Peygamberimizin(asm) diğer peygamberlerden üstün olduğunu nereden biliyoruz?
Fahreddin-i Razi Hazretleri Tefsir-i Kebir’de Peygamberimizin (a.s.m) en üstün peygamber olduğunu delillerle ispat etmiştir. Bu konuda ümmetin ittifakı vardır. Bunlardan birkaçı şöyledir:
“1) Allah-u Teâlâ’nın, "Biz seni ancak, âlemler için rahmet olarak yolladık."[1] âyetidir. Hz. Peygamber âlemler için bir rahmet olunca, onun herkesten, bütün âlemden üstün olması gerekir.
2) "Ve Senin zikrini yücelttik."[2] âyetidir. Bu tavsif Hz. Peygamber (s.a.v) hakkında söylenmiştir, çünkü Allah-u Teâlâ Hz. Muhammed'in zikrini, kelime-i şehâdette, ezanda ve teşehhüdde kendi adıyla beraber zikretmiştir.
3) Hz. Peygamber’in (s.a.v) mucizesi, diğer peygamberlerin mucizelerinden daha üstündür. Bu sebeple O’nun (a.s.m), diğer peygamberlerden daha üstün olması gerekir. Çünkü peygamberimize Kur’an mucizesi verilmiştir. Kur’an, en büyük mucize olduğu için Sevgili Peygamberimiz de bütün peygamberlerden üstün olur.
4) Hz. Peygamber (s.a.v), bütün insanlara, cinlere peygamber olarak gönderilmiştir. Bu sebeple de O’nun daha üstün olması gerekir. Hz. Muhammed’in (s.a.v) bütün insanlara peygamber olarak gönderilmiş olduğuna, “Biz seni, ancak insanların tamamı için peygamber olarak gönderdik."[3]âyeti delildir.
5) Hz. Muhammed’in (s.a.v) dini, dinlerin en üstünüdür. Buna binaen Hz. Peygamber’in (s.a.v) de, peygamberlerin en faziletlisi olması gerekir.
6) Muhammed (s.a.v) ümmeti, ümmetlerin en üstünüdür. Bundan dolayı, Hz. Peygamber’in (s.a.v) de, peygamberlerin en üstünü olması gerekir. Birinci cümlemizin delili, "Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı bir ümmetsiniz."[4] âyetidir. İkinci cümlemizin delili ise şudur: Bu ümmet Hz. Muhammed’e (s.a.v) tabi oldukları için bu dereceye ulaşmıştır. Nitekim Cenab-ı Allah, "De ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız, bana uyun ki Allah da sizi sevsin."[5] buyurmuştur. Tâbi olanların üstünlüğü, tâbi olunanın da üstün olmasını gerektirir.
7) Hz. Peygamber (s.a.v) son peygamberdir. Bundan dolayı O’nun daha üstün olması gerekir. Çünkü daha iyi olanın, derecesi daha aşağı olan ile hükmünün kaldırılması aklen mümkün değildir.
8) Hz. Peygamber’in (s.a.v), Hz. Âdem ve diğer peygamberler kıyamet günü benim sancağım altında olurlar." hadisidir. Bu da, O’nun Hz. Âdem ve bütün Âdemoğullarından daha üstün olduğunu gösterir.
Enes (r.a), Hz. Peygamber’in (s.a.v) şöyle dediğini rivayet etmiştir: "İnsanlar diriltildiği zaman, kabirden ilk çıkacak benim. İnsanlar mahşerde toplandıklarında, onların hatibi benim. Ümitsizliğe düştüklerinde ben onların müjdecisi olacağım. Livâü'l-Hamd benim elimdedir. Ben Rabb’imin yanında Âdemoğullarının en kıymetlisiyim. Ama övünmüyorum.'[6]
İbn-i Abbas'tan şöyle dediği rivayet edilmiştir: Sahabeden bir grup oturmuş, karşılıklı konuşuyorlardı. Hz. Peygamber’i (s.a.v) de onları duyuyordu. Birisi, "Ne güzel, Allah, Hz. İbrâhim'i dostu saymış" dedi. Bir başkası, "Bu, Cenab-ı Allah'ın Hz. Mûsâ ile bizzat konuşmasından daha şaşırtıcı bir şey değil." dedi. Bir diğeri, "Hz. Îsâ, Allah'ın kelimesi ve ruhudur."; bir diğeri de, "Allah, Hz. Âdem’i seçmiştir." dedi. O sırada, Hz. Peygamber (a.s.m) yanlarına çıkarak: "Sözlerinizi ve delillerinizi duydum. Hz. İbrâhim Allah'ın Halilidir, doğru. Hz. Mûsâ, Allah'ın konuştuğu kimsedir, doğru. Hz. Îsâ, Rûhullahtır, doğrudur. Allah, Hz. Âdem’i seçmiştir, doğrudur. Ben de Allah’ın sevgili kuluyum, (Habibullahım) fakat övünmüyorum. Ben kıyamette Livâü'l-Hamd’ın taşıyıcısıyım, fakat övünmüyorum. Ben kıyamet günü ilk şefaat edecek ve şefaati ilk kabul edilecek olanım, fakat övünmüyorum. Cennet kapısını ilk ben çalacağım, o bana açılacak ve fakir müminler yanımda olarak oraya gireceğim, fakat övünmüyorum. Ben gelmiş geçmiş insanların en şereflisiyim, fakat övünmüyorum." buyurmuştur. [7]
9) Beyhaki’nin "Fedâilu's-Sahâbe'de rivayet ettiğine göre, Ali ibnTalib’i uzaktan görünce, Hz. Peygamber (s.a.v), "Bu, Arapların seyyidi, efendisidir." dedi. Bunun üzerine Hz. Aişe, "Arapların efendisi sen değil misin?" deyince, Hz. Peygamber, "Ben, bütün âlemlerin efendisiyim; o ise sadece Arapların..." buyurdu. Bu da, Hz. Peygamber'in, peygamberlerin en üstünü olduğunu gösterir.[8]
10) Cabir bin Abdullah’tan, Hz. Peygamber’in (s.a.v) şöyle dediğini rivayet etmiştir:
“Benden önce hiç kimseye verilmeyen şu beş şey bana bahşedildi:
Bir aylık zamanda kat edilecek uzaklıkta bulunan düşmanlarımın kalbine korku salmakla desteklendim. Yeryüzü benim için mescid ve temizleyici kılındı. Bu yüzden ümmetimden her kim bir namaz vaktine girerse namazını kılsın. Ganimetler benim için helal kılındı. Benden önce hiç kimseye helal kılınmamıştı. Bana şefaat hakkı tanındı. Peygamberler sadece kendi kavimlerine gönderilirdi ben ise tüm insanlara gönderildim."[9]
Bu hadis, Cenâb-ı Hak'ın, Hz. Peygamber’i (s.a.v) başka peygamberlere üstün kıldığı hususunda açık bir delildir.
11) Muhammed ibn el-Hakim et-Tirmizi, en-Nevâdir kitabında, Ebu Hureyre (r.a) Hz. Peygamber’in (s.a.v) şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Allah Hz. İbrahim'i dost (Halil); Musa'yı sırdaş (Neciy), beni de sevgili (Habîb) edinmiştir. Sonra Cenâb-ı Hak, "İzzet ve celâlime yemin ederim ki, ben Habîbim’i, Halilim’e ve Neciyim’e tercih ederim." demiştir.[10]
12) Allah-u Teâlâ Kur'an'da, peygamberlerine her hitap ettiğinde onlara isimleriyle seslenmiştir. Meselâ, "Ey Âdem, otur..."[11] "Ona, ey İbrâhim diye nida ettik."[12] "Ey Mûsâ, benim ben, senin Rabb’in.."[13] buyurmuştur.
Ama Hz. Peygamber’e (s.a.v) nida ettiğinde, "Ey Nebî" [14] ve "Ey Resul..."[15] diye hitap etmiştir. Bu da, Hz. Peygamber'in üstünlüğünü gösterir.”[16]
[1]Enbiyâ, 21/107.
[2]İnşirâh, 94/4.
[3]Sebe’, 34/28.
[4]Âl-i İmrân, 3/110.
[5]Âl-i İmrân, 3/31.
[6]Tirmizî, “Menâkıb”, 1.
[7]Tirmizî, “Menâkıb”, 1.
[8]Ebu’l-Kâsım Süleyman b. Ahmed et-Taberânî, el-Mu’cemü’l-Kebîr, hzr. HamdîAbdulmecid3: 88, (h. No: 2749).
[9]Buhârî, “Teyemmüm”, 1.
[10]Muhammed b. Alî, el-Hakîm et-Tirmizî, Nevâdiru’l-Usûl, hzr. Nureddin Boyacılar (Beyrut: Dâru’l-Minhâc, 2015), 2: 485(h. No: 675)., EbûBekr el-Beyhakî, el-Câmi’ li-Şuabi’l-Îmân, hzr. AbdulalîAbdulhamit (Riyad: Mektebetü’r-Rüşd, 2003), 3: 81(h. No: 1413).
[11] Bakara, 2/35.
[12]Sâffât, 37/104.
[13]Tâ-Hâ, 20/11-12.
[14]Ahzâb, 33/1.
[15]Mâide, 5/67.
[16]Fahruddîn er-Râzî, Tefsîr-i Kebîr(Mefâtihu’l-Gayb), trc. Heyet. (İstanbul: Huzur Yayınevi, 2002), 5: 376-390.