Cenab-ı Hakk'ın herkese verdiği irade aynı mıdır? Aynı ise Hz. Ali ile bizim irademiz aynı mıdır? Aynı değilse bu adilmidir, adalete uygun mudur?
Öncelikle ifade edelim ki; âlemde mutlak idare ve irâde sahibi ancak Allah’tır. Rabbimiz irâde sıfatı ile her neyi murâd ederse dilediği gibi yapar. Rabbimiz Allah, biz kullarını imtihan ve tecrübe için bu dünyaya göndermiştir. Elbette ebedi bir hayatı kazanmak ya da kaybetmek noktasında insanın mesul olabilmesi için de hikmetiyle insanlara cüz'î bir irâde yani “dileme ve tercih etme yetisi” vermiştir. İnsandaki bu cüz’î irade kişiden kişiye değişmez. Herkeste aynı derecede “sadece bir meyletme ve tercih etme miktarınca” bulunmaktadır. Haliyle bütün insanlardaki irade, dileme ve tercih etme yetisi aynı olup hepsine birden cüz’î irade diyoruz.
İnsan kendindeki bu cüzî irâde ile hayrı veya şerri, iyiyi veya fenalığı hür bir şekilde tercih eder, ister, Allah da dilerse onları yaratır. Fakat yaratmak mecburiyeti yoktur. Yani insan, cüz-i ihtiyari ile bir şeyi diler, Allah sonsuz kudretiyle o fiili yaratır. İsteyen, dileyen kul olduğu halde yaratan Allah, kesb eden ise kuldur, deriz. Onun için mesuliyeti de kul çeker.
Rabbimiz Kur’ân-ı Kerim’de; ‘’Fakat, âlemlerin Rabbi olan Allah (size dileme kabiliyetini vermeyi) dilemedikçe, siz dileyemezsiniz.’’[1] buyurarak insandaki cüzî irâdenin Rabbimiz tarafından insana verdiği net bir şekilde anlaşılmaktadır.
Bediüzzaman Hazretleri Kader Risalesi’nde insana verilen cüz’î iradenin çok zayıf olduğunu fakat Rabbimiz hikmeti gereği kendi küllî iradesini kulunun cüz’î iradesine bağladığını söyler. Yani Rabbimiz ma‘nen der ki: “Ey kulum! Hür iradenle hangi yolu istersen, seni o yolda götürürüm. Öyle ise, mes’ûliyet sana âittir!”
Demek cüz’î irade Hz. Ali Efendimizde de bizde de aynı cüz’î iradedir, farkı yoktur. Fark kişinin iradesini kendi gayret ve çabalarıyla sağlamlaştırmasıyla ortaya çıkmaktadır. Kimi zayıf iradeli kişiler en büyük ve en çirkin bir günaha hemen düşüverirken Hz. Ali Efendimiz gibi yüksek iradeli yıldız şahsiyetler en küçük ve basit günahlardan akrepten yılandan kaçar gibi kaçarlar.
Bu farklılık tamamen cüz’î iradenin doğru veya yanlış kullanımı ile alakalıdır. Neticede iman dersleriyle, ilimle, dua ile, tövbe istiğfar ve ibadetle iradesi güçlenen kişiler kolay kolay nefis ve şeytanın tuzaklarına düşmezler ve günah işlemezler. Ancak kuvvetli imana sahip olmayanlar, ilmi çalışmalara rağbet etmeyenler, ibadet, dua ve istiğfarda zayıf olup nefsini terbiye edemeyen kişiler çok kolay bir şekilde nefis ve şeytana mağlub olup büyük günahlara kolaylıkla girebilmektedirler. Demek irade sağlamlığı kişinin kendi kesbiyle yani çalışma ve gayretiyle ortaya çıkmaktadır. Aksi halde Rabbimiz adaleti gereği herkese aynı cüz’î iradeyi vermektedir.
İnsan iradesini nasıl sağlamlaştırılacağıyla alakalı olarak Üstad Bediüzzaman Hazretleri Kader Risalesi'nde şöyle der: "O iradenin bir eline duayı ver ki, silsile-i hasenatın (iyiliklerin) bir meyvesi olan Cennet'e eli yetişsin ve bir çiçeği olan saadet-i ebediyeye (cennete) eli uzansın. Diğer eline istiğfarı (tevbeyi) ver ki, onun eli seyyiattan (kötülüklerden) kısalsın ve o şecere-i mel'unenin (lanetli ağacın) bir meyvesi olan Zakkum-u Cehennem'e yetişmesin.
Demek dua ve tevekkül, meyelan-ı hayra (hayra yönelmeye) büyük bir kuvvet verdiği gibi; istiğfar ve tövbe dahi, meyelan-ı şerri (şerre yönelmeyi) keser, tecavüzatını (taşkınlıklarını) kırar."[2]
https://risale.online/soru-cevap/allahin-iradesi-ile-kulun-iradesi
https://risale.online/soru-cevap/cuzi-iradenin-mahiyeti