Soru

Kayınvalide ve Kayınpedere Bakmak

Hanımların, ihtiyar kayınvalide ve kayınpedere bakmak mecburiyeti var mıdır?

Tarih: 5.05.2010 21:19:58
Okunma: 14335

Cevap

Yaptığımız araştırma neticesinde dinimizin bu konuda açık bir emirle eşlere vazife yüklemediği fakat dolaylı bazı vazifelerin sözkonusu olduğu anlaşılmıştır.

Bununla beraber Allah'ın rızasının onlara hizmet etmekte olduğu da aşikardır.

Diyelim ki kocası ana babasına bakmak zorunda ve başka bakacak kimse de yok. Ya da varsa da onlar kesinlikle bakmıyorlar. Bu durumda kocası ana babasını evine getirse, kadın eve sokmam mı diyecek? Ya da ben onlara yemek yapmam, eşyalarını yıkamam mı diyecek? Böyle yapsa Allah razı olur mu? Elbette olmaz!

Dinimizin ortaya koyduğu başka temel düsturlar bizi eşimizin ana babasını bakma vazifesinde ortak olduğumuz sonucuna götürmektedir.

Mesela bu temellerden:

- Darda kalanlara yardımcı olmak.

- Ayet-i kerimenin emriyle ana babaya hürmet ve merhamet.

- Merhamet etmeyene merhamet olunmaz hadis-i şerifi.

- Kadının kocasına itaatkâr olma vazifesi.

- Eşlerin birbirinin yardımına koşup derdlerini paylaşmaları ve birbirlerini razı etmeye çalışmaları.

Bu maddeleri daha da çoğaltmak mümkündür.

Şimdi faraza bir düşünelim.

Bir kadın, "eşimin ana babasına bakmam için dinen açık bir emir yok" diyerek, kocasına şiddetle dirense ve bu sebeble onlar yaşlı halleriyle bakımsız ve perişan hallere düşseler çekecekleri acıların asıl sebebi o kadın değil midir? Kocası, ana babasına bakmamak günahına girse de bu günaha sebeb olan  karısı da yapan gibi olmaz mı? Elbette ikisi de mesul olurlar.

Netice olarak, dinimizde bu konuda kayınvalide ve kayınpedere bakma mecburiyeti getiren  doğrudan açık bir emir yoksa da başka sebeblerden dolayı mecburiyetler sözkonusudur. İslam'ın pek çok diğer emirleri ve İslam ahlak ve terbiyesi bunu gerektirmektedir.

Son olarak ana babaya itaati emreden ayete Üstad Bediüzzaman'ın yaptığı izahdan bir parçayı alıyoruz. Bu kısımda dikkat edilirse Üstad Bediüzzaman izahını sadece ana baba ile sınırlamamış, "akrabasından veya ehl-i imandan çalışamayan acizleri, amca-hala ile dayı ve teyzeyi" de dahil etmiştir:

"Rabbin, kendisinden başkasına ibâdet etmemenizi ve ana-babaya iyilik etmeyi emretti. Eğer onlardan biri veya her ikisi, senin yanında ihtiyarlığa erişirse, sakın onlara “öf!” bile deme! Onları azarlama ve onlara güzel söz söyle!

Hem onlara merhamet(in)den alçak gönüllülük kanadını indir ve de ki: “Rabbim! (Onlar) beni küçük iken nasıl (merhamet edip) yetiştirdilerse, (sen de) onlara (öyle) merhamet eyle!" (İsra, 23-24)

 

"Ey hanesinde ihtiyar bir vâlide veya pederi veya akrabasından veya iman kardeşlerinden bir amel-mânde (çalışamayan) veya âciz, alîl (hasta) bir şahıs bulunan gafil!.

Şu âyet-i kerimeye dikkat et bak: Nasılki bir âyette, beş tabaka ayrı ayrı surette ihtiyar vâlideyne (ana-babaya) şefkati celbediyor (çekiyor).

Evet dünyada en yüksek hakikat, peder ve vâlidelerin evlâdlarına karşı şefkatleridir. Ve en âlî hukuk  (yüce haklar) dahi, onların o şefkatlerine mukabil (karşılık) hürmet haklarıdır.

Çünki onlar, hayatlarını kemal-i lezzetle evlâdlarının hayatı için feda edip sarfediyorlar. Öyle ise, insaniyeti sukut etmemiş (düşmemiş) ve canavara inkılab etmemiş (dönmemiş) herbir veled; o muhterem, sadık, fedakâr dostlara hâlisane (karşılıksız) hürmet ve samimane hizmet ve rızalarını tahsil (kazanmak) ve kalblerini hoşnud etmektir.

Amca ve hala, peder hükmündedir; teyze ve dayı, ana hükmündedir." (21. Mektub)


Yorum Yap

Yorumlar

Sorumuza detaylı ve doyurucu cevabınızdan dolayı Allah razı olsun.
Gönderen: MEHMET TEPEDÜZÜ
Tarih: 13.05.2010 19:56:22