"Hem insan hodgâmlık ve zâhirperestliğiyle beraber, her şeyi kendine bakan yüzüyle muhâkeme ettiğinden, pek çok mahz-ı edebî olan şeyleri hilâf-ı edeb zanneder. Meselâ âlet-i tenâsül-ü insan, insan nazarında bahsi hacâlet-âverdir. Fakat şu perde-i hacâlet, insana bakan yüzdedir. Yoksa hilkate, san‘ata ve gāyât-ı fıtrata bakan yüzler öyle perdelerdir ki, hikmet nazarıyla bakılsa, ayn-ı edebdir. Hacâlet ona hiç temas etmez. İşte menba‘-ı edeb olan Kur’ân-ı Hakîm’in bazı ta‘birâtı, bu yüzler ve perdelere göredir, nasıl ki bize görünen çirkin mahlûkların ve hâdiselerin zâhirî yüzleri altında, gayet güzel ve hikmetli san‘at ve hilkatine bakan güzel yüzler var ki, Sâni‘e bakar. Ve çok güzel perdeler var ki, hikmetleri saklar. Ve pek çok zâhirî intizâmsızlıklar ve karışıklıklar var ki, pek muntazam bir kitâbet-i kudsiyedir."
1- Burayı izah eder misiniz?
2- İşte menba‘-ı edeb olan Kur’ân-ı Hakîm’in bazı ta‘birâtı nelerdir örnek verebilir misiniz?
İnsan olayları ve hadiseleri ilk önce dış görünüşüyle değerlendirdiğinden edebe çok uygun olan şeyleri edebe aykırı zanneder. Mesela insanın üreme organından bahsetmekten utanırız. Fakat bu utanma insana bakan yüzdedir. Yoksa o organlarımız yaratılış gayesi, sanat ve faydaları yönünden değerlendirildiğinde edebe çok uygun olduğu görünecektir.
Mesela; küçük ve büyük ihtiyacımızı gidermeye vesile olan organlarımızın yaratılışı, hayatın devamı için ne kadar vazgeçilmezdir. Aynı organlarımızın çalışma sistemi de düşünüldüğünde en mükemmel makinaların bile o mükemmellikte çalışmadığı görülecektir. İhtiyacımızı giderirken o organlarımızın boşaltım sistemine en uygun hale gelmesi, ihtiyacımızı giderdikten sonra vücumuzda tiksinti verebilecek şeyleri en ufak bir sızıntıya meydan vermeyecek şekilde kapatması sanat harikası değil midir. Bu yönleriyle bakıldığında edebe aykırı en ufak bir şey görünmemektedir. İşte Kuran-ı Kerimin bazı ifadeleri yaratılış gayeleri, sanat ve faydaları itibariyledir. Bir doktorun doktorluk sıfatıyla, tedavi etmek amacıyla bir kişinin en mahrem yerine bakması edebe aykırı olmadığı gibi, aynı doktorun doktorluk sıfatıyla değil de herhangi bir insanın mahrem yerine insan sıfatıyla bakması ise tamaman edebe aykırı kabul edilir.
Nasıl ki yılan, akrep ve fare gibi varlıklar bize itici ve çirkin görünür. Fakat bu çirkinlik görünen yüzdedir. Yeryüzündeki düzen ve denge için bunların varlığı şarttır (ekolojik denge). Veya ölüm, hastalık ve musibetler görünüşte çirkin gibi görünür. Ama bunların arkasında hiçbir sıkıntının olmadığı, bütün lezzetleri içinde barındıran ebedi cette kavuşma, günahların affına vesile olma gibi pek çok rahmet cilveleri vardır. Görünüşte karmakarışık gibi görünen olaylar vardır ki çok düzenli ve Allah’ı gösteren kusursuz yazılardır. Tohum ve çekirdekler toprak altında karmakarışık göründükleri halde gayet düzenli bir şekilde yeşermeleri buna bir örnektir.
KUR’ÂN-I HAKÎM’İN ZAHİREN EDEBE UYGUN OLMAYAN FAKAT HAKİKATTA TAMAMEN EDEBE UYGUN OLAN BAZI TABİRLERİ:
Bu örnekleri vermeden önce şunu ifade edelim ki; Bir çok ifade vardır ki zahiren , tek başına veya kendi bağlamından koparılarak kullanıldığında çirkin görünebilir. Fakat kendi bağlamında, kullanıldığı, makam itibariyle ve hikmetleri yönünden düşünüldüğünde hiç te çirkin olmadığı, edebe ve belağata çok uygun olduğu görülecektir. Kendi aramızda tenasül organımızdan bahsetmemiz edebe aykırı olur. Fakat ıdrar yollarında sıkıntı hisseden bir hastaya doktorun bu organdan teferruatıyla bahsetmesi gayet uygundur.
Kuran-ı azimüşşan Allah’ın kelamıdır. Onda makamına uygun düşmeyecek, hikmetsiz en ufak bir kelime bulmak mümkün değildir. Bulunduğunu iddia eden kişiler cehaletlerinden (sözün makamını hakkıyla tahlil edemediğinden) veya niyetlerinin bozukluğundan (insanları dalalete sürüklemek istediklerinden) dolayı böyle bir iddiada bulunmaktadırlar. Yoksa o sözün kullanıldığı makama ve kullanılış amacına, hikmetlerine bakıldığında en ufak bir sıkıntının olmadığı görünecektir.
Bu konuda bazı ayetler:
1-“Sana hayızdan da soruyorlar. De ki: “O bir ezâdır!” Bu sebeble, hayızlı iken kadınlardan uzak durun ve temizleninceye kadar onlara yaklaşmayın! Temizlendikleri zaman ise, artık Allah'ın size emrettiği yerden onlara varın! Şübhesiz ki Allah, çok tevbe edenleri sever, çok temizlenenleri de sever.” “Kadınlarınız sizin için bir tarladır; öyle ise tarlanıza dilediğiniz şekilde gelin ve kendiniz için (sâlih amellerle) hazırlık yapın! Hem Allah'dan sakının ve gerçekten siz O'na kavuşacak kimseler olduğunuzu bilin! (Ey Resûlüm!) O hâlde mü'minleri müjdele!”[2]
2- “Yahudiler; ‘Üzeyir Allah’ın oğludur’ dediler. Hıristiyanlar da: ‘Mesih, Allah’ın oğludur’ dediler. Bu onların ağızlarında geveledikleri sözlerden ibarettir (yoksa hiçbir değeri yoktur). Onlar, sözlerini daha önce geçmiş kâfirlerin sözlerine benzetiyorlar. Hay Allah kahredesiler! Nasıl da haktan batıla döndürülüyorlar.”[3]
3- “İki yüzlü, Müslümanları alçakça sindirmeye çalışan, onlara karşı sinsice düşmanlık yapan” münafıklar için de aynı ifade kullanılmıştır; “Allah kahretsin/Allah belalarını versin.”[4]
4- “Ne oluyor onlara ki bu öğütten, bu irşaddan(Kur’an’ın irşadından) arslandan ürküp kaçan yaban eşeği gibi kaçıyorlar?”[5]
5-“Onlara, kendisine âyetlerimiz hakkında ilim nasip ettiğimiz kimsenin de kıssasını anlat: Evet, o adam bu ilme rağmen o âyetlerin çerçevesinden sıyrıldı, şeytan da onu peşine taktı, derken azgınlardan biri olup çıktı. Eğer dileseydik, onu o âyetler sayesinde yüksek bir mevkiye çıkarırdık, lâkin o, dünyaya saplandı ve hevasının esiri oldu. Onun hali tıpkı köpeğin durumuna benzer: Üzerine varsan da dilini sarkıtıp solur; kendi haline bıraksan da yine dilini salar solur! İşte bu, tıpkı âyetlerimizi yalan sayan kimselerin misalidir. Sen olayı onlara anlat, olur ki düşünüp kendilerine çekidüzen verirler.”[6]
[1] Sözler, 91.
[2] Bakara,2/222,223.
[3] Tevbe, 9/30.
[4]Münafikun, 63/4.
[5] Muddessir, 74/51.
[6] Araf, 7/175,176.