İhlas Risalesi'nde "Ey Risale-i Nur şakirdleri ve Kur'ân'ın hizmetkârları! Sizler ve bizler öyle bir insan-ı kâmil ismine lâyık bir şahs-ı mânevînin âzâlarıyız." denilmiş. Burada neden sizler ve bizler denilmiştir? Ayrıca, "insan-ı kamil ismine lâyık bir şahs-ı mânevînin âzâlarıyız" kısmını açıklar mısınız?
İhlas, yani Allah rızasını asıl gaye yapmak düşüncesi İslamiyetin temeli sayılabilecek kadar önemli bir konudur. Özellikle dine hizmet edenlerin ihlaslı olmaları daha bir önemlidir. Çünkü bütün İslam dünyasının yükselmesi ancak ihlaslı hizmetlerle olabilir. Başka türlü olması mümkün değildir.
Bu noktadan ihlas yalnız Nur Talebelerini değil, onlar gibi Kur'an'a hizmet etmeye çalışan bütün İslamî grubları alakadar eden çok hayati bir mesele olduğundan burada Üstad herkese hitab ediyor.
Nur Talebeleri, Üstad Bediüzzaman'ın kurduğu bir cemaatle ve o cemaatin manevî şahsiyetiyle hizmet ederler. Şahsî manevîye bugünkü hukukî tabirde tüzel kişilik denilmektedir. Üstad Hazretleri, yalnızca hayra çalışan böyle bir şahs-ı manevînin bir insan-ı kâmil, bir velî makamında olduğuna başka bir yerde şöyle temas eder:
"Lillah için (Allah için) olan bir uhuvvet (kardeşlik) dairesindeki kardeşlerin içinde ciddî, samimî tesanüdün (dayanışmanın) çok kerametleri olabilir. Hattâ şöyle bir cemaatin şahs-ı manevîsi bir veliyy-i kâmil hükmüne geçebilir, inayata (ilâhî yardımlara) mazhar olur (kavuşur)."
İşte Nur Talebeleri'nin cemaati böyle bir veliyyi kâmildir. Her bir hakiki sadık ve halis talebe o manevî şahsın bir azası sayılır. O cemaatin kazandığı bütün hayır ve şereflerden hissedar olur.
Bu kazanç bütün ihlasla Kur'an'a hizmet eden toplulukların şahs-ı manevisi için de geçerlidir. Yine İhlas Risalesi'nde Hz. Üstad buna şu cümlelerle işaret eder:
"Emval-i uhreviyede (ahiret hizmetlerinde) sırr-ı ihlas ile iştirak (ihlas sırrıyla ortak olmak) ve sırr-ı uhuvvet ile tesanüd (kardeşlik sırrıyla dayanışmak) ve sırr-ı ittihad ile teşrik-ül mesaî (birleşme sırrıyla dayanışmak).. o iştirak-i a'malden (amel ortaklığından) hasıl olan (ortaya çıkan) umum yekûn (bütün sevaplar) ve umum nur herbirinin defter-i a'maline (amel defterlerine) bitamamiha (tamamen) gireceği ehl-i hakikat mabeyninde meşhud ve vaki'dir (haikat ehli zatlar arasında önceden beri görülmüş ve yaşanmıştır) ve vüs'at-ı rahmet ve kerem-i İlahînin muktezasıdır (Allah'ın rahmetinin bolluğunun ve ikram ediciliğinin bir gereğidir.)."
Cevabınız için Allah razı olsun...Fakat bu 21.lema yalnız Risale-i Nur talebelerine bakmıyor mu? Bildiğim kadarıyla umuma bakan ihlas risalesi 20.lem'adır. Ayrıca Kur'ana hizmet eden toplulukların bir şahs-ı manevisi varsa Risale-i Nur'un şahs-ı manevisinin bundan farkı nedir?
Değerli kardeşimiz, 20. Lem'anın diğer cemaatlere bakması 21. Lem'anın hiç bakmaması anlamına gelmez. Mesela, amelinizde rızayı ilahi olmalı... Yukarıda yazdığımız ifadeler şu an başka böyle topluluklar kesinlikle var anlamında değil. Çünkü biz bunu bilemeyiz, gaybi bir konu. Fakat Üstad bunun ehl-i hakikat arasında meşhud ve vaki olduğunu söylüyor. Bu sözü dikkate almamız ve daraltıcı yorumlardan kaçınmamız gerekir. İhlas ve tesanüd şartlarını taşıyan Kur'anî bir cemaat varsa bu yol onlara da her zaman açık demektir.
Risale-i Nur'un farkı ise asırların beklediği bir müceddidin cemaati olmasıdır ve onun bu şahsı manevi garantisini vermesidir.