Soru

İnsan Kendindeki Malikiyet/Sahiplik Duygusu İle Allah'ın Sonsuz Malikiyetini Nasıl Anlayabilir?

Mesnevi-i Nuriye Katre Risalesi'nde geçen şu kısmı izah eder misiniz?

"Ben kendime mâlik değilim. Ancak mâlikim kâinâtın mâlikidir. Fakat kendime mâlik nazarıyla bakıyorum ki, Mâlik-i Hakîkî’nin sıfâtını ve sıfatlarının bir derece mâhiyetini ve hududlarını bileyim. Evet, mevhûm ve mütenâhî hududum ile, Mâlik-i Hakîkî’nin sıfatlarının bir cihette gayr-i mütenâhî hududlarını bildim."

Tarih: 16.03.2025 06:38:14

Cevap

Mâlik; terim olarak yüce olmak, güç yetirmek, mâlik ve sahip olmak, elinde bulundurup tek başına tasarruf etmek, hükmetmek anlamlarına gelen mülk (ملك) kökünden türetilmiş olup sahip, hükmeden, elinde tutan, güçlü demektir.[1]

Ben kendime mâlik değilim. Ancak mâlikim kâinatın mâlikidir.

İnsan kendisine dikkatle baksa görür ki vücudunda zerre kadar hakimiyeti yok. Allah, sizi annelerinizin karnından hiçbir şey bilmez halde çıkardı. Şükredesiniz diye size işitme, görme ve kalpler verdi."[2] Cenâb-ı Allah ayette de buyurduğu gibi sahip olduğumuz her şey ve bunların tasarrufu sadece ona aittir. Mesela uykusu gelince göz kapaklarına hâkim olamaz, kalbini hareket ettiremez ve durduramaz. Hatta Mâlik Allah dilemese parmağını bile oynatamaz. Bunlar insanın acizliğini ortaya koyduğu gibi insana kendi kendine mâlik olmadığına dair kanaat verir verir. Hiçbir kimse, kendi nefsi için ne fayda ne de zarar vermeye malik değildir[3] Bu hadis-i şerifte Peygamber Efendimiz (sav) bize insanın kendisine malik olmadığını, her şeyin Allah’ın iradesine bağlı olduğunu ifade eder.

Ancak mâlikim kâinatın mâlikidir

Benim malikim ancak ve ancak kâinatın malikidir. Çünkü insan küçük bir âlemdir ve yaratılışı itibariyle bütün kâinatla alakadardır. İnsan kâinat ağacının en son ve en cemiyetli (kapsamlı) meyvesidir[4]. Meyveye sahip (mâlik) olmak için ağaca da mâlik olmak gerekir. İnsan yaratılışı itibariyle bütün kâinatla alakadardır. Toprakla, denizle, havayla hatta yıldızlarla dahi alakadardır. Aynen öyle de insana mâlik olan zat ancak kâinata mâlik olan zât olabilir.

Fakat kendime mâlik nazarıyla bakıyorum ki, Mâlik-i Hakîkî’nin sıfâtını ve sıfatlarının bir derece mâhiyetini ve hududlarını bileyim.

İnsan, hiçbir şeye gerçek anlamda mâlik olmamakla beraber insandaki malik olma düşüncesi ise aslında sadece bir vehim olarak kabülden (varsayımdan) ibarettir. İşte bu düşünce, adetâ bir ölçü birimi olarak bizlere bahşedilmiştir. Ta ki, kendi sınırlı ve geçici 'mâlikiyet' duygumuz ile, sonsuz ve mutlak mâlik olan Cenâb-ı Hakk'ın azametini, kudretini ve rahmetini anlayabilelim, tanıyabilelim. İşte insan Cenâb-ı Allah’ı hakiki manada kendisinden yola çıkarak tanıyabilir. Meselâ; “Ben, şu evi nasıl yaptım, tanzîm ettim, idare ediyorum. Öyle de şu dünya hânesini birisi yapmış, tanzîm etmiş ve idare etmektedir.” der. Yine, “Nasıl ki bu evin, arabanın veya eşyanın sahibi benim. Öyleyse bu koca kâinatın da bir sahibi vardır. O da Malikü'l-Mülk olan Hz. Allah'tır.” “Ben emrim altında çalışanları görüyorum, onları dinliyorum ve ihtiyaçlarını karşılıyorum. Öyle de kâinattaki canlı-cansız bütün varlıkları gören, onların arzularını işitip ihtiyaçlarını gören Semî', Basîr ve Rezzak olan bir Allah vardır.” der. Bu kıyaslamalar ile Allah'ın bütün isimlerini bir derece bilip tanıyabilir, anlayabilir. 

Evet, mevhûm ve mütenâhî hududum ile, Mâlik-i Hakîkî’nin sıfatlarının bir cihette gayr-i mütenâhî hududlarını bildim.

İnsan sınırlı bir mahluktur.  İnsan zayıf olarak yaratılmıştır.[5]  Cenâb-ı Allah ise bütün noksanlıklardan münezzehtir. (Bütün) mülk (ve hâkimiyet) elinde (tasarrufunda) olan (Allah) ne yücedir! Ve O, herşeye hakkıyla gücü yetendir.[6] İnsan ise gayet acizdir ve hakiki manada hiçbir hakimiyeti yoktur.

Meselâ bir adam, Cenâb-ı Hakk’ın kudretini anlamak için bir taksîmât yapar. “Buradan buraya kadar benim kudretimdedir, ondan o yanı da onun kudretindedir” diye vehmî bir çizgi çizmekle mes’eleyi anlar. Sonra mevhûm haddi bozar. Hepsini de ona teslîm eder. Çünki nefsi nefsine mâlik olmadığı gibi, cismine de mâlik değildir.[7]

Özetle; Bediüzzaman Hazretleri, insanın kendisine gerçek anlamda mâlik olmadığını, kendisine mâlik olan Zât'ın ise bütün kâinatın hakikî Mâliki olduğu hakikatini vurgular. İnsan, kendi varlığından ve sınırlı 'mâlikiyet' duygusundan yola çıkarak, Cenâb-ı Hakk'ı isim ve sıfatlarını tanıyabilir. Nihayetinde, insan sınırlı mâlikiyeti üzerinden, Allah'ın isim ve sıfatlarının nihayetsizliği ve azametini idrak eder.


[1] İslam Ansiklopedisi Dini Terimler Sözlüğü, TDV, Mâlik maddesi.

[2] Nahl, 16/78.

[3] Buhârî, Tıbb, 17.

[4] Asayı Musa, Hayrat Neşriyat, Isparta 2015, s. 28.

[5] Nisa,4/28.

[6] Mülk, 67/1.

[7] Mesnevi-i Nuriye, Hayrat Neşriyat, Isparta 2015, s. 61.


Yorum Yap

Yorumlar