Yedinci hakikatte geçen, "bir türlü muhasebe içinde neticelerini eleyen bir hafiziyet" derken neticelerini elemek ne manaya geliyor? Devamında da "beşerin rububiyet-i ammeye temas eden amelleri, fiilleri" demekle Üstad ne kasdediyor?
Öncelikle, buradaki elemeden maksad değerlendirmeye almak, birbirinden ayırmak, ayırdedilen farklı türlerdeki şeyleri münasib mevkilerine koymak ve oralarda değerlendirmek demektir. Eleyip de bir kısmını değerlendirme dışında tutmak değildir.
Anlatılan mana ise;
Mesela, ticari bir işletmede yapılan işlemler, günlük olarak defterlere kayd edilir. Bu kayıt yıl sonunda veya gerektiği anda yapılacak bir muhasebe, hesaplama esnasında kullanılmak için yapılır.
Bunun gibi, Allahu Teala, koruyan, muhafaza eden, kaydeden manalarına gelen Hafîz isminin bir tecellisi olarak, dünyada cereyan eden her şeyi değişik şekillerde kayd eder. Hiç bir şey gerçek manada kaybolmaz.
Mesela, insanın başından geçen olayları insanın hafızasına kayd ettiği gibi, yazıcı meleklere de ahiretteki muhasebesi, hesaba çekilmesi için kayd ettirir. Bu kayıtların bir nüshasını da, hafızası yoluyla, insanın eline vermiş olur.
Bir ağac gelişip büyür ve meyve verirken geçirdiği safhaları, meyvesinin içindeki çekirdekte DNA şifreleri halinde kaydeder. O çekirdek toprağa düştüğünde, içindeki kayıtların değerlendirilmesi ile, yani muhasebesi ile yeni bir ağaç yaratılır.
Mesela dünya, güneş etrafında çizdiği ve çok çok hassas bir dengeye oturtulan dairesini sürekli muhafaza eder. Bunun ilk neticesi olarak yeryüzünde hayat devam etmiş olur.
Mahşer günü elde edilecek bir neticesi ise, Dünya'nın etrafında döndüğü bu geniş daire içinde mahşer meydanı kurularak Dünya'nın halifeleri olan insanların ve yine yeryüzü ahalisinden olan cinlerin Dünya'da işledikleri amellerin muhasebesi yapılır, mahkemesi icra olunur.
"Küre-i Arz, serseri gibi, boş yere büyük bir daireyi çizmiyor. Belki mühim bir şey etrafında dönüyor ve en büyük meydanın çevresini çiziyor, gösteriyor. Bir büyük sergi yerinin etrafında gezip, manevi mahsullerini (insanların amellerini) ona devrediyor ki; ileride o sergide, insanların gözlerine gösterilecektir." (10. Mektub)
Mesela, kış boyunca Hafiz isminin bir tecellisi olarak toprak altında saklanan milyonlarca bitki türlerinin kentilyonlarca tohumları baharın gelmesi ile değerlendirmeye alınır, sünbüllenip çiçek açarlar. Adeta muhasebeleri yapılır.
Hatta bugünkü fennin deyişine bakılırsa, insanların konuştuğu bütün sözler dahi hava zerreleri içine kaydedilir ve asla kaybolmaz. Muhakkak, bu sesler ahirette yapılacak bir muhasebe için kaydedilir.
Hem yaşadığımız bütün hayat maceralarımızın görüntüleri dahi misal alemi denilen ve bu alemle iç içe olduğu bildirilen filim dairesinde kaydedilir. Üstad Bediüzzaman Hazretleri, bu görüntülerin ebedi manzaralar şeklinde ehl-i cennete seyrettirileceğini şöyle ifade eder:
"(Kainat,) Âlem-i bekada, hususan Cennet-i Alâ'daki seyircilere, dünyadan alınma ebedî manzaraları göstermek için sürekli işleyen yüzbin yüzlü sinemalı bir fotoğraf iken..." (2. Şua)
"Âlem-i misalde kurulan ahiret sinemaları ve berzahî fotoğraflarla görüntülerini ve amellerini ve vaziyetlerini alarak..." (15. Şua)
"(Kur'an'da 'karşılıklı sedirler üzerinde') tabir edilen, karşı karşıya kurulmuş Cennet iskemlelerinde oturup hoş, şirin, güzel, tatlı bir surette, dünya maceralarını ve kadîm olan hatıratlarını birbirine nakledip eğlendirmeleri suretinde; firaksız, safi bir muhabbet ve sohbet suretinde ahbablarıyla görüştüreceği, Kur'anın nassıyla sabittir." (32. Söz)
İnsanın rububiyet-i ammeye temas eden amelleri tabiri ise;
Rububiyet-i amme, Allahu Teala'nın bütün kainatı çekip çevirmesi ve idare etmesi demektir.
İnsan görünüşte kainatta küçücük bir yer kaplıyor gibi görünse de, bu kainat bilhassa insanın amelleri için yaratılmıştır ve onun amelleri için ayakta durmaktadır.
Çünkü bir hadis-i kudside geçtiği gibi, Allahu Teala, "Ben gizli bir hazine idim, bilinmek istedim ve mahlukatı yarattım" buyurmuştur.
Yani kainat Allah'ın bilinip, tanınması ve ona ibadet edilmesi için yaratılmıştır. İnsan ise bu vazifenin asıl sorumlusudur ve mahlukatın en şereflisi olarak yaratılmıştır. "Muhakkak ki insanı en güzel bir surette yarattık" (Tin, 4) ayeti buna işaret eder.
Öyleyse insanların amelleri, yani ibadetleri, şükürleri veya küfür ve isyanları Allah katında çok mühimdir. Bu kainatın yaratılmasında ve devamında asıl gaye onlardır. Kainatın umunda tecelli eden rububiyet faaliyetleri doğrudan insanların amellerine bakmaktadır. Bu faaliyetler neticesinde Allah'ı tanıyıp iman ve ibadet etmeleri beklenmektedir.
Zaten ne zaman ki, insanlardan iman ve ibadet edenler kalmayacak o zaman kıyamet koparak şu imtihan meydanı kapatılarak ahiret yurdu açılacak ve beşerin amelleri muhasebeden geçirilicektir.
"Sayfalar dağıtıldığı zaman (İnsanların amel defterleri ellerine verilerek hesaba çekilmeye başlandıkları zaman)" (Tekvir, 10) ayeti gibi çok ayetler, bu hesaba çekilmeden bahseder.