Bediüzzaman Said Nursi

06.10.2010

9775

Bediüzzaman Hazretlerinin Yeni Said’e Geçiş Tarihi ve Anlamı

Bediüzzaman Hazretlerinin Eski Said’den Yeni Said’e geçmesi hangi tarihte ve nerede olmuştur? Bu dönüşüm ile Bediüzzaman Hazretlerinin hayatında esas olarak değişen nedir?

06.10.2010 tarihinde soruldu.

Cevap

Eski Said’den Yeni Said’e Geçiş Tarihi

Bediüzzaman Hazretlerinin bu dönüşümü 1921 yılı 9 Mayıs-6 Haziran tarihleri arasına denk gelen Ramazan ayında İstanbul’da olmuştur. Bu tarihe Risale-i Nur’da yapılan işaretler şunlardır:

1921 tarihini bizzat Bediüzzaman Hazretleri şöyle ifade eder:

Arabî tarih ile bin üç yüz otuz dokuzda (m. 1920), müdhiş bir buhrân-ı rûhî ve dehşetli bir heyecân-ı kalbî ve dağdağalı bir teşevvüş-ü fikrî geçirdiğim sıralarda, pek şiddetli bir sûrette Hazret-i Gavs’dan istimdâd eyledim. Bir-iki yerde bahsettiğim gibi, ‘Fütûhu’l-Gayb’ kitabı ile, duâ ve himmetiyle imdâdıma yetişti ve o buhranı geçirdim. 1 

Bediüzzaman Hazretleri kendisini Yeni Said’e geçiren olayı anlatırken şöyle demektedir:

...bu vakıayı gördüğüm vakit kendimi kırk beş yaşında tahmin ediyordum.2 

Yeni Said’e 45 yaşında geçtiğini söylemesi de bu tarihi teyit eder. Çünkü 1921 yılında 45 yaşında idi. Bediüzzaman Hazretleri rûmî 1293 tarihinde doğmuştur. Bu ise 1877’ye karşılık geliyor. Öyleyse Yeni Said’e geçtiği yıl, 1921-1877=44 yaşını doldurmuş ve 45 yaşı içindedir.

Lemaât’in telif tarihi de Yeni Said’e 1921’de geçtiğine delil olur. Çünkü Yeni Said’e Lemaât’i telifi esnasında geçmiştir.

Her iki Said'in iştirakiyle, bir tek Ramazan'da iki hilâl ortasında te'lif edilen ve kendi kendine, ihtiyarım haricinde bir derece manzum şeklini alan… Türkçe olarak Lemaat namındaki risale dahi Risale-i Nur'a girebilir.3 

Lemaât ise, rûmî 1337 (1921) tarihinde telif edilmiştir. Lemaât’in girişindeki bir dipnotta, Lemaâtin telif tarihini ebcetle işaret eden bir fıkrayı anlatırken şöyle verir:

Hatta tarihi نَجْمُ اَدَبٍ وُلِدَ لِهِلَالَيْ رَمَضَانَ çıkmış. Yani “Ramazan’ın iki hilâlinden doğmuş bir edeb yıldızıdır.” Bin üç yüz otuz yedi (m. 1921) eder. 4 

Bediüzzaman Hazretlerinin Yeni Said’e Lemaâtin telifi esnasında geçtiğini şu cümleler de göstermektedir:

Bu risâlenin te’lîfinden sekiz sene evvel, İstanbul’da Ramazân-ı Şerîf’de, meslek-i felsefe ile münâsebette bulunan Eski Said’in Yeni Said’e inkılâb edeceği bir hengâmdadır ki, Fâtiha-i Şerîfe’nin âhirinde صِرَاطَ الَّذ۪ينَ اَنْعَمْتَ عَلَيْهِمْ غَيْرِ الْمَغْضُوبِ عَلَيْهِمْ وَلَا الضَّٓالّ۪ينَ ile işaret ettiği üç mesleği düşünürken, şöyle bir vâkıa-i hayâliye, bir hâdise-i misâliye, rüyaya benzer bir hâdise gördüm ki, kendimi, bir sahrâ-yı azîmede görüyorum. Bütün zeminin yüzünü, karanlıklı, sıkıcı ve boğucu bir bulut tabakası kaplamış. 5 

Bahsi geçen Fatiha'daki Üç Yolun Beyanı, Lemaâtteki şiirlerden biridir. Bediüzzaman Hazretlerinin bu paragrafta geçen, Eski Said'in Yeni Said'e inkılab edeceği bir hengâmda ifadesi de Bediüzzaman Hazretlerinin Lemaâti telif ederken yani 1921 Ramazan’ında Yeni Said’e geçtiğini doğrulamaktadır.

Bediüzzaman Hazretleri Yeni Said’e İstanbul’da İken Geçmiştir

Ben de boğaz tarafındaki Sarıyer’de, bir halvethâne kendime buldum. Gavs-ı A‘zam, Fütûhu’l-Gayb’ıyla, bana üstâd ve tabîb ve mürşid olduğu gibi, İmâm-ı Rabbânî de Mektubât’ıyla bir enîs, bir müşfik, bir hoca hükmüne geçti. O vakit ihtiyârlığa girdiğimden ve medeniyetin ezvâkından çekildiğimden ve hayat-ı ictimâiyeden sıyrıldığımdan pek çok memnun oldum. Allah’a şükrettim.6 

Daha yukarıda aldığımız kısımlarda geçen, “(Şeyh Geylanî'nin) Fütûhül-Gayb" kitabı ile ve dua ve himmetiyle imdadıma yetişti ve o buhranı geçirdim.” cümlesiyle anlatılan Yeni Said'e geçme hadisesinin İstanbul Sarıyer’de olduğu bu paragraftan anlaşılmaktadır.

Bediüzzaman Hazretleri Yeni Said’e Dârul Hikmetil İslâmiye’de Çalışırken Geçmiştir

Bu eser, çok meşâgil ve Dâru’l-Hikmet’deki vazîfe içinde, yirmi gün Ramazan’da, her günde iki veya iki buçuk saat çalışmak ile, bu uzun eser manzûm gibi yazılmış.7 

Yukarıdaki geçen ifadelerimizde Yeni Said’e Lemaâti telif ederken geçtiğini belirtmiştik. Üstteki cümlesinden anlaşılıyor ki bu inkılab, Bediüzzaman Hazretlerinin Dâru'l-Hikmetil İslâmîye adındaki o zamanın Diyanet İşleri olan Meşihât-i İslâmîye adı verilen alimler meclisinde âzâ olarak çalıştığı döneme rastlamaktadır. Buna dair bir mektubu şöyledir:

Otuz sene evvel İstanbul'da beni Yuşa Dağı'na çıkarıp İstanbul'un, Dâr-ül Hikmet'in cazibedar hayat-ı içtimaiyesini bıraktırıp hattâ İstanbul'da bulunan Nur'un birinci şakirdi ve kahramanı olan merhum Abdurrahman'ı dahi zarurî hizmetimi görmek için de yanıma almağa müsaade etmeyen ve Yeni Said mahiyetini gösteren acib inkılabat-ı ruhînin bir misli, şimdi mukaddematı bende başlamış.8 

Yine aynı noktaya temas eden şu cümleler vardır:

Bundan otuz sene evvel, Eski Said’in gāfil kafasına müdhiş tokatlar indi. اَلْمَوْتُ حَقٌّ kaziyesini düşündü. Kendini bataklık çamurunda gördü. Meded istedi. Bir yol aradı. Bir halâskâr taharrî etti. Gördü ki, yollar muhtelif, tereddüdde kaldı. Gavs-ı Aʻzam olan Şeyh-i Geylânî radıyallâhü anhın Fütûhu’l-Gayb nâmındaki kitabıyla tefe’ül etti. Tefe’ülde şu çıktı: اَنْتَ ف۪ي دَارِ الْحِكْمَةِ فَاطْلُبْ طَب۪يبًا يُدَاو۪ي قَلْبَكَ Acîbdir ki, o vakit ben Dâru’l-Hikmeti’l-İslâmiye a‘zâsı idim. Güya ehl-i İslâmın yaralarını tedâviye çalışan bir hekim idim. Halbuki en ziyâde hasta ben idim. Hasta evvelâ kendine bakmalı, sonra hastalara bakabilir. 9 

Eski Said’in Yeni Said’e İnkılabının Manası

İki yönü vardır.

Birincisi: Bediüzzaman Hazretlerinin manen yükselerek Eski Said’in sahip olduğu manevî seviyeden çok daha yüksek makamlara çıkmasıdır.

İkincisi ise, dünyayı, siyaseti ve toplum hayatını terk ederek perde altında tamamen Kur'ân'dan alınan yeni bir hizmet metoduna başlamasıdır. Bediüzzaman Hazretleri Yeni Said’e geçmeden önce yaşadığı olayı şöyle anlatıyordu:

Arabî tarih ile bin üç yüz otuz dokuzda (m. 1920), müdhiş bir buhrân-ı rûhî ve dehşetli bir heyecân-ı kalbî ve dağdağalı bir teşevvüş-ü fikrî geçirdiğim sıralarda, pek şiddetli bir sûrette Hazret-i Gavs’dan istimdâd eyledim. Bir-iki yerde bahsettiğim gibi, ‘Fütûhu’l-Gayb’ kitabı ile, duâ ve himmetiyle imdâdıma yetişti ve o buhranı geçirdim.10 

Bu fakir Said, Eski Said'den çıkmaya çalıştığı bir zamanda, rehbersizlikten ve nefs-i emmarenin gururundan gayet müdhiş ve manevî bir fırtına içinde akıl ve kalbim hakaik içerisinde yuvarlandılar. Kâh süreyyadan seraya, kâh seradan süreyyaya kadar bir sukut ve suud içerisinde çalkanıyorlardı.11 

Bu süreçte yaşadığı manevi değişimleri anlatan Bediüzzaman Hazretleri, Eski Said’den Yeni Said’e geçmekle, yakında başlayacağı Risale-i Nur’un telifinde Kur’ân’dan kalbine akacak ilhamlara tam müsait bir hale gelmiş ve bundan sonra başlayacak işkence ve baskılarla dolu bir hizmet hayatına kâfi gelecek gayet yüksek bir iman, tevekkül ve rıza mertebesine ulaşmıştır. Bediüzzaman Hazretleri bu manevî dönüşüm ve terâkkisine Risale-i Nur’un farklı bahislerinde şöyle işaretler eder:

“Şu hayat-ı dünyeviyenin hakikatını bir vakıa-i hayaliyede Eski Said görmüş. Onu Yeni Said'e döndürmüş olan şu vakıa-i temsiliyeyi dinle:

Gördüm ki, ben bir yolcuyum. Uzun bir yola gidiyorum. Yani gönderiliyorum. (…) Bana mukabil bir delik gördüm. İki tarafında iki mezar taşı dikilmiş. Merak ile dikkat ettim. O mezar taşında büyük harflerle "Said" ismi yazılmış gördüm. Teessüf ve hayretimden "Eyvah!" dedim.

Birden o han kapısında bana nasihat eden zâtın sesini işittim. Dedi: "Aklın başına geldi mi?" Dedim: "Evet geldi fakat kuvvet kalmadı, çare yok." Dedi: "Tövbe et, tevekkül et." Dedim: "Ettim!" Ayıldım... Eski Said kaybolmuş. Yeni Said olarak kendimi gördüm. (…)

Bu vakıayı gördüğüm vakit kendimi kırk beş yaşında tahmin ediyordum. Senedim yok, fakat bâki kalan onbeşinden yarısını âhirete sarfetmek için Kur'an-ı Hakîm'in hâlis bir tilmizi (talebesi) beni irşad etti.12 

Burada bahsettiği “Kur'ân-ı Hakîm'in hâlis bir tilmizi Şeyh Abdulkâdir-i Geylânî (ks) Hazretleridir.” Bunu da şöyle ifade eder:

“Bir inâyet-i İlâhiyye imdadıma yetişip gafleti dağıttığı bir zamanda Hazret-i Şeyhin "Fütuh-ül Gayb" namındaki kitabı hüsn-ü tesadüfle elime geçmiş. Yirmi sekizinci Mektupta beyan edildiği gibi, Hazret-i Şeyhin (Abdülkâdir-i Geylânî’nin ks.) himmet ve irşadıyla eski Said yeni Said’e inkılâb etmiş.13 

Bediüzzaman Hazretleri bu yeni dönemin kendisine kazandırdığı nurânî ve ihlâslı nazara işaret ederek şöyle demektedir:

Yeni Said, Risale-i Nur'daki hakikî ihlas ile yine o ihlası buldu. Yeni Said, aynı ihlas ile baktı, tashih  yeri bulamadı.14 

Mevlânâ Celâleddin (ks) ve İmâm-ı Rabbânî (ks) ve İmâm-ı Gazâlî (ks) gibi, akıl ve kalbin ittifâkıyla gittiği için, her şeyden evvel kalb ve ruhun yaralarını tedâvi etmiş. Ve nefsin evhâmından kurtulmasını te’mîn etmiş. Lillâhilhamd, Eski Said Yeni Said’e inkılâb etmiş. 15 

Eski Said'in gülmeleri, Yeni Said'in ağlamalarına inkılab edeceği hengâmda; gençliğin gaflet uykusundan ihtiyarlık sabahıyla uyandığım bir anda, şu münacat ve niyaz Arabî yazılmıştır.16 

Bu ve bunun benzeri pek çok yerde Bediüzzaman Hazretleri'nin Eski Said dönemindeki bazı hallerinden razı olmadığı Yeni Said'e geçmekle o hallerden kurtulduğu anlaşılır. Mesela şu cümlesi de bunu çok açık gösterir:

Eski Said'in on senelik gençliğini bana verseler, ben şimdi Yeni Said'in bir senelik ihtiyarlığını vermeyeceğim.17 

Sonuç Olarak

Bediüzzaman Hazretlerinin Eski Said’den Yeni Said’e geçişi, 1921 Ramazan’ında İstanbul’da yaşadığı şiddetli ruhî buhran ve derin iç muhasebenin neticesinde gerçekleşmiş büyük bir manevî inkılaptır. Bu dönüşümde, özellikle Gavs-ı Âzam Abdülkâdir-i Geylânî’nin "Fütûhu’l-Gayb" isimli eserinden aldığı manevi destek belirleyici olmuştur.

Yeni Said dönemi; dünyayı, siyaseti ve kalabalıkları bırakıp tamamen Kur’ân’ın hakikatlerine yöneldiği, hayatının yönünü değiştiren yepyeni bir hizmet metodunun başlangıcıdır. Lemaât’in telifi sırasında yaşadığı bu değişim, kalbin ve aklın aynı noktada birleştiği bir terakki dönemidir.

Bediüzzaman Hazretleri, bu inkılapla hem kendi iç dünyasındaki hastalıkları tedavi etmiş, hem de Risale-i Nur’un ileride zuhûr edecek büyük hizmetine hazırlık yapmıştır. Bu dönem, onun yüksek bir teslimiyet, tevekkül ve ihlas mertebesine çıkmasını sağlamış; -onun tabiriyle- dünya merkezli bakışının yerini tamamen uhrevî ve Kur’anî bir nazar almıştır.

Yeni Said, Eski Said’in ilmine ruh, aklına nur, gayretine ihlas kazandıran yepyeni bir manevi doğuşu temsil eder. Bu sebeple kendisi, gençliğin gafletli yıllarına değil, bu yeni dönemin ihtiyarlıkta gelen hikmetli bakışına sahip olmayı tercih ettiğini açıkça ifade etmiştir.

  1. Bediüzzaman Said Nursi, Sikke-i Tasdik-i Gaybi, Hayrat Neşriyat, Isparta 2013, s. 157.

  2. Bediüzzaman Said Nursi, Sözler, Hayrat Neşriyat, Isparta 2013, s. 118.

  3. Bediüzzaman Said Nursi, Kastamonu Lahikası, Hayrat Neşriyat, Isparta 2013, s. 176.

  4. Bediüzzaman Said Nursi, Sözler, Hayrat Neşriyat, Isparta 2013, s. 322.

  5. Bediüzzaman Said Nursi, Sözler, Hayrat Neşriyat, Isparta 2013, s. 227.

  6. Bediüzzaman Said Nursi, Lemalar, Hayrat Neşriyat, Isparta 2013, s. 249.

  7. Bediüzzaman Said Nursi, Sözler, Hayrat Neşriyat, Isparta 2013, s. 321.

  8. Bediüzzaman Said Nursi, Şualar, Hayrat Neşriyat, Isparta 2013, s. 552.

  9. Bediüzzaman Said Nursi, Mektubat, Hayrat Neşriyat, Isparta 2013, s. 233.

  10. Bediüzzaman Said Nursi, Sikke-i Tasdik-i Gaybi, Hayrat Neşriyat, Isparta 2013, s. 157.

  11. Bediüzzaman Said Nursi, Lemalar, Hayrat Neşriyat, Isparta 2013, s. 52,

  12. Bediüzzaman Said Nursi, Sözler, Hayrat Neşriyat, Isparta 2013, s. 117.

  13. Bediüzzaman Said Nursi, Sikke-i Tasdik-i Gaybi, Hayrat Neşriyat, Isparta 2013, s. 157.

  14. Bediüzzaman Said Nursi, İşârâtü'l-İ‘câz, Hayrat Neşriyat, Isparta 2013, s. 6.

  15. Bediüzzaman Said Nursi, Mesnevi-i Nuriye, Hayrat Neşriyat, Isparta 2013, s. 3.

  16. Bediüzzaman Said Nursi, Lemalar, Hayrat Neşriyat, Isparta 2013, s. 135.

  17. Bediüzzaman Said Nursi, Lemalar, Hayrat Neşriyat, Isparta 2013, s. 247.


Paylaş

Facebook'ta paylaş

Whatsapp'da paylaş

Hesaplarımıza abone olun sorularımızdan ilk siz haberdar olun

Yorumlar (0)

Yorumunuz

Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız