Sorular

6

Tevrat ve İncil'de Sahabe Efendilerimizin Vasıfları

Tevrat, İncil ve Zebur'un ifadeleri, Kur'ân gibi mucizevî bir üstünlüğe (i'câz) sahip olmadığından ve sürekli olarak tercümeden tercümeye aktarıldığından, içlerine pek çok yabancı kelime karışmıştır. Ayrıca, o kitapların âyetleri, müfessirlerin yorumları ve yanlış anlamlandırmaları ile karıştırılıp birbirine girmiştir. Buna ek olarak, bilgisiz veya kötü niyetli bazı kişilerin bozmaları (tahrifât) da eklenmiştir. Bu sebeplerden dolayı, o kutsal kitaplardaki değişiklikler ve bozulmalar artmıştır. Buna rağmen Hüseyin Cisri Hazretleri Sevgili Peygamberimiz (sav) ve onun ashabından haber veren 114 ayeti kitabında toplamıştır. Tahrif ve bozulamalar, tercüme üstüne tercümeler olmasa idi demek ki daha nice âyetler bulunacaktı. Bediüzzaman Hazretleri bu hakikati şöyle dile getirmektedir:Tevrat, İncil ve Zebur'un ibâreleri, Kur'ân gibi i'câzları olmadığından, hem mütemâdiyen tercüme tercüme üstüne olduğundan, pek çok yabânî kelimeler içlerine karıştı. Hem müfessirlerin sözleri ve yanlış te'vîlleri, onların âyetleriyle iltibâs edildi. Hem bazı nâdânların ve bazı ehl-i garazın tahrîfâtı da ilâve edildi. Şu sûrette o kitaplarda tahrîfât ve tağyîrât çoğaldı.1 Öncelikle Kur'ân bize sahabele efendilerimizin eski kitaplarda övgü ile bahsedildiğini şu âyet ifade etmektedir:"Muhammed Allah'ın Resûlüdür. Ve onun beraberinde bulunanlar; kâfirlere karşı çok şiddetli, kendi aralarında gayet merhametlidirler; onları çokça rükû eden kimseler ve çokça secde eden kimseler olarak görürsün; (onlar) Allah'tan bir lütuf ve bir rıdvân isterler. Secde eserinden olan alâmetleri yüzlerindedir. Bu, onların Tevrat'taki vasıflarıdır. İncil'deki vasıfları ise, bir ekin gibidir ki filizini çıkarmış, sonra onu kuvvetlendirmiş, sonra kalınlaşmış da gövdesi üzerine dikilmiştir; bu hâl ekincilerin hoşuna gider; bu benzetme, kâfirleri onlarla öfkelendirmek içindir. Allah, onlardan îmân edip sâlih ameller işleyenlere bir mağfiret ve büyük bir mükâfât va'detmiştir.”2 Bu âyette sahabelerin geçmiş kitaplardaki vasıfları şöyle maddelenebilir:1. Kâfirlere karşı şiddetlidirler.2. Kendi aralarında merhametlidirler.3. Çokça rükû ve secde ederler.4. Allah'tan lütuf ve rızasını isterler.5. Yüzlerinde secde izi vardır.6. Gitgide çoğalırlar.Ebussuud Efendi tefsirinde İncil'de şöyle yazıldığını ifade etmektedir:Öyle bir kavim gelecek ki, ekin gibi bitecekler ve iyiliği emredip kötülüğü men'edecekler.3 İmam Suyutî ise tefsirinde İbn Abbâs'ın "...İşte bu, onların Tevrat'ta anlatılan vasıflarıdır. İncil'de de şöyle vasıflandırılmışlardı..." âyetini açıklarken şöyle demiştir:Yüce Allah henüz gökler ile yeri yaratmadan önce onların vasıflarını Tevrât ve İncil'de zikretmiştir.4 Katâde şöyle demektedir: Muhammed'in (sallallahu aleyhi vesellem) ashâbı İncil'de de filizini çıkarmış ekinler şeklinde vasıflanmışlardır ki o zamanlar Hz. İsa'ya şöyledenilmiştir:Zaman gelecek ekinlerin filiz vermesi gibi bir topluluk türeyecek ve içlerinden de iyiliği emredip kötülükten sakındıran bir grup çıkacaktır.5 Bediüzzaman Hazretleri ise geçmiş mukaddes kitaplarda sahabeye işaret eden ayetler hususunda şöyle demektedir:Hem Sûre-i Feth'in âhirinde ذٰلِكَ مَثَلُهُمْ فِی التَّوْرٰیةِ hükmünü tasdîkan, Tevrat'da Fârân dağlarından zuhûr eden peygamber'in Sahâbeleri hakkında şu âyet var:  Kudsîlerin bayrakları beraberindedir. Ve ânın sağındadır. Kudsîler nâmıyla tavsîf eder. Yani Onun Sahâbeleri kudsî, sâlih evliyâlardır.6 Yani Fârân bölgesi veya Paran Çölü, Mekke ve çevresidir. Burada ortaya çıkan peygamberin sahabeleri ise Kudsîler olarak aktarılmaktadır. Bu ifade onların peygamberlerine sadık, destekçi (sağında) ve hakkı yüceltenler (bayrakları beraberinde) olduğunu gösterir. "Kudsî" (Kutsal), bu kişilerin iman ve amelleriyle temizlenmiş, dürüst (salih) ve Allah katında yüksek bir mertebeye sahip Allah dostları (evliya) olduğunu gösteren bir sıfattır. Hüseyin Cisri Hazretleri ise şunları aktarmaktadır:Mesela, Hazreti Eş'iya'ın (a.s.) "Allah insanlığa Sina'da teveccüh etti. Sairde tecelli buyurdu. Paran dağlarında zuhur edip kemaliyle ortaya çıktı. Onun yanında tertemiz dostları olacaktır. Ve sağ elinde ateşten iki ağızlı balta bulunacaktır:' sözündeki üçüncü fıkra ahir zaman peygamberi Efendimiz Hazretlerine tamamen sadık ve yüce hallerine mutabıktır.7  "Onun yanında tertemiz dostları olacaktır" sözü de Peygamberimizin bütün kusurlardan arınmış bulunan ailesinin ve ashabının ona yakınlıklarını beyandan ibarettir. Onların bu yüce vasfı haiz oldukları inkâr edilemez.8 Bununla beraber Hz. Muhammed (asm) Efendimizin ümmetine işaret eden âyetler de aynı zamanda sahabelere işaret etmektedir. Buna misal olarak Bediüzzaman Hazretleri şunları aktarmaktadır:İncil'de Îsâ'dan sonra gelen ve İncil'in birkaç âyetinde Âlem Reîsi ünvânıyla müjde verdiği nebînin ta'rîfine dâir, مَعَهُ قَضٖیبٌ مِنْ حَدٖیدٍ یُقَاتِلُ بِهٖ وَاُمَّتُهُ كَذٰلِكَ İşte şu âyet gösteriyor ki, sâhibü's-seyf ve cihada me'mûr bir peygamber gelecektir. قَضٖیبٌ حَدٖیدٌ kılıç demektir. Hem ümmeti de onun gibi sâhibü's-seyf , yani cihada me'mûr olacağını Sûre-i Feth'in âhirinde, وَمَثَلُهُمْ فِی الْاِنْجٖیلِ كَزَرْعٍ اَخْرَجَ شَطْئَهُ فَاٰزَرَهُ فَاسْتَغْلَظَ فَاسْتَوٰی عَلٰی سُوقِهٖ یُعْجِبُ الزُّرَّاعَ لِیَغٖیظَ بِهِمُ الْكُفَّارَ âyeti, İncil'in şu âyeti gibi, başka âyetlerine işâret edip Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm , sâhibü's-seyf ve cihada me'mûr olduğunu İncil ile beraber i'lân ediyor.9 İncil'de, Hz. İsa'dan (as) sonra gelecek olan ve İncil'in bazı ayetlerinde "Âlem Reisi" unvanıyla müjdelenen peygamberin tanımına dair, şu ayet bulunmaktadır: Çünkü (kadîbun hadîdün) tabiri, kılıç anlamına gelir. Ayrıca, onun ümmetinin de onun gibi kılıç sahibi, yani cihadla görevli olacağı, Feth Sûresi'nin sonunda yer alan ayetle de açıklanmaktadır. Başka bir işaret ise şöyledir:Mîşâîl nâmıyla müsemmâ Mîhâîl peygamberin kitabının Dördüncü Bâb'ında şu âyet var:  Âhirzamanda bir ümmet-i merhûme kāim olup, orada Hakk'a ibâdet etmek üzere mübârek dağı ihtiyâr ederler. Ve her iklîmden orada bir çok halk toplanıp Rabb-i Vâhid'e ibâdet ederler. Ona şirk etmezler. İşte şu âyet, zâhir bir sûrette dünyanın en mübârek dağı olan Cebel-i Arafât ve orada her iklîmden gelen hacıların tekbîr ve ibâdetlerini ve ümmet-i merhûme nâmıyla şöhret-şiâr olan ümmet-i Muhammediyeyi ta'rîf ediyor.10 Yani Mihail peygamberin kitabının Dördüncü Bölümü'nde şu âyet bulunmaktadır: "Âhir zamanda, merhamet edilmiş bir ümmet (Ümmet-i Merhûme) ortaya çıkacak ve orada (o bölgede) Allah'a ibadet etmek için mübarek bir dağı seçecekler. Ve dünyanın her ikliminden oraya çok sayıda insan toplanacak, tek olan Rabb'e ibadet edecekler ve O'na şirk (ortak) koşmayacaklar." Bu âyet, en mübarek dağ olan Arafat Dağı'nı (Cebel-i Arafât), o dağda her yerden gelip toplanan hacıların tekbir ve ibadetlerini ve "Merhamet Edilmiş Ümmet" ünvanıyla şöhret kazanmış olan Muhammed Ümmetini (İslam ümmetini) anlatmaktadır.Tevrat ve İncil'de Peygamberimiz/Önceki Peygamberlerin Peygamberimiz'e Delil OlmasıPeygamber Efendimizin (sav) Peygamberlik DelilleriHüseyin Cisri Hazretleri ve Kitabındaki İşaretlerBediüzzaman Hazretleri, Zülfikar, Hayrat Neşriyat, Isparta 2015, s. 291Fetih, 48/29Ebussuud Efendi, İrşâdü'l-Akli's-Selîm, Darû'l İhya, Beyrut 1341, c.7, s.115Suyuti, ed-Durrü'l Mensur, Darû'l Fikr, Beyrut 1341, c.7, s. 546Suyuti, ed-Durrü'l Mensur, Darû'l Fikr, Beyrut 1341, c.7, s. 546Bediüzzaman Hazretleri, Zülfikar, Hayrat Neşriyat, Isparta 2015, s. 295Bu ibare, miladi 1844 senesinde Londra'da basılan Tevrat'ın Arapça Tercümesi, Tesniye Kitabı 33. babında mezkurdur. (33. bab/1-4)Hüseyin Cisri, Risâle-i Hamidiyye, terc ve şerh. Manastırlı İsmâil Hakkı, Sufî Yayınları, İstanbul 2008, s. 74Bediüzzaman Hazretleri, Zülfikar, Hayrat Neşriyat, Isparta 2015, s.295Bediüzzaman Hazretleri, Zülfikar, Hayrat Neşriyat, Isparta 2015, s.295

280

Kadınlar Âdet Dönemlerinde Tutamadıkları Orucu Kaza Ederken Kılamadıkları Namazları Kılmamalarının Sebebi

Kadınlar âdet dönemlerinde namaz kılmazlar, oruç tutmazlar. Temizlendikten sonra kılamadıkları namazları kaza etmezler fakat oruçlarını kaza ederler.1 Çünkü Hz. Âişe'den gelen şu rivayet buna delil olmuştur:Muaze (r.a), Aişe'ye: Ay hali kadın namazı kaza eder mi diye sordu. Aişe: Sen Haruri misin, dedi. Biz Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in hanımları ay hali olurduk. Onun karşılığını (kılamadıkları namazlarını kaza etmelerini) emretti mi hiç, dedi. Muhammed b. Cafer dedi ki: Namazlarını kaza etmelerini kastetmektedir, dedi”2 Buhari şarihi Bedreddin-i Aynî Umdetül Kari'de bu hadisin şerhinde hikmetini şöyle anlatmaktadır;Müslümanlar şu hususta icma etmişlerdir; hayızlı ve lohusa olan kadınlara namaz ve oruç farz değildir. Ancak, namazı kaza etmeleri gerekmezken, orucu kaza etmeleri gerekir. Bunun sebebi şudur: Namaz, gün içinde çok kez kılınan bir ibadet olduğundan, kaza edilmesi zahmetli olur. Ancak oruç, yılda yalnızca bir defa farz olduğundan kazası daha kolaydır.3 Müslim Şarihi İmam Nevevî ise bu hadisin şerhinde şöyle demiştir;“Orucu kaza etmemiz emredilir, namazı kaza etmemiz emredilmezdi.” İşte bu ittifakla kabul edilmiş bir hükümdür. Müslümanların icmaı ile ay hali kadına da loğusa kadına da o halde ne namaz kılmaları ne de oruç tutmaları farzdır. Yine icma ile kabul ettiklerine göre bu durumdaki kadınların bu halde kılamadıkları namazlarını kılmaları icap etmez. Orucu kaza etmelerinin vacip olduğu üzerinde de icma etmişlerdir.  İlim adamları der ki: İkisi arasındaki fark şudur: Namaz çokça tekrarlanan bir ibadet olduğundan orucun aksine onu kaza etmek meşakkatlidir. Oruç yılda bir defa farzdır. Bazen bir ya da iki günü âdet haline rastlar.”4 Ahmed Davudoğlu ise bu hadisin şerhinde şöyle demiştir;Ulema-i kiram namazla oruç arasındaki farkı şöyle izah ederler: Namazların sayısı çoktur. Çünkü onlar günde beş defa tekerrür ederler. Bu sebeple günlerce kalan namazları her hayızdan temizlendikçe kaza etmek güç olur. Oruçta ise bu güçlük yoktur. Çünkü oruç senede bir defa gelir. Hayız günleri de ekseriyetle birkaç günü geçmez. Binaenaleyh orucun kazasında hiçbir güçlük yoktur. İşte orucun kaza edilip, namazın edilmemesi bu hikmete mebnidir.5 Ayrıca Bakınız;Bayanlar Regl (Hayız, Âdet) Halinde Meâl, Cevşen, Sekine, Evrâd-ı Kudsiye, Celcelutiye ve Risale-i Nur Okuyabilirler mi?Adet Döneminde Hafızlık ve Kur'ân EğitimiRegl Döneminde Fatiha Suresini Dua Niyetiyle OkumakAdet Döneminde Cevşen/ Celcelutiye/Evrâd-ı Kudsiye OkumakBuhârî, Hayız, 20; Müslim, Hayız, 69.Müslim, “Hayz”, 69Bedreddin-i Aynî, Umdetül Kari, Daru'l Fikr, Beyrut t.y, c.3, s. 301Nevevi, El-Minhac Şerhu Sahih-İ Muslim b. El-Haccac, c.3, s. 38Ahmed Davudoğlu, Sahih-i Müslim Şerhi, c.1, s. 856

3.514

Regl Döneminde Fatiha Suresini Dua Niyetiyle Okumak

Fatiha dua niyetiyle okunabilir. Ayrıca kadınlar âdet veya lohusalık hâllerinde iken dua edebilirler; zikir ve dua anlamı taşıyan âyet-i kerîmeleri okuyabilirler. Bunun yanında, kelime-i şehâdet, kelime-i tevhid, istiğfar, salavât-ı şerîfe getirebilirler.1  Ömer Nasuhi Bilmen'in fıkıh kitabında şöyle geçmektedir:"Hayız halindeki bir kadın Kur'ân okumak niyetiyle Kur'ân-ı Kerim'den bir âyet dahi olsa okuyamaz! Fakat dua âyetlerini dua maksadıyla okuması bu durumdan müstesnadır. Hayız veya cünüp halindeyken; “Bismillah”, “Elhamdülillah” gibi bereket ve şükür niyeti ile âyetlerin bir kısmı okunabilir. 2 Ayrıca Bakınız;Bayanlar Regl (Hayız, Âdet) Halinde Kur'ân, Meâl, Cevşen, Sekine, Evrâd-ı Kudsiye, Celcelutiye ve Risale-i Nur Okuyabilirler mi?Adet Döneminde Hafızlık ve Kur'ân EğitimiAdet Döneminde Cevşen/ Celcelutiye/Evrâd-ı Kudsiye Okumakİbn Âbidîn, Reddü'l-muhtâr, Dâru'l-Kütübi'l-İlmiyye, Beyrut 1994, c.1, s. 319-320; Aliyyü'l-kârî, Fethu bâbi'l-'inâye, Dâru'l-erkam, Beyrut 1997, c.1, s, 142; Şirbînî, Muğnî'l-muhtâc, Dâru'l-Ma'rife, Beyrut 1418/1997, c.1 , s. 120, 172Ömer Nasuhi Bilmen, Büyük İslam İlmihali, Bilmen Yayınları, İstanbul ts., s 66