Peygamber Efendimize (asm) peygamberlik vazifesinin kırk yaşında gelmesinin hikmeti nedir?
"Binlerce hikmetleri vardır.
Nübüvvet gayet ağır ve büyük bir mükellefiyettir. Melekât-ı akliye ve istidâdât-ı kalbiyenin inkişafı ve tekemmülü ile o ağır mükellefiyet tahammül edilir. O tekemmülün zamanı ise kırk yaşıdır.
Hem hevesât-ı nefsâniyenin heyecanlı zamanı ve hararet-i gariziyenin galeyanlı hengâmı ve ihtirâsât-ı dünyeviyenin feveranlı vakti olan gençlik ve şebabiyet ise, sırf İlâhî ve uhrevî ve kudsî olan vezâif-i nübüvvete muvafık düşmüyor. Kırktan evvel ne kadar ciddî ve hâlis bir adam olsa da, şöhretperestlerin hatırlarına, "Belki dünyanın şan ve şerefi için çalışır" vehmi gelir. Onların ithamından çabuk kurtulamaz. Fakat kırktan sonra, madem kabir tarafına nüzul başlıyor ve dünyadan ziyade âhiret ona görünüyor. Harekât ve a'mâl-i uhreviyesinde çabuk o ithamdan kurtulur ve muvaffak olur. İnsanlar da sûizandan kurtulur, halâs olur." (Metubat)
(Kırk yaş, insanın tekâmül ettiği bir yaştır. Kabiliyet ve istidatların kemale erdiği, melekelerin yerli yerine oturduğu bir çağdır. Bu yaşta Hz. Peygamer (asm) için, bir yandan gelen ilahî mesajları alabilecek bir durum hasıl olmuş, bir yandan da davet ve tebliğin zorluklarını göğüsleyebilecek bir konum söz konusudur.
Peygamberlik gibi bir dava, gençlik yaşlarında olsa, daha fazla şüphelere, tereddütlere, daha fazla itirazlara sebep olabilirdi. Kırk yaşına kadar, gençliğinin her safhasında “Muhammedu’l-Emin” unvanıyla şöhret bulmuş bir zatın, kırk yaşından sonra, hayatı boyunca gösterdiği ahlakın zıddına olarak yalan ve yanlış şeylere tenezzül etmesi, mümkün değil.)