480
İstihare Namazı, Duası ve Rüyası Hakkında
İstihare nedir? İstihare nasıl yapılır? İstihare nasıl yorumlanır ve kaç defa tekrar edilebilir? İstiharede rüyaya yatmak ve rüya görmek var mıdır? Bu konudaki sahih rivayetler nelerdir?

480
İstihare nedir? İstihare nasıl yapılır? İstihare nasıl yorumlanır ve kaç defa tekrar edilebilir? İstiharede rüyaya yatmak ve rüya görmek var mıdır? Bu konudaki sahih rivayetler nelerdir?
3.806
Önceki Peygamberler (as), Peygamber (asm) Efendimizin peygamberliğine nasıl delil olurlar?
3
Birinin arkasından tek başımızayken konuşmak dedikodu olur mu? Yani mesela biri bize kötü bir harekette bulundu, biz de arkasından "Bu adam niye böyle yapıyor, insan biraz anlayışlı olur." vb bir cümle kursak ya da daha ilerisini söylesek bu gıybet olur mu?
4
Mesnevi-i Nuriye'nin 199. Sayfasının ikinci paragrafını izah eder misiniz?
4.241
Sevgili Peygamberimiz (asm) hadis-i şerifte şöyle buyuruyor:Size iki şey bırakıyorum. Onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız: Bunlar, Allah'ın Kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.1 Resûl-i Ekrem Efendimiz Vedâ Haccı'ndan Medine'ye dönerken, Hum suyu başında ashâbına vaaz ve nasihat etti. Konuşmasının bir yerinde onlara, ömrü tamamlanınca bütün insanlar gibi kendisinin de dünyaya vedâ edip gideceğini ve Allah Teâlâ'nın huzuruna varacağını söyledi. Konuşmasına şöyle devam etti:Size iki önemli şey bırakıyorum. Biri, insanı doğruya götüren bir rehber ve nur olan Allah'ın Kitâbı Kur'an'dır. Ona yapışın ve sımsıkı sarılın!Bir başka rivayete göre, Resûlullah (sav) Kur'ân-ı Kerîm'den bahsederken: “O Allah'ın ipidir. Ona yapışan doğru yolu bulur. Onu bırakan da yolunu sapıtır”2 buyurmuştur.Resûlullah Efendimiz ashâbına ikinci bir emanetinden bahisle şöyle buyuruyor:Size bir de Ehl-i Beyt'imi bırakıyorum. Allah'dan korkun da Ehl-i Beyt'ime saygılı davranın. Allah'tan korkun ve Ehl-i Beyt'ime saygılı davranın.Hadisin bazı rivayetlerine göre Hz. Peygamber Ehl-i Beyt'e hürmet edilmesine dair tavsiyesini üç defa tekrarlamıştır.3 EHLİ- BEYT KİMDİR?Zeyd İbni Erkam'a (ra); Hz Peygamber'in Ehl-i Beyt'i kimdir? Hanımları da Ehl-i Beyt'inden değil midir? diye sorulduğunu, onun da: - Evet, hanımları da Ehl-i beyt'indendir. Fakat onun asıl Ehl-i Beyt'i, kendisinden sonra da sadaka almaları haram olan Ali, Akîl, Cafer ve Abbâs'ın aileleleridir, demiştir.Sevgili Peygamberimiz (sav) Zeyneb Binti Cahş (ra) vâlidemizle evlendiği gün, Hz. Âişe'den başlamak üzere hanımlarının odalarını birer birer dolaştı ve “Allah'ın selâmı ve rahmeti üzerinize olsun, Ehl-i Beyt!” diye selâm verip hatırlarını sordu. Her bir hanımı: "Allah'ın selâmı ve rahmeti senin de üzerine olsun. Eşini nasıl buldun? Allah mübarek etsin" diye onu tebrik ettiler.4 Bir sabah Peygamber Efendimiz (asm) siyah yünden yapılmış nakışlı bir örtüye (abaya) bürünüp evden çıktı. Yanına sırasıyla Hz. Hasan, Hz. Hüseyin, Hz. Fâtıma ve Hz. Ali geldiler. Hepsini de örtünün içine aldıktan sonra Ahzâb sûresinin 33. âyetini okudu: “Ey Ehl-i Beyt! Allah Teâlâ sizden günahı gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor.5Şu hâlde bu rivayetlerin hepsini bir arada düşünmek ve Resûl-i Ekrem Efendimiz'in Ehl-i Beyt'inin: Bütün hanımları, Kızı Hz. Fâtıma, Torunları Hz. Hasan ve Hüseyin ile Amcası Hz. Abbas ve amcazâdeleri Hz. Ali, Akîl ve Cafer'in ailelerinden ibaret olduğunu kabul etmek gerekir.Bu konuda Bediüzzaman Hazretleri şöyle der:Resûl-ü Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, gayb-âşinâ nazarıyla görmüş ki: “Âl-i Beyt'i, âlem-i İslâm içinde bir şecere-i nûrâniye hükmüne geçecek ve âlem-i İslâm'ın bütün tabakātında kemâlât-ı insaniye dersinde rehberlik ve mürşidlik vazîfesini görecek zâtlar, ekseriyet-i mutlaka ile Âl-i Beyt'ten çıkacak.6Resûl-ü Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, Cenab-ı Hakk'ın da bildirmesiyle bilmiş ki, İslamiyet'in her asrında her tarafında, insanlığın manevi ilerleyişi içerisinde rehber ve önder olan kıymetli şahsiyetler kendi Âl-i Beytinden çıkacaklar. Tarih boyunca Abdülkâdir Geylânî (ks), İmamı Gazâli, İmamı A'zam Ebu Hanife, İmamı Şafii, İmamı Rabbâni gibi yüzbinler münevver şahsiyetler, Câfer-i Sâdık gibi büyük İslam âlimleri hep bu silsileden gelmişler.Böylece bu mübarek nesil İslam ümmeti için bir dayanak noktası olmuşlar ve dinin aslını koruyan vazifeli nurani bir cemaat teşkil etmişlerdir. Dolayısıyla sünnete tabi olmayan hakiki manada Âli Beyt'ten olamayacağı gibi onlara hakiki dost da olamaz.Muvatta', Kader, 3.Müslim, Fezâilü's-sahâbe 37Müslim, Fezâilü's-sahâbe, 36Buhârî, Tefsîru sûre 33, 8Müslim, Fezâilü's-sahâbe 61Bediüzzaman Said Nursi, Lemalar, Hayrât Neşriyat, Isparta, 2011, s. 17
3
Mesnev-i Nuriye de geçen "Bir kitapta yazılı bir harf, yalnız bir cihetle kendisini gösterir ve kendisine delâlet eder. Fakat o harf, kâtibine çok cihetlerle delâlet eder ve nakkāşını ta'rîf eder." cümlesini izah eder misiniz? Bediüzzaman Hazretlerinin metnin devamında söylediği Hebennake'den ne anlamamız gerekiyor?
7.426
Necaset-i Galiza ve Necaseti Hafife Nedir? Neler hafif neler ağır necasettir? Bunlardan hangileri namaza manidir? Din Açısından Pis Sayılan Şeyler Nelerdir?
11.562
Asr-ı saadet döneminde hafız sahabeler kimlerdir?
218
Hâfız: Arapça'da “korumak, ezberlemek” mânasındaki hıfz kökünden türemiş bir sıfat olan hâfız (çoğulu huffâz) sözlükte “koruyan, ezberleyen” anlamına gelip Kur'ân'ın tamamını ezberleyene hâfız denilmiştir. Hafiz'ül Hadis: Hadis nakil ve rivayetini meslek edinip çok miktarda hadisi ezbere bilen kimseye denir. Hâfız unvanını alabilecek kimsenin, çok miktarda hadisi ezberlemesi yanında hadisin hem metni hem de senedi üzerinde fikir yürütüp tahliller yapabilen zeki, anlayışlı ve üstün yetenekli bir kişi olması gerekmektedir.Kaynaklarda, her devirde yetişen en güçlü hadis hâfızlarının, kendi zamanlarında daha güçlüsünü görmediklerini söyleyerek Asr-ı saâdet'e kadar şu hâfızların isimlerini zikrettikleri belirtilmektedir: Zeynüddin el-Irâkī, Takıyyüddin es-Sübkî, Alâî, Yûsuf b. Abdurrahman el-Mizzî, Abdülmü'min b. Halef ed-Dimyâtî, Takıyyüddin İbn Dakīkul'îd, Münzirî, Ebü'l-Hasan Ali b. Mufaddal, Cemmâîlî, Ebû Mûsâ el-Medînî, İbn Asâkir, Kıvâmüssünne et-Teymî, İbnü'l-Kayserânî, el-Humeydî, İbn Mâkûlâ, Hatîb el-Bağdâdî, Hâkim en-Nîsâbûrî, Dârekutnî, Ebû Ali en-Nîsâbûrî, İbn Huzeyme, Nesâî, Ebû Dâvûd es-Sicistânî, Ebû Zür'a er-Râzî, Buhârî, Ahmed b. Hanbel, İshak b. Râhûye, Ebû Bekir b. Ebû Şeybe, Yahyâ b. Maîn, Ali b. Medînî, Yahyâ b. Saîd el-Kattân, Vekî' b. Cerrâh, Mâlik b. Enes, Süfyân es-Sevrî, Eyyûb es-Sahtiyânî, İbn Şihâb ez-Zührî, Saîd b. Müseyyeb ve Ebû Hüreyre.1 Hafızlığı Koruma YollarıHafızlığın Fazileti / Hafızların Dikkat Etmesi Gereken HususlarHafızlığı Kolay Yapmanın Yolları· Hafızlığını UnutmakYaşar Kandemir, TDV İslâm Ansiklopedisi, İstanbul 1997, c.15, s.78
126
Hafızlık nedir? Fazileti hakkında ne denebilir? Bir hafızın nelere dikkat etmesi gerekir? Hafızlıktan maksat ezber midir yoksa yaşamak mıdır?
5.882
Hafızlığını bitirmiş birisi hafızlığını nasıl koruyabilir? Bunun usul ve metotları nelerdir?
8.426
Tekvin; var etmek, yaratmak demektir. Âyât ise açık delil anlamına gelen ayet kelimesinin çoğuludur. Yani âyetler demektir. Dolayısıyla bu tabirin manası, “yaratılış âyetleri” demek olur. Bu açıdan ele aldığımızda âyât-ı tekvîniyeyi, “Allah' ın varlık ve birliğine delil olan yaratılmış eserler” olarak tarif edebiliriz.Allah-u Teâlâ'nın kudret eserlerine âyet denilmesinde, Kur'ân âyetleriyle yapılan bir teşbih söz konusudur. Yani, Kur'ân âyetleri, nasıl mucizelikleriyle Allah'ın kelâmına ait sözler olduklarını açıkça gösteriyorsa; yaratılmış âyetler de Allah'ın kudretinin eserleri olduklarını açıkça gösterirler. Bediüzzaman Hazretleri, bu benzetmeyi gösteren bir cümlesinde âyât-ı tekvîniyeyi şöyle kullanır:Şu kâinat denilen kudretin Kur'an-ı kebirinin âyâtı dahi şu hükm-ü Kur'anîyi, nizam ve mizan ve intizam ve tasvir ve tezyin ve imtiyaz gibi âyât-ı tekviniyesiyle tasdik ediyor. 1 Bu paragrafta tekvînî âyetlere misaller veriliyor. Kâinatta yaratılan düzen, denge, güzel ve süslü biçimler, her birisi onları Allah'ın yarattığını gösteren âyetlerdir. Yaratılmış her şey bir âyettir, delildir. Harika yaratılışlarıyla, sonsuz ilim ve kudret sahibi bir zatın eserleri olduklarını ispat ederler.Allah'ı Tanıtan ve Bildiren Ayet ve DelillerAllah'ın Varlığının DelilleriAllah'ın Varlığını İspatBediüzzaman Said Nursi, Tılsımlar, Hayrat Neşriyat, Isparta, 2015, s. 86.
15.768
Risale-i Nur derslerinin, insanların bu asırda zayıflayan imanlarının kuvvetlenmesinde, bozulmuş İslam ahlakının tamirinde, şuurlu ve ilimle donanmış Müslümanların yetişmesinde çok büyük ehemmiyeti vardır. Nur dersleri, herkesin yalnız başına anlayamayacağı bazı hakikatlerin anlaşılmasında ve daha bol feyiz almada büyük ehemmiyet arz eder. O yüzden ders yaparken dinleyenlerin azamî istifadesini düşünerek bazı noktaları dikkate almak çok mühimdir. Onlardan bir kısmını şöyle sıralayabiliriz:A- Dersten Önce Dikkat Edilecek Hususlar1- Dersi dinleyecek topluluğun ihtiyacına ve seviyesine uygun bir yer seçilmelidir.2- Seçilen mevzu hakkında ders yapacak kişinin önceden birikimi olması gerekir.3- Ders yapılacak yeri güzelce okuyup her tarafını iyice anlamak gerekir. Okumada hiçbir problem kalmamalıdır.4- Ders esnasında üzerinde durmayı düşündüğümüz yerlerin üstü çizilebilir.5- Ders yapacağımız cemaatin azlığına çokluğuna, eşraftan olup olmadıklarına bakmaksızın onlara değer vererek ve Allah rızası için onlara faydalı olmaya niyet ederek karşılarına çıkmak elzemdir.6- Dersten en az 10 dakika kadar önce derse motive olmalı, dersin gerektirdiği ruh hâlini yakalamaya çalışmalı ve güzel bir ders nasip etmesi için Allah' tan yardım istemeliyiz.B- Ders Esnasında Dikkat Edilecek Hususlar1- Derse, Besmele, hamd ve salâvatla başlamalıdır. Arkasından, “Rabbişrah lî sadrî…” ve “”Rabbenâ lâ tuziğ kulubenâ…” âyetleri okunabilir. Bunlar, ders hakkında Allah' tan yardım istemek manalarına geldiğinden ihmal edilmemeleri tavsiye olunur.2- Dersin konusu ve dersin Risale-i Nur'un neresinden yapıldığı hakkında kısaca bilgiler verilerek cemaatin dikkati konu üzerine çekilmelidir. Yalnız bu girişin birkaç dakikadan fazla olmamasına dikkat edilmelidir.3- Dersi okurken, önemli bulduğumuz lügatin manasını vermek gerekir. Çünkü dersi dinleyen çok değişik seviyelerde insanlar bulunabilir. Fakat her lügatin manasını vermek dikkatleri dağıtabilir. O yüzden bir kısım lügatin günümüz Türkçesindeki karşılığı açıklama yapılırken kullanılabilir. Eğer lügat bilgisi iyi seviyede bir cemaate ders okuyorsak, dersin akıcılığı açısından ağır lügatler dışındakilerinin manalarını vermemek daha uygun olabilir.4- Dersin süresinin, kırk, kırk beş dakikayı geçmemesi dinleyenleri sıkmamak açısından önemlidir. Eğer uzun bir mevzu üzerinde durulacaksa, 15 – 20 dakika ara verilerek ikinci bir ders yapılabilir.5- Okumayı düşündüğümüz bahsin uzunluğunu ders yapacağımız süreye uygun bir şekilde (1-1,5 sayfa gibi) ayarlamalıyız. Daha uzun bir yer seçersek bu bizi acele etmeye sevk edeceğinden açıklanması gereken yerleri gereği gibi açıklamamaya ve dikkatlerin dağılmasına sebep olur.6- Her kelimede durup açıklama yapmak dersin ilerlemesine mâni olacağı gibi, akıcılığını da bozar. Hem fazladan tekrarlara sebep olabilir. Bunun yerine, mananın toplandığı yerlerde durarak izah etmek söz konusu sakıncaları giderir. Fakat bunda da cemaatin seviyesini dikkate alarak birkaç satırdan fazla ve çok uzun okumamak uygun olur.7- Risale-i Nur'da her satır, hatta her kelimede çok zengin manalar bulunduğundan ağır ağır ve tane tane okuyarak, dinleyenlerin manaları kaçırmamasına dikkat edilmelidir.8- Derse önceden vâkıf olmanın verdiği fırsattan istifade ile okurken mananın anlaşılmasına önemli katkıları olan ses vurgulamalarıyla okunmalıdır. Numune olarak Fatiha'daki “Rabbimiz! Ancak sana ibadet eder ve ancak senden yardım dileriz!” âyetini ele alalım. Bu ayeti düz bir cümle gibi vurgusuz olarak okumakla, manaya uygun güzel vurgulamalar yaparak okumak arasında ne kadar fark olduğunu şu an bir uygulama yaparak hemen görebilirsiniz.9- Cemaatin dikkatlerini uyanık tutmak için, bakışlarımızı ders boyunca cemaat üzerinde gezdirmeliyiz.10- Ders yapan kişinin düşüncesini birinci derecede okuduğu dersin izahı meşgul etmeli. Eğer, “Cemaat dinliyor mu? Güzel okuyabiliyor muyum? Hâlâ rahatlayamadım” gibi düşünceler zihnini çok meşgul ederse kendini manaya veremez ve ders akıcı bir hale kavuşamaz.11- Dikkatlerin dağıldığı ve nazarların yorulduğunu fark ettiğimiz anlarda bu hâle seyirci kalmamalı ve değişik yollarla dikkatleri toplamalıyız. Meselâ, ortaya bir soru sormak, dersle alakalı bir kıssa, fıkra, hatıra anlatmak, hatta bazen muvakkaten ders dışı konulara latife yollu girmek bile fayda verebilir.12- Dersin izahı sadedinde, yeri geldikçe âyet ve hadis meallerine, tarihi kıssalara, büyük zatların sözlerine müracaat etmek; bazı derin hakikatlerin anlaşılabilmesi için misaller getirmek dersin daha iyi anlaşılmasına, dikkatlerin canlı kalmasına ve cemaatin bilgilenmesine vesile olabilir. Yalnız bunların, mevzu ile alakasının kuvvetli olmasına ve dersin önüne geçecek miktarda çok olmamasına dikkat etmek lazımdır.13- Dersin izahında asıl maksat o risaledeki hakikatlere tercüman olabilmektir. Eğer izahları fazla uzatırsak ve daldan dala atlarsak tercümanlık maksadını aşmış oluruz. Yani orada konuşan Risale-i Nur değil bizim kendi malumatımız olmuş olur. Belki bazen kendi malumatımızla bir derleme sunmak ihtiyacı da olabilir. Fakat her ders böyle olursa, biz ders adı altında, bilmeden risalelerle cemaat arasına girmiş ve perde olmuş oluruz. Risalelere hizmet etmek değil, âdeta risaleleri kendi vaazımıza hizmet ettirmiş oluruz. Bunun da ihlaslı bir hal olmadığı malumdur.14- Ders ilerledikçe geri dönüşler yaparak konu bütünlüğünü toparlamak mühimdir. Aksi takdirde dersin bütünü kavranamamış, dağınık ayrı ayrı bilgiler sunulmuş ve asıl maksad elde edilmemiş olur.C- Dersin Sonunda Dikkat Edilecek Hususlar1- Dersi bitirmeden önce mevzuyu birkaç ana başlık altında hulasa etmek. Bu hulasalar cemaatin dersi o başlıklar altında muhafaza etmesine hizmet edeceği için çok fayda verebilir.2- Derste geçen hakikatlere uygun bir dua ile bitirmek. Meselâ, sünnet-i seniyenin işlendiği bir dersi, “Allah-u Teâlâ, bizleri sünneti yaşamakta muvaffak eylesin” gibi. Ya da imanın kıymetinin anlatıldığı bir dersi bitirirken, “Cenâb-ı Hak başta memleketimiz ve âlem-i İslam'a ve bütün dünyaya imanın fevkalade ehemmiyetini en yakın zamanda anlamayı ve imanla şereflenmeyi nasip etsin” gibi.3- Son olarak da meşhur “Sübhaneke lâ ilme lenâ…” ayeti ile Fatiha vererek bitirmek. Bu ayetin bildirdiği dersi, yani ''Biz ancak Allah'ın bize nasib ettiği bir bilgiye vasıtalık edebiliriz. O yüzden şükür ve minnettarlık onadır. Nefsimizin derste ortaya çıkan güzel manalarla iftihara hakkı yoktur'' hakikatini düşünüp hissederek gururdan sakınmak da ders yapanın ihlâsını koruması açısından elzemdir.Bu maddelere eklenebilecek başka maddeler de muhakkak vardır. Zaman içinde, gelen tekliflere göre yapacağımız ilâvelerle buradaki sayıyı artırmamız mümkündür.Etkili Tebliğ ve Doğru TemsilRisale-i Nur'dan Daha İyi İstifade YollarıRisale-i Nur'dan Kendimizi Tam Yetiştirmek
31.265
Hafızlık yaptıktan sonra unutmanın mesuliyeti hakkındaki rivayetlerden korkuyoruz. Fakat unutmaktan da kurtulamıyoruz. Bunun çaresi nedir? Bir de insanları hafızlığa teşvik için söylenecek hadisler var mı?
6.287
Hüsrev Efendi'ye neden üstad deniliyor?
4.333
"Ben bu vatanın evlatlarına kılıç çekmem" anlamındaki sözünü Üstad Bediüzzaman kime karşı demiştir?
7.211
Asr-ı saâdette sahâbe maddî cihadda büyük meşakkatler çekti. Âhirzamanda ise nefis ve şeytanla mânevî cihad ediyoruz. Bu durumda bizim mücâdelemiz onlarınkinden daha mı zordur?
6.169
"Sahâbeler Peygamberimizi (sav) gördüler de iman ettiler. Biz ise görmeden iman ettik. Öyle ise bizim imanımız daha kuvvetlidir" diyenlere nasıl cevap verebiliriz?
4.170
Son zamanlarda sahabelere karşı üstünlük iddiası nereden çıkıyor, kim çıkarıyor? Acaba bu zamanda bu konular neden çok konuşuluyor ve gündemde tutuluyor?
4.287
Sahabeye ve müctehidlere karşı üstünlük davası nereden çıkıyor? Kim çıkarıyor?
9.632
Kur'an-ı Kerim'de geçen kıyamet alâmetlerinin bir kısmını şu şekilde sıralayabiliriz:Hâlbuki şüphesiz o, (Îsâ'nın âhir zamanda yeryüzüne gönderilişi), kıyâmet için elbette bir bilgi (bir alâmet)tir; sakın onda şüpheye düşmeyin ve bana (şeriatime) tâbi' olun! Bu dosdoğru bir yoldur.1 Nihâyet Ye'cüc ve Me'cüc'ün (seddi) açıldığı ve onların her tepeden akın etmekte olduğu ve gerçek va'd (olan kıyâmet)in yaklaştığı zaman bir de bakarsın ki, inkâr edenlerin gözleri (dehşetten) donuktur. “Eyvah bize! Hakîkaten bundan gaflet içindeydik, (biz) bil'akis (nefsimize) zulmeden kimseler imişiz!” (derler).2 O hâlde, göğün insanları bürüyecek apaçık bir duhân (bir duman) getireceği günü gözetle! Bu (pek) elemli bir azabdır.3 Rivayetlere göre bu duman, kıyamet yaklaştığı sırada, doğu ile batı ve yer ile gök arasını kaplayacak olan bir duman olup, kıyamet alâmetlerindendir. İbn-i Mes'ud (ra)'dan bir rivayette ise, şöyle denmiştir: “Kureyş şirk üzere kalmakta ısrâr edip Resûlüllah (asm)'a karşı isyanlarını ortaya koydukları vakit Hz. Peygamber (asm), Yûsuf (as)'ın zamanındaki kıtlık yıllarına ma'ruz kalmaları hususunda onlara beddua etti. Bunun üzerine öyle bir kıtlık ve meşakkate uğradılar ki, kemik yemek mecburiyetinde kaldılar. İçlerinden biri göğe bakardı da hâlsizlikten kendisi ile gök arasında duman tabakası gibi bir şey görürdü.” Ayet buna işaret etmektedir.4Peygamber Efendimizin (sav) kıyametin alametleri olarak rivayet edilen hadis-i şeriflerin bir kısmını şu şekilde sıralayabiliriz:Huzeyfe b. Esîd el-Gıfârî anlatıyor: “Bir gün biz kendi aramızda konuşurken Peygamber (sav) geldi ve "Ne müzakere ediyorsunuz?" diye sordu. Ashâb, "Kıyamet hakkında konuşuyoruz." dediler. Bunun üzerine Resûlullah (sav), "Siz şu on alâmeti görmedikçe, kıyamet kopmayacaktır." buyurdu ve şunları saydı: "Duman, Deccâl, Dâbbe, güneşin batıdan doğması, Meryem oğlu İsa"nın (as) yeryüzüne inmesi, Ye"cûc ve Me"cûc, doğuda, batıda ve Arap yarımadasında olmak üzere üç büyük çökmenin yaşanması ve son olarak Yemen"den çıkıp insanları haşrolacakları yere sürecek bir ateş."5 İlim kaybolmadıkça, depremler çoğalmadıkça, zaman kısalmadıkça, karışıklıklar ortaya çıkmadıkça, herc yani cinayetler artmadıkça ve elinizde mal çoğalıp taşmadıkça kıyamet kopmaz.6 Kıyamet alâmetlerinden bazıları şunlardır: İlmin kaldırılması, cehaletin artması, zinanın çoğalması, şarap içmenin yaygınlaşması, erkeklerin azalıp kadınların çoğalması. O derecede ki elli kadına bir erkek düşecektir.7 Zaman yakınlaşmadıkça kıyamet kopmaz. Bu yakınlaşma öyle olur ki, bir yıl bir ay gibi, ay bir hafta gibi, hafta da bir gün gibi, gün saat gibi, saat de bir çıra tutuşması gibi (kısa) olur.8 Kıyamet, bize ebedî olan âhiret hayatının karşısında geçici dünya hayatının önemsizliğini ifade ediyor. Asıl olan, her şeyin yıkılıp altüst olduğu o günde iman dolu kalplerin dimdik ayakta durabilmesidir.Zuhruf Suresi 43/61Enbiya Suresi 21/ 96-97Duhan Suresi 44/10-11Suyuti, Celâleyn Şerhi, Beyrut 1996, c. 7, 119Müslim, Fiten, 39Buhârî, İstiskâ, 27Buhârî, Nikâh, 111Tirmizi, Zühd 24.