Soru

İki Müthiş İstibdat

"Sizin iki müthiş istibdadı kansız ve def'aten öldürmeniz harikulâde olduğundan ve şeriat-ı garrânın iki mucize-i garrâsını izhar ettiğinizden, zaifü'l-akide olanlara hamiyet-i İslâmiyenin kuvvetini ve şeriatın kudsiyetini iki burhan ile izhar eylediniz. Bu iki inkılâbın pahasına binler şehit verseydik, ucuz sayacaktık. Lâkin itaatinizden binde bir cüz'ü feda olunsa, bize pek çok pahalı düşer. Zira itaatinizin tenakusu, ukde-i hayatiye veya hararet-i gariziyenin tenakusu gibi, mevti intaç eder."

Yukarıdaki metni izah eder misiniz?

Tarih: 14.02.2020 13:09:51
Okunma: 1675

Cevap

"Sizin iki müthiş istibdadı kansız ve def'aten öldürmeniz harikulâde olduğundan ve şeriat-ı garrânın iki mucize-i garrâsını izhar ettiğinizden, zaifü'l-akide olanlara hamiyet-i İslâmiyenin kuvvetini ve şeriatın kudsiyetini iki burhan ile izhar eylediniz. Bu iki inkılâbın pahasına binler şehit verseydik, ucuz sayacaktık. Lâkin itaatinizden binde bir cüz'ü feda olunsa, bize pek çok pahalı düşer. Zira itaatinizin tenakusu, ukde-i hayatiye veya hararet-i gariziyenin tenakusu gibi, mevti intaç eder."[1]

Bediüzzaman Üstadımızın bu yazısı, 30 Nisan 1909 yılında yayınlanmıştır. Bu yazı, ordu mensubu olan askerleri, idarecilerine karşı itaate davet etmektedir.

"Sizin iki müthiş istibdadı kansız ve def'aten öldürmeniz harikulâde olduğundan ve şeriat-ı garrânın iki mucize-i garrâsını izhar ettiğinizden, zaifü'l-akide olanlara hamiyet-i İslâmiyenin kuvvetini ve şeriatın kudsiyetini iki burhan ile izhar eylediniz."

Burada kastedilen iki istibdatın, birincisi saltanat yönetimi’dir.[2] İkinci istibdat ise ittihat terakki’nin istibdatçı yönetimi veya İngilizlerin bizim üzerimizde kurmaya çalıştığı manevi istibdat[3] olabileceği kanaatindeyiz.

İttihat ve Terakki kendisinin eleştirilmesine kesinlikle müsamaha göstermemiş, kendisine muhalefet etmeyi yasaklamış, tehditlere kulak asmayıp susmayanlar öldürülmüşlerdir. Alenen yapılan tehditler ve siyasî cinayetlerin İttihat ve Terakki tarafından gerçekleştirildiği şeklinde bir algıya yol açmıştır. Nitekim İttihat ve Terakki’nin tahakkümü ve istibdadı aleyhinde bir hareket olarak 12 Nisan 1909’da 31 mart ayaklanması ortaya çıkmıştır. [4]

"Bu iki inkılâbın pahasına binler şehit verseydik, ucuz sayacaktık."

Burada kastedilen iki inkılab ise; birinci ve ikinci meşrutiyettir. Bunlardan birincisi olan Kanun-u Esasi ile başlayan 1. Meşrutiyet hakkında üstadımız şu ifadeleri kullanmıştır;

Asya’nın ve Rumeli’nin köşelerinde medfun olan medeniyet-i kadîme hayata başlamış ve menfaatını mazarrat-ı umumiyede arayan ve istibdadı arzu edenler   [5]demeye başladılar. Yeni hükûmet-i meşrutamız mu’cize gibi doğduğu için, inşaallah, bir seneye kadar   [6] sırrına mazhar olacağız. Mütevekkilâne, sabûrâne tuttuğumuz otuz sene Ramazan-ı sükûtun sevabıdır ki; azapsız, cennet-i terakki ve medeniyet kapılarını bize açmıştır. Hâkimiyet-i milliyenin beraet-ı istihlâli olan kanun-u şer’î hazin-i cennet gibi bizi duhule davet ediyor. Ey mazlum ihvan-ı vatan! Gidelim, dahil olalım. [7]

"Lâkin itaatinizden binde bir cüz'ü feda olunsa, bize pek çok pahalı düşer. Zira itaatinizin tenakusu, ukde-i hayatiye veya hararet-i gariziyenin tenakusu gibi, mevti intaç eder."

Üstadımız bu kısımda ise yazının genelinde vurguladığı gibi; askerlere, ulul emr olan yöneticilerine karşı itaatte kusur etmemelerinin öneminden bahsetmektedir.

Üstadımız daha sonraları Kastamonu Lahikası adlı eserde bu dönemler için aşağıdaki ifadeleri kullanmıştır:

İkinci esas: Eski Said, bazı dâhi siyasî insanlar ve harika ediplerin hissettikleri gibi, çok dehşetli bir istibdadı hissedip ona karşı cephe almışlardı. O hiss-i kablelvuku tâbir ve tevile muhtaç iken, bilmeyerek resmî, zaif ve ismî bir istibdat görüp ona karşı hücum gösteriyorlardı. Halbuki onlara dehşet veren, bir zaman sonra gelecek olan istibdatların zaif bir gölgesini asıl zannederek öyle davranmışlar, öyle beyan etmişler. Maksat doğru, fakat hedef hatâ...

İşte Eski Said de, eski zamanda böyle acip bir istibdadı hissetmiş. Bazı âsârında, ona hücumla beyanatı var. O müthiş istibdâdât-ı acîbeye karşı meşruta-i meşruayı bir vasıta-i necat görüyordu. Ve hürriyet-i şer’iye, Kur’ân’ın ahkâmı dairesindeki meşveretle o müthiş musibeti def eder diye düşünüp öylece çalışmış.

Eski Said’in İttihad-ı Terakki Komitesine şiddet-i muhalefetiyle beraber, onların hükûmetine ve bilhassa orduya karşı tarafgirâne yüksek takdiratı ve iltizamları ise, bir hiss-i kablelvukuyla, yağı içinde bulunan o cemaat-i askeriyede ve o cemiyet-i milliyede bir milyona yakın evliya mertebesinde olan şühedayı altı yedi sene sonra tezahür edeceğini hissetmiş, ihtiyarsız olarak, meşrebine muhalif, onlara dört sene tarafgir bulunmuş. Sabık Harb-i Umumî çalkalamasıyla o mübarek yağı alındı, yağı alınmış bir ayrana döndü. Yeni Said dahi Eski Said’e muhalefet edip mücahedesine döndü. [8]

 

 

 

 




[1] Bediüzzaman Said Nursi , Mektubat 2, Sh 483

[2] Bediüzzaman Said Nursi, Mektubat 2,  Sh 390

[3] Bediüzzaman Said Nursi, Mektubat 2,  Sh 392-393

[4] Taner Aslan, 31 Mart Hadisesi Üzerine Vilayetlerde Çıkan Olaylar Karşısında Alınan Tedbirlere ve Askerî Faaliyetlere Dair Yazışmalar

[5] Keşke toprak olsaydım. (Nebe’ Sûresi, 40.)

[6] Beşikte iken konuştu. (Meryem Sûresi: 29.)

[7] Divan-ı Harb-i Örfi

[8] Bediüzzaman Said Nursi, Kastamonu Lahikası, Sh 96

 


Yorum Yap

Yorumlar