Risalei Nur'da "henüz telif edilmemiştir" gibi ifadeler yer alıyor. Acaba bu telif edilmemeiş risaleler, daha sonra telif edilecekler midir?
Risale-i Nurda telif edilmemiş eserleri farklı şekillerde ele almak lazım.
Bir kısım risaleler var ki; Hz. Üstad bir konyu izah etmek istemiş fakat ilim ve hakikatten ziyade zikir ve tefekkürle ilgili olduğu için telifini tehir etmiştir. Fakat sonrasında da yazılmamıştır. Altıncı lema gibi.
Hz. Üstad altıncı lema için “لَا حَوْلَ وَلَا قُوَّةَ اِلَّا بِاللّٰهِ الْعَلِيِّ الْعَظ۪يمِ cümlesinin ifade ettiği çok âyâtın mühim hakîkatini, yine onbeş-yirmi mertebe-i fikriye ile beyân edecek bir risâle olacaktı. Bu Lem‘a da, Beşinci Lem‘a gibi, nefsimde hissettiğim ve harekât-ı rûhiyemde zikir ve fikirle müşâhede ettiğim mertebeler olduğundan, ilim ve hakîkatten ziyâde, zevk ve hâle medâr olmak cihetiyle, hakîkat lem‘aları içinde değil, belki âhirlerinde yazılması münâsib görüldü. Fakat sonra da yazılmadı.”[1] Buyurmuştur.
Bir kısım risaleler de zikir ve tefekkürle ilgili olduğundan telifi sonraya bırakılmış. Daha sonra o risale telif edilmiş, fakat bir hikmete binaen farklı bir risale adıyla yayınlanmıştır. Beşinci Lem'a böyle bir risaledir. Hz. Üstad Beşinci Lem'a için;
“حَسْبُنَا اللّٰهُ وَنِعْمَ الْوَك۪يلُ âyetinin (Hâşiye) gāyet mühim bir hakîkatini on beş mertebe ile beyân edecek bir risâle olacaktı. Fakat hakîkat ve ilimden ziyâde, zikir ve fikir ile münâsebetdâr olduğundan, şimdilik te’hîr edildi. Çendân Onbirinci Lem‘a olan “Mirkātü’s-Sünne ve Tiryâk-ı Marazü’l-Bid‘a” nâmındaki gāyet mühim bir risâle, “Beşinci Lem‘a” nâmıyla bidâyeten yazılmıştı. Fakat o risâle, onbir nükte-i mühimmeye inkısâm ettiğinden, Onbirinci Lem‘a’ya girdi. Beşinci Lem‘a açıkta kaldı, yazılmadı.”[2] Sünnet-i seniyye risalesi olan 11. Lem'a, başta 5. Lem'a olarak telif edilmiş, fakat içinde 11 nükte olduğundan 11. Lem'a olarak esere girmiş, bundan dolayı 5. Lem'a boşta kalmıştır.
Hz. Üstad Eski Said dönemi eserlerinden bir kısmını da Yeni Said dönemi eseri olan Risale-i Nur Külliyatı içine almıştır. Mesela Eski Said dönemi eserlerinden olan İşarâtü’l- i’cazı Otuzuncu Mektup olarak, Katre, Zerre, Şemme, Zühre ve zeyillerini ve Sözler Mecmasının sonunda telif edilmiş olan Lematı “Otuz İkinci Mektup” olarak isimlendirmiştir.
Hz. Üstad kendi vazifesinin bittiğini ancak Risale-i Nur talebelerinin vazifesinin devam ettiğini buyurur.
“Zannediyorum ki, hakāik-i âliye-i îmâniyeyi tamamıyla Risâle-i Nûr ihâta etmiş. Başka yerlerde aramaya lüzûm yok. Yalnız bazı îzâh ve tafsîle muhtaç kalmış. Onun için vazîfem bitmiş gibi bana geliyor. Sizin vazîfeniz devam ediyor. Ve inşâallâh vazîfeniz şerh ve îzâhla ve tekmîl ve tahşiye ile ve neşir ve ta‘lîm ile, belki Yirmi Beşinci ve Otuz İkinci Mektub'ları te’lîf ile ve Dokuzuncu Şuâ‘ın Dokuz Makam'ını tekmîl ile ve Risâle-i Nûr’u tanzîm ve tertîb ve tashîh ile devam edecek”[3]
Nur talebelerinin vazifesi “şerh ve îzâhla ve tekmîl ve tahşiye ile ve neşir ve ta‘lîm” “Risâle-i Nûr’u tanzîm ve tertîb ve tashîh” olduğuna göre, Risale-i Nurlarla ilgili yapılan ve eserlerin ruhuna muvafık yapılan bütün şerh ve izahlar, tanzim, tertip ve tashihler telif edilmemiş eserlerlerin telifi hükmündedir, dense yanlış olmaz kanaatindeyiz.
Ayrıca Cenab-ı Hakk feyz ve bereket sahibi birini nasip eder de 25. Söz gibi bir eseri telif ederse o da Rabbimizin rahmetindendir.