33. Mektub'un başında, "Münkirler pek ileri gittiler. Ne vakte kadar 'Ve hüve ala külli şeyin kadir' deyip, elimizi kaldıracağız? diyorlar." cümlesi tam anlaşılmıyor.
Namazın arkasında tesbih çekildikten sonra müezzinler "ve hüve ala külli şeyin kadir" der ve ondan sonra bütün cemaat ellerini açarak dua etmeye başlarlar. Yalnız başına kılarken de aynı şey okunur ve arkasından dua etmeye başlarız. Bu cümlenin manası "O'nun her şeye gücü yeter" demektir. Böyle diyerek müminler, her şeye gücü yeten ve her isteklerini verebilecek bir Rabb'e yalvardıklarının şuuruyla dua ederler.
O risale, 1930'un başlarında yazıldığından, o zamanın iyice azgınlaşan inkârcıları, Osmanlı döneminde yetiştikleri için bu dua meselesini biliyorlar ve şunu demek istiyorlar:
"Ey insanlar. Siz hâlâ her şeye gücü yeten bir yaratıcıya inanıyor ve ondan istiyorsunuz. Ne vakte kadar bunu yapacaksınız? Artık görünmeyen bir yaratıcıdan istemeyi bırakın da her şeyi sebeblerden isteyin." diyorlar.
Bediüzzaman Hazretleri de pencereler adındaki o risalede çok kuvvetli delillerle Allah'ın varlığını ve bütün sebeblerin dizginlerinin O'nun elinde olduğunu ispat ediyor.