Kader: Allah’ın bütün nesne ve olayları ezelî ilmiyle bilip belirlemesidir.İki türlü kader vardır. Bunlardan biri, şartlara bağlı olan kaderdir ki buna Levh-i Muallak da denir. Yani bu levhada, “filan kişi şöyle tercihte bulunursa veya şöyle yaparsa şöyle olacak” şeklinde farklı şartlar yazılıdır. Mesela, bir kimsenin başına bir bela gelecek; fakat sadaka verirse veya güzel bir amel işlerse o bela gelmeyebilir.
Bununla beraber ağızdan çıkan sözler özellikle dua, beddua, şükür ve gıybet gibi iradî ifadeler Levh-i Muallak’ta “şarta bağlı” yazılmış hükümlerin tetikleyicisi olabilir. İnsan o sözü söyleyerek şartı fiilen oluşturur; neticede “kader o söze fetva verdi” denir. Sadakanın belâyı geri çevirmesi, lüzumsuz “sabır” talebinin belâ celb etmesi veya Hz. Yusuf’un “Acaba köle olsam kaç para ederim?” demesi bunun misallerindendir. Başka bir örnek olarak, “Başıma şöyle bir kaza gelirse ne olur?” diye konuşan bir kimse, sonrasında o kazayı yaşarsa, kadere fetva verdirmiş olabilir. Kur’an-ı Kerim’de bu hususta şu ayet-i kerime bulunmaktadır.
İnsan hiçbir söz söylemez ki, yanında gözetleyen, dediklerini zapteden bir melek hazır bulunmasın.1
Yukarıdaki paragraf ve ayetten anlaşıldığı üzere insan konuşmasına dikkat etmeli, düşünerek konuşmalıdır.Söylediği sözlerden dolayı kadere fetva verdirmiş olabilir.
İkinci kısım kader ise Levh-i Mahfuz’da olan kaderdir. Bu kısım kaderde ise değişme yoktur; kulun diliyle işlediği hayır veya şer her ne ise, ezelî ilimle zaten bilinmektedir.
Kaf 50/18

