Genç yaşta namaz kılmayan ve ölen bir genç ve geç yaşta namaza başlayan bir yaşlı. Şimdi o genç yaşasaydı bir gün farkına varırdı namaza başlardı belki. Çünkü bir çok insan ilerleyen yaşlarda namaza başlıyor. Allah o gencin namaza başlamayacağını bildiği içinmi veya o yaşlının namaza başlayacağını bildiği içinmi ömrünü o kadar veriyor diyebilirmiyiz? Yoksa bu soruyu sormamam mı gerekiyor?
Hayatı ve ölümü belli bir hikmet dairesinde veren Cenab-ı Hak'tır. Evet ölümler genç yaşta da ihtiyarlık vaktinde de gelebiliyor. Esasında buluğ çağına erdikten sonra imtihan başlamış oluyor. Bunun farkında olmak lazım. Rivayetlerde “En hayırlı genç odur ki, ihtiyâr gibi ölümü düşünüp âhiretine çalışarak, gençlik hevesâtına esîr olmayıp gaflette boğulmayandır. Ve ihtiyârlarınızın en kötüsü odur ki, gaflette ve hevesâtta gençlere benzemek ister. Çocukçasına hevesât-ı nefsâniyeye tâbi‘ olur.”[1] Buradan anlaşılan şudur ki; gençlik ve ihtiyarlık farketmeksizin kulluk bilinci ile hareket etmek çok mühimdir.
Sualinizin birinci bölümünde “Genç yaşta namaz kılmayan ve ölen bir genç. Ve geç yaşta namaza başlayan bir yaşlı. Şimdi o genç yaşasaydı bir gün farkına varırdı namaza başlardı belki çünkü birçok insan ilerleyen yaşlarda namaza başlıyor Allah onlara ömür veriyor da. Allah o gencin namaza başlamayacağını bildiği için mi veya o yaşlının namaza başlayacağını bildiği için mi ömrünü o kadar veriyor diyebilir miyiz?” ifade ettiğiniz sualle ilgili olarak en doğrusunu Allah bilir. Ancak şu kadar diyebiliriz ki; hayat devam ettiği müddetçe ibadet etme ve tövbe etme fırsatı devam ediyor.
Sualinizin ikinci bölümünde ise; “Yoksa bu soruyu sormamam mı gerekiyor?” ifadesine de cevap olarak insanın aklına bazen böyle sorular takılabilir. Bunda bir sıkıntı yok.
Netice olarak her zaman ve her yerde kulluk bilinci ile hareket ederek ebedi hayata ciddi hazırlık yapmak gerektir.
[1] "Gençlerinizin en hayırlısı, ihtiyarlarınıza benzemeye çalışanlar; ihtiyarlarınızın en kötüsü de gençlerinize benzemeye çalışanlardır." Ali Mâverdî, Edebü'd-Dünyâ ve'd-Dîn, s.27; İmam-ı Gazâlî, İhyâu Ulûmi'd-Dîn, 1:142; el-Münâvî, Feyzü'l-Kadîr, 3:487.