mallarından bir miktar sadaka al ki onunla onları temizleyesin, yüceltesin ve onlara salât et; çünkü senin salâtın, onları(n ızdıraplarını) yatıştırır. Allah işitendir, bilendir”[5] âyetinde sâlat kelimesi dua ve istiğfar anlamında kullanılmıştır.[6]
Başka bir âyette “...Eğer Allah’ın, bazı insanları diğer bazılarıyla (bertaraf etmesi) savması olmasaydı, içlerinde Allah’ın ismi çok anılan manastırlar, kiliseler, havralar ve mescitler yıkılırdı...”[7] âyetinde sâlat kelimesi “İbadet edilen yer, mabed” anlamında kullanılmıştır.[8]
Ancak namaz manasına gelen sâlat kelimesi Kur’an’da 80 âyetten fazla yerde bu anlam ile geçmektedir. Bu âyetler burada sıralanamayacak kadar çoktur. Her ne kadar sâlat kelimesinin lügat manasıyla kullanıldığını ifade ederek namazın kıymetini düşürmeye çalışanlar olsa da bu asla böyle değildir. Kur’an’ın en büyük müfessiri Rasul-ü Ekrem’dir (sav), O'nun Kur’an’ın bu kelimesinden ne anladığı ise bu konuda çok açık ve nettir. [9]
Meslea; “Rükûları, secdeleri, abdestleri ve vakitlerine riayet ederek beş vakit sâlataları (namazı kılmaya) devam eden ve bu beş vakit namazın Allah katından gelen bir emr-i hak olduğunu kabul eden kimse cennete girer.”[10]
Şimdi bu hadise göre rükûları, secdeleri, vakitleri ve abdesti bulunan sâlat namazdan başka ne olabilir?
Başka bir hadiste “ Yüce Allah şöyle buyurdu: ‘Senin ümmetine beş vakit sâlatı (namazı) farz kıldım ve onları, vaktinde ve hakkını vererek kılanları cennete koyacağımı kendi katımda vaad ettim. Namazları düzenli kılmayanlar için ise katımda böyle bir vaad yoktur.’”[11]
Burada Allah’ın üzerimize farz kıldığını ifade ettiği sâlat nedir? Halbuki dua, istiğfar vb. ibadetler güzeldir, hoştur ama farz değildir.
Bu konuda sayılamayacak kadar hadis vardır. Yine Kur’ân’da geçen “orta namazını muhafaza ediniz”[12] âyeti için Sevgili Peygamberimiz “orta namaz, ikindi namazıdır” demiştir.[13]
Görüldüğü gibi Peygamberimizin (sav) ve ashabın uygulamasında, hayatında namaz vardır. Bu konuda şüpheye dahi mahal yoktur. Üzerine binlerce getireceğimiz delil ve burhan vardır.
Zaten İslâmiyet henüz gelmeden önce de bu kelime namaz anlamını ifade ediyordu. Kaynaklara göre cahiliye döneminde Haniflik’e mensup bazı kimselerin namaz kıldıklarını öğrenmekteyiz. İbn Habib ve Müslim’in kaydettiklerine göre, Ebû Zer ile Kus b. Sâide cahiliye döneminde namaz kılan kimseler arasında yer almaktaydı.[14] Salât/Namaz, Arapların eskiden beri bildikleri bir ibadet idi. Namazlarında rükû ve secde bulunmakta, bu açılardan dinimizin namazına benzemekteydi.
[1] Cevherî, İsmail b.Hammad, es-Sıhah Tâcu’l-Luga ve Sıhahu’l-Arabiyye, Dâru’lİlm, Beyrut,1979, IV, 2402
[2] Ahzab 33/56
[3] Bakara 2/157
[4] Taberî, Ebû Câfer Muhammed b.Cerir, Câmiu’l-Beyân an Te’vîli’l-Kur’ân, Mısır, 1954, c.2, s. 42
[5] Tevbe, 9/103
[6] Beydâvî, Abdullah ibn Ömer ibn Muhammed Nâsıruddin, Envârü't-Tenzîl ve Esrâru't Te'vil, Hakikat Kitabevi, İst., 1991., c.3, s. 589.
[7] Hac, 22 /40
[8] Taberî, Ebû Câfer Muhammed b.Cerir, Câmiu’l-Beyân an Te’vîli’l-Kur’ân, Mısır, 1954, c. XVII,176, s.177.
[9] Beydâvî, Abdullah ibn Ömer ibn Muhammed Nâsıruddin, Envârü't-Tenzîl ve Esrâru't Te'vil, Hakikat Kitabevi, İst., 1991., c.3, s. 589.
[10] İbn Hanbel, IV, 266
[11] Ebû Dâvûd, Salât, 9
[12] Bakara 2/238.
[13] Tirmizî, Tefsîr, Sûre, 2.
[14] İbn Habib, Ebu Câ’fer Muhammed, Kitabu’l-Muhabber, Beyrut, trs, s.171-172; Müslim, IV, 1920.