Son zamanlarda sahabelere karşı üstünlük iddiası nereden çıkıyor, kim çıkarıyor. Bu zamanda bu konular neden çok konuşuluyor, gündemde tutuluyor?
Ehlisünnetin itikadı ve ittifakı ile peygamberlerden sonra en yüksek manevi makam sahipleri sahabe efendilerimizdir. Külli fazilet noktasında onlara yetişmek mümkün değildir.[1] Cenab-ı Hakk Kur’an’da sahabeleri övdüğü gibi Tevrat ve incilde de övdüğünü ifade etmektedir.[2]
Ashap, mallarını ve canlarını ortaya koyarak Hz. Peygamber’e bağlanmaları, Kur’ân-ı Kerîm’i öğrenmek ve öğretmek için çalışmaları, İslâmiyet’i yaşamak ve yaşatmak için büyük fedakârlıklar göstermeleri sebebiyle Kur’an’da “insanlık için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmet” (Âl-i İmrân 3/110) diye övülmüştür.[3]
Sahabelerin en yakın akrabaları da dahil olmak üzere bütün insanlar Peygamber Efendimiz ve O’nun davasına karşı çıkarlarken sahabe efendilerimiz canlarıyla ve mallarıyla onu korumuş ve davasına sahip çıkmışlardır. Çoğu defa Peygamberden bir mucize dahi görmeden sadece şahsını görerek öyle iman etmişler ki bütün dünya karşılarına çıksa onları o davalarından vaz geçiremezdi ve geçirememiştir. Öyle iman etmişlerdi ki, imanlarında hiçbir tereddüt ve şüphe bulunmuyordu. Hatta vesveseye bile düşmemişlerdir.
Resûl-i Ekrem ümmetin onları örnek almasını tavsiye etmiş ve sahâbe çizgisini getirdiği dinin ve kurduğu sistemin devamı olarak göstermiştir (Tirmizî, “Îmân”, 18). Ashabın İslâm’ı yayma ve Resûlullah’ı koruma uğrunda yaptığı fedakârlıklar kendilerinden sonra gelen nesilleri imrendirecek ve hayrette bırakacak niteliktedir. İslâmiyet onların bu davranışları sayesinde kök salıp yayılmış ve sonraki nesillere ulaşmıştır. Sahâbîlerin Hz. Peygamber’i kendilerinden sonra gelen nesillere tanıtmada önemli rol üstlendikleri bilinmektedir. Resûl-i Ekrem ve onun şahsiyeti hakkında bilinenler sahâbenin naklettiği tesbitlerden ibarettir. Eğer sahâbîler olmasaydı bugün Kur’ân-ı Kerîm dahil Hz. Peygamber ve İslâm’la ilgili güvenilir bilgi bulunmayacaktı. Kur’ân-ı Kerîm’in sûre ve âyetlerinin iniş sebepleri, hadislerin vürûd sebebi, Kur’an hükümlerinin pratik hayata tatbiki ve açıklanması ile Resûl-i Ekrem’in peygamberliği süresince yaptığı icraat ashabın nakilleri sayesinde bilinmektedir.[4]
SAHABELERİN MAKAMI
Bediüzzaman hazretleri bu konu hakkında şöyle der: “ Peygamberimizin sohbeti öyle bir iksirdir ki, o sohbete bir dakika müşerref olan bir zat, senelerce çalışılarak elde edilecek hakikatın nurlarına nail olur. Çünkü sohbette, sohbet edenin ve anlatılan hakikatlerin boyasıyla, rengiyle boyalanma var. Sohbet edenin hali ve özellikleri ile beraber anlatılan hakikatlerin insanın ruhunda, kalbinde, vicdanında, cisminde etkileri, yansımaları olur. Malûmdur ki: bu etkilerle ve yansımalarla ve kabul etmek ve tabi olmakla peygamberlik nuru sayesinde insan en yüksek bir mertebeye çıkabilir.
Nasıl ki, bir sultanın hizmetkârı, onun tebaiyeti ile öyle bir mevkiye çıkar ki, bir padişah çıkamaz. İşte şu sırdandır ki, en büyük veliler sahabe derecesine çıkamıyorlar. Hattâ Celaleddin-i Süyutî gibi, uyanık iken çok defa sohbet-i Nebeviyeye mazhar olan veliler, Resul-i Ekrem (A.S.M.) ile yakazaten(uyku ile uyanıklık arasında ) görüşseler ve şu âlemde sohbetine müşerref olsalar, yine sahabeye yetişemiyorlar. Çünki Sahabelerin sohbeti, Nübüvvet-i Ahmediye (A.S.M.) nuruyla, yani Nebi olarak onunla sohbet ediyorlar. Evliyalar ise, vefat-ı Nebevîden sonra Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ı görmeleri, velâyet-i Ahmediye (A.S.M.) nuruyla sohbettir.
Peygamberimizin sohbetinin nasıl nurlu bir iksir olduğu şuradan anlaşılır ki: Bir bedevi adam, kızını sağ olarak defnedecek kadar vahşi ve katı kalbli olduğu halde, gelip bir saat peygamberimizin sohbetini dinler ve sonra karıncaya ayağını basmayacak kadar bir şefkatli kalbe sahip olurdu. Hem cahil, vahşi bir âdam, bir gün peygamberimizin sohbetine katılır; öyle kâmil bir insan olur, öylesine gerçeklere nufuz eden bir hal elde ederdi ki; sonra Çin ve Hind gibi memleketlere giderdi, o günün medeni milletlerine insanlıkta rehberlik edebilir ve hakikatleri ders verecek bir öğretmen olurdu.[5]
Onlar, İslâm’a girdikleri ilk andan itibaren güçlü bir imanla kabul ettikleri yeni dinin gereklerini tam bir teslimiyetle yerine getirmişlerdir. Bu yeni dine girmeye ve onu yaşamaya zorlanmadıkları halde onların büyük bir kısmı ömrünü Resûlullah’ın yanında geçirmiş, onunla savaşlara katılmış ve İslâm’ın yayılması için gayret göstermiştir. Bu süreçte İslâm karşıtları tarafından tehdit ve işkencelerle, hatta ölümle karşılaşan, yurtlarını, mallarını, eşlerini ve çocuklarını terkedip başka yerlere hicret etmek zorunda kalanlar olmuş, ancak inançlarından, Allah’a ve resulüne olan bağlılıklarından tâviz vermemişlerdir. Cenâb-ı Hak ashâbı Kur’an’da övmüş ve mutedil bir ümmet olduklarını (el-Bakara 2/143), Allah ve resulüne iman edip tam teslimiyet gösterdiklerini ve büyük ecir kazandıklarını (Âl-i İmrân 3/172, 173), Allah’ın kendilerinden, kendilerinin de Allah’tan razı olduğunu ve ebedî kalacakları cennetin onlar için hazırlandığını (et-Tevbe 9/100) bildirmiş; Allah’a ve resulüne yardım eden sâdık müminler olduklarını (el-Haşr 59/8), ihtiyaç içinde bulunmalarına rağmen başkalarını kendilerine tercih ettiklerini ve kurtuluşu hak ettiklerini (el-Haşr 59/9), gerçek müminler olarak bağışlanacaklarını ve âhirette cömertçe rızıklandırılacaklarını (el-Enfâl 8/74) haber vermiştir. Hz. Peygamber de fedakârlıklarını birlikte yaşayarak gördüğü ashaptan bahsederken onları “insanlık tarihinin en hayırlı nesli” (Buhârî, “Feżâʾilü aṣḥâbi’n-nebî”, 1; Müslim, “Feżâʾilü’ṣ-ṣaḥâbe”, 211, 212), “ümmetin en hayırlıları” (Müsned, V, 350), “cehennem ateşinin yakmayacağı kimseler” (Tirmizî, “Menâḳıb”, 57), “cennetlikler” (Müttakī el-Hindî, XI, 539) diye tanıtmış, ayrıca ümmetin onlara ikramda bulunmasını (Tayâlisî, s. 7), iyilik etmesini (Müsned, I, 26) ve kendilerini çekiştirmemesini (Buhârî, “Feżâʾilü aṣḥâbi’n-nebî”, 4; Müslim, “Feżâʾilü’ṣ-ṣaḥâbe”, 221, 222) istemiştir.[6]
Bizler ise 1400 yıldan fazladır başta Kur’an ve Hadisler olmak üzere bütün âlim, evliya, sıddık ve salih kulların hem hayatları hem eserleriyle hakikati sabit olan İslamiyet’e karşı aynı tavrı maalesef gösteremiyoruz. Hâlbuki o günden bugüne İslam uğruna canlarını veren şehitler başta olmak üzere, İslamiyet’in devletleşen esasları, milyarlarca Müslümanlar ve insanlığa gösterdiği yol olarak İslamiyet’in hakikati haddü hesaba gelmez deliller ile ispatlanmıştır. Bütün bunlara rağmen en küçük bir Avrupa filozofunun sözüyle tereddüt geçiriyor, endişe ediyor, şüphe duyuyoruz. İşte bu sönük imanımızla tutup kendimizi sahabelere kıyas ediyoruz.
SAHABELERLE KENDİLERİNİ MUKAYESE EDENLER
“Bu meseleyi söyleyenler iki kısımdır.
Birincisi iyi niyetli bazı ehli imandır. Bazı hadisleri görmüşler manasını tam anlamamışlar. Ehli imanı şevklendirmek için bunu söylüyorlar.
İkincisi: Gururlu bazı insanlardır ki mezhepsizliklerini ve dinsizliklerini sahabeye eşitlik davası ile meşrulaştırmaya çalışıyorlar. Çünkü sahabeler dinin temel meselelerinin taşıyıcılarıdırlar. Böyle insanlar dinin temel meselelerini değiştirmek için sahabenin yüksek makamını inkâr ediyorlar. “Onlar da bizim gibi insanlardır” diyerek sahabelere olan güveni sarsmaya çalışıyorlar.”[7]
Hem sahabelerin imanlarının derecelerini, kuvvetini, takvadaki üstünlüklerini gösteren tam ve mükemmel dindarlıkları, Salih amelleri nerede? Doğru dürüst düzenli olarak farzları eda edemeyen zayıf imanımız nerede?
Şu anda sahabeler berzah âleminde bulunuyorlar. Ebedi saadete nail olmuşlar. Allah’ın rızasını kazanmışlar. Dünya imtihanını en güzel bir netice ile bitirmişler. Sonlarından endişe edecek bir korku taşımıyorlar. Bizler ise hala hayattayız. Ebedi bir cenneti, saadeti, nimeti kazanmak veya kaybetmekle karşı karşıyayız. Bize düşen mücadelemizin derecesini kıyaslamak yerine imanımızı muhafaza edecek dersler almak, takviye etmek, ameller işlemektir. Sahabelerin küçük bir kardeşi olmak, onlara komşu olabilmek, şefaatlerine mazhar olmak için O üstadlarımızı taklid etmektir.
Geniş Blgi İçin Aşağıdaki linklere bakabilirsiniz:
/soru-cevap/sahabeler-ve-bizler
/soru-cevap/sahabeleri-bazi-hususi-sahislar-gecebilir-mi
/soru-cevap/sahabeye-karsi-ustunluk-dava-edenler
/soru-cevap/sahabelerin-imani-ile-bizlerin-imani
[1] SÖZLER, 163.
[2] Fetih, 48/29.
[3] TDV, FEZÂİLÜ’s-SAHÂBE.
[4] TDV, SAHÂBE.
[5] SÖZLER, 163-164.
[6] TDV, SAHÂBE.
[7] SÖZLER, 169-170.